Ahmet el-Kâtib’in veya diğer Ehl-i Sünnet ulemasının inkârları onlara zarar vermez. Nitekim İsrâiloğullarının büyük çoğunluğunun Hz. İsa’nın mucizevi doğumunu inkâr etmeleri de O’na (a.s.) zarar vermemiştir. Şöyle ki küçük bir fırkaları hariç -bu fırka da Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya (a.s.) bağlılarından oluşmaktaydı- Yahudiler, Hz. İsa Mesih’in mucizevi doğumunu inkâr etmiştiler ve günümüze kadar da Mesih beklentilerini sürdürmüşlerdir.
Âriflerin dediği gibi bahsedilen makam kemâle yolculuktaki hâtemiyet makamıdır. Hz. Ali (a.s.) da bu makamda Resûlullah’ın (s.a.a.) ortağıdır. Hâtemü’l-Enbiyâ denince kastımız seyr-i ilallah’ın bütün mertebelerini sonlandırmaktır. Yoksa zamansal olarak peygamberlerin sonuncusu olmak değildir.
Bu esasa göre İbn Haldun’un Mehdi hadislerinin tamamını zayıf saydığını söyleyen bazı yazarlar yanılgı içindedirler ve bu bilgi doğru değildir. Çünkü İbn Haldun her ne kadar Mehdi hadislerini zayıf saymaya çalışsa ve Sahihayn’de geçmediğini söylese de bu rivayetin sahihliğini kabul etmek zorunda kalmıştır.
El-Bistevi söz konusu eserinde bütün Müslümanların ittifakı ile bu konuda 50’ye yakın sahih hadis olduğunu belirtiyor. Önceki programda bir rivayetin 5 sahabî tarafından rivayet edilmesi halinde mütevatir olduğunu söylemiştik. 30 sahabî tarafından rivayet edilen ve en az 50 sahih rivayeti bulunan bir konu hakkında ne söylenebilir ki!
Fakat buradaki eksiklik arz ettiğim gibi fikir ve zikrin birlikte olmamasıdır. Eğer bu fikir ve zikir birlikte olsaydı biz şu an farklı bir durumda olurduk. Fikir ne kadar gelişse de eğer zikirle birlikte değilse, yani o bâtınî katmanlara aşina olmazsa işte o zaman sizin de buyurduğunuz gibi insanı sınırlar.
Komutan gülümsüyor ve görüşmenin başında söylediği, Direnişin hazırladığı sürprizler hakkındaki cümlesini tekrar ediyor: “İsrail her ağacın arkasında ve her kayanın dibinde hazırladığımız sürprizleri beklesin!”
Aklın mertebe olarak bedenden önce olduğunu daha önce söylemiştim. Tüm bu âlemden önce tümel akıl (akl-ı küll) vardı. Bu âlem tümel akıl tarafından idare edilmektedir. Bu, tüm dünyayı idare eden bir akıldır. Bu da İlahî bir tecellidir, O’nun şuûnâtındır.