Hamas'ın Lübnan temsilcisi Ahmed Abdülhadi şu önemli bilgiyi vermişti: "Tünel fikri iki kişiden geldi. Birincisi şehit komutan İmad Muğniye, ikincisi ise Hacı Kasım Süleymani. General Süleymani Gazze'ye birden fazla kez gitti ve en başından beri Gazze'nin savunma stratejisinin geliştirilmesinde yer aldı."
Grandin; Vietnam Savaşı'nın uzamasına yardım ettiği, Kamboçya, Doğu Timor ve Bangladeş'teki soykırımlara destek verdiği, Afrika'nın güneyindeki iç çatışmaları tırmandırdığı ve Latin Amerika'daki darbeleri ve ölüm mangalarını desteklediği için Kissenger’ın ellerinde en az 3 milyon insanın kanı olduğunu da ekliyor.
Haliva, geçtiğimiz Mart ayında Lübnan ile işgal altındaki Filistin arasındaki sınıra yaklaşık 60 km uzaklıktaki Megiddo Kavşağı'nda meydana gelen ve bir İsraillinin ağır yaralandığı olaya atıfta bulundu. İşgalci İsrail, patlamanın Hizbullah tarafından gerçekleştirilen bir sızmanın sonucu olduğunu iddia ediyor.
1967'deki Arap-İsrail savaşından sonra Sudan, sekiz Arap ülkesinin “Üç Hayır” kararını kabul ettiği önemli bir Arap Birliği konferansına ev sahipliği yapmıştı: “İsrail ile barışa hayır, İsrail'in tanınmasına hayır ve İsrail ile müzakerelere hayır!” Sudan, bir zamanlar Arap dünyasında İsrail rejiminin en büyük hasımlarından biriydi
CGT sendikasına göre Perşembe günü ülke çapında yapılan genel grevde yaklaşık 3,5 milyon kişi sokaklara döküldü ve halkın öfkesinde azalma belirtisi görülmedi. Fransız medyasına göre, çoğu Paris'te olmak üzere sadece bu hafta 500'den fazla protestocu gözaltına alındı; bu sayı Ocak ve Şubat aylarındaki protestolarda gözaltına alınanlardan çok daha fazla.
IŞİD'in yenilgisine yol açan askeri operasyonun hikâyesi, Süleymani ile Hizbullah Genel Sekreteri Hassan Nasrallah'ın Beyrut'ta yaptığı görüşmeyle başladı. Nasrallah, Hizbullah'ın Suriye ve Lübnan'da konuşlanmış bir grup saha subayını Şam'daki bir toplantıya çağırma kararı aldı.
Bu bölümde Ahmed el-Kâtib’in İmam Mehdî’nin (a.s.) varlığı hakkında oluşturmak istediği şüpheleri cevaplandırmaya çalışacağız. Onun bu bağlamdaki iddialarından biri de şudur: 'Hicrî üçüncü ve dördüncü asırlarda Şia -azınlık bir grup hariç- Muhammed b. Hasan el-Askerî’nin varlığına inanmıyordu. Nitekim bu durumu Nevbahtî, Eşarî, Kuleynî, Numânî, Sadûk, el-Müfîd ve Tûsî gibi Şiî müelliflerin tamamına yakını kaydetmiş ve bu döneme Asrü’l-Hayret (Şaşkınlık Çağı) adını vermişlerdir.'