Ömer b. Ali b. Hüseyn babası Ali’nin şöyle dediğini rivayet eder: Bir gün Mervân vali iken ‘‘Şu topluluğun içinde Osman’ı -bizim adamımız olduğu halde- sizin adamınızdan -yani Ali'den- daha fazla müdafaa eden kimse olmamıştır!’’ dedi. Ben de ‘‘Peki ne oluyor da siz hutbeye çıkınca O’na sövüp sayıyorsunuz’’ dedim. Mervân da “Vallahi bu idare işi şimdilik ancak böyle yürüyor!’’ dedi.
Buharî'ye göre Haricî lider İmran b. Hıttân’da herhangi bir problem yok! Ama Câ’fer b. Muhammed es-Sâdık’ta sorun var! İmam Medine’de yaşamıştır. İlginç olan nokta şudur ki İmam Sâdık’ın talebelerinden bir grup Buhârî’nin şeyhlerindendir. Buhârî’nin bunlardan rivayeti var, ama İmam Sâdık’tan (a.s.) tek bir rivayeti yok!
Yani Muaviye hakkında ‘‘Allah razı olsun’’ ibaresini kullanmayan kişi yazara göre Şiî olmuş oluyor! Şiîlik ithamından kurtulabilmen için Muaviye hakkında sadece susman ve onu kötü bir şekilde anmaman yeterli değil, üstüne bir de ‘‘Allah razı olsun’’ demen gerekiyor!
Şöyle bir itiraz gelebilir: ‘‘Bu çıkarım doğru mudur? Muaviye’nin hilafete Ömer b. Hattab’dan daha layık olduğunu söyleyen Emevî yönelimli birisi gerçekten de mevcut mudur?’’ Buna cevabımız evettir, çünkü bu sözü ilk defa söyleyen Muaviye’dir. Hilafete Ömer b. Hattab’dan daha layık olduğunu ilk iddia eden Muaviye’nin kendisidir.
Ehl-i Beyt Okulunun bilginleri şöyle derler: Râvî İmâmiyye mezhebine mensup ve adil bir kişiyse bu rivayet sahih olarak kabul edilir. Ancak hadisi bize aktaran şahıs İmâmiyye mezhebine mensup değil ancak doğru sözlü birisiyse onun rivayetine güvenilir. Bu tür rivayetlere Ehl-i Beyt mezhebinde ‘‘muvassak hadis’’ denir.
Bir hadisin isnâdı sahih olduğu halde İmam Ali (a.s.) için bir fazilet ve bir menkıbe ortaya koyuyorsa bilginler ‘‘hadiste bir münkerlik vardır’’ diyerek kriterlikten düşürmeye çalışırlar. Çünkü hadis, İmam Ali’ye bir hususiyet tahsis etmektedir. Bu aslî ilkeyi tesis eden Muaviye ve İbn Teymiyye’dir.
Bundan dolayıdır ki İbn Kesir’in döneminden günümüze dek âlimleri, Hz. Ali’nin hiçbir şekilde sahâbenin geriye kalanından ayırt edilmemesi ve meziyet sahibi olmaması gerektiğinde ısrar etmişlerdir. Onlar ‘‘Ya İmam Ali’yi diğer sahâbîler ile eşit tutacağız ya da O’nu daha alt konuma yerleştireceğiz’’ derler.