Hegel gibi bazı filozoflar tarihsel akıl diye bir kavramı ortaya attılar. Onlara göre tarih zamanın dönüp duran çarklarıdır. Her asır kendi aklını yaratır. Yani XX. yüzyılın aklı ile XIX. yüzyılın aklı arasında bir fark vardır. Modern akıl Orta Çağ aklından farklıdır vd. Ben bu kimselerin söylediğinin aksine bir şey söyleyeceğim: Bana göre akıl tarihe teslim olmuş değildir; tam tersine tarih aklîdir.
Yani bir ağacın ne olduğu bellidir. Bir hayvan, kuş, karınca, serçenin, en başından ne olduğu bellidir. Ama insanın ne olduğu belli midir? İnsanın ne olduğu ancak son gününde anlaşılır. Son gün demek, son nefes demektir. Sizin ruhunuzda hangi resim çizilmişse siz işte osunuz. Ancak o resim sabit değildir. O resim silinip başka bir resim gelebilir.
Kelâmcılar Hâlik ile mahlûktan, filozoflar vacibu’l-vücud ile mümkinü’l-vücuddan ve genel olarak da hepsi “kadim” ve “hadis”ten söz ederken Aynülkudât bunu “cemâlin beni” suretinde hem âşıkane ve ârifane hem zarifçe ve hem de hekimâne bir şekilde ifade etmiştir. / O nokta da Bismillah’taki Ali’nin (a.s.) noktasıdır. Evet üstat, konu çok iyi bir yere geldi. Ancak süremiz de burada bitti.
Bu, yani bir insanın batında gidebilme imkanına sahip olacağı en ileri noktadır. Mirac, Hatemu’l Enbiya’nın (s.a.a.) batıni seyridir. Bunu derken ben bunun zahirde olmadığını söylemiyorum, ancak daha çok batın söz konusudur. Bu yola herkes gidemiyor. Eğer zahirci bir insansa Allah’ı kendi tasavvur ettiği gibi bilir. O, kendi tasavvurunda yarattığı bir tanrıya sahiptir.
Peki yüzünü göstermiyor ne demektir? Yani sizin zihninizin kalıbına sığmaz. O'nun her yerde huzuru var; ama sizin O’nun huzurunu kavrama kapasiteniz yok. Siz onu bir kalıp içinde tasavvur etmek istiyorsunuz. Siz ona zihinsel bir suret vermek istiyorsunuz. Ya da sizin gözünüzün önüne gelmesini istiyorsunuz. Ya da sizin zihninizde canlanmasını istiyorsunuz. Bunlar bizim sorunumuzdur, O’nun değil.
Tabi ki hepsi marifettir, biraz önce okuduğunuz şu beyitte ‘men be hiş numudem sad ihtimam veli ne şod’ (ben kendime yüz ihtimam gösterdim ama olmadı) derken bununla üzüm şarabının sarhoşunu mu kastediyor? Tabi ki hayır. Üzüm şarabı yüz ihtimam istemez, ayrıca üzüm şarabının sarhoşu için ‘ama olmadı’ diye bir şey olmaz ki.
Daha önce İran’ın farklı üniversitelerinde de ders veren Bakıru’l Ulum Üniversitesi ve İmam Humeyni Enstitüsü Öğretim Üyesi Amerikalı Prof. Muhammed Legenhausen, 1389 yılında ‘Felsefe’nin Kalıcı Siması’ seçildi. Prof. Muhammed Legenhausen, Havza dergisine verdiği söyleşisinde Batı felsefesinin mahiyetini ve İslam felsefesiyle farklarını ele aldı.