Bazıları, Allah’a mutlak tenzih makamı atfediyor ve O’nu, yarattıklarıyla (âlem, insan vd.) ilişkisi olmayan bir Tanrı olarak tasavvur ediyorlar. [Deistler; M.Ş.] Allah’a karşı yaklaşımımız ne mutlak tenzih ne de mutlak teşbih olmalıdır. O, tüm varlıklarla ilişkilidir. O’nun ilişkili olmadığı bir şey var mı? O’nun bir hücreyle ve küçücük bir sinekle bile ilişkili olduğuna inanıyoruz da, insan ile ilişkisini mi mümkün görmüyoruz?
Ehl-i Beyt Okulunun bilginleri şöyle derler: Râvî İmâmiyye mezhebine mensup ve adil bir kişiyse bu rivayet sahih olarak kabul edilir. Ancak hadisi bize aktaran şahıs İmâmiyye mezhebine mensup değil ancak doğru sözlü birisiyse onun rivayetine güvenilir. Bu tür rivayetlere Ehl-i Beyt mezhebinde ‘‘muvassak hadis’’ denir.
“Allah kayısıyı kayısı kılmadı, kayısıya varlık (vücud) verdi.” (Ma cealellâhu…) Bunun anlamı şudur: Allah kayısılığı yaratmadı, kayısının varlığını yarattı. İşte bu, tüm açıklığıyla varlığı asıl kabul edenlerin (esas alanların) sözüdür.
Yazının bahsettiği saldırıdan bir gün sonra Direniş güçleri ikinci bir operasyon gerçekleştirdi ve makalede öngörüldüğü üzere üslerin vurulmasını “Devrimci Grup” adlı daha önce duyulmamış bir yapı üstlendi. (15 Mart; Medya Şafak)
Devamında şöyle diyor: Eğer Ali’yi (a.s.) emir edinirseniz ki bunu yapacağınızı zannetmiyorum. Bu da Resûlullah’ın mucizelerinden ve gaybî mesajlarındandır. Resûlullah (s.a.a.) emir belirleme hususunda nasıl davranacaklarını biliyordu. Bu hadis Müsnedü Ahmed’de geçiyor.
Yani o, Peygamber’in vahyi almasını Peygamber’in ubûdiyyetiyle ilgili bir mesele olarak görüyor. Buradan da şu sonuca varıyor: Peygamber, vahyi alma konusunda herkesten daha muhtaçtır, haristir, ona aşıktır. Hatta Allah Peygambere, neden vahyi alma konusunda kendini bu kadar meşakkate sokuyorsun, diyor.
Ben çok yaygın olan bir görüşün aksini söyleyeceğim, bunu diyeyim. Ben her aşkı hakiki görüyorum, ben mecazi aşk diye bir şey kabul etmiyorum. Kişi gerçekten âşık olmuşsa onun zahiri aşkı da bence hakiki aşktır.