Dünya kapitalist krizinin daha önceki dönemlerinde hegemonik düzenin çöküşüne siyasi istikrarsızlık, yoğun sınıfsal ve toplumsal mücadeleler, savaşlar ve yerleşik uluslararası sistemdeki kırılmalar damgasını vurmuştu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcının 1936-39 İspanya İç Savaşı ve onun sonucu olan faşist diktatörlük olduğunu hatırlayalım. Filistin'de tehlikede olan küresel geleceğimizdir.
“Verilen şeyler, kabiliyetler kadardır.” Peki, hikemî dille söyleyecek olursak, “kabiliyet” nedir? İstemektir. İstemek de sorunun kendisidir ve bu, tekvinî bir sorudur. Yani hakikatte, yaratılışın varlığı kabiliyetlerin sorusuna/talebine bir cevaptır.
Bizler, nefsi ve idrâkleri mücerred (soyut) kabul eden kimseleriz. Mücerred, zaman ve mekânın ötesinde olan şeydir. Siz tarihteki olaylara geri döndüğünüzde, zamana geri dönmüş olmuyorsunuz. Tarihe geri dönen, sadece akıldır. Eğer bir insan âkil olmazsa, zamanın geçmiş olduğunu kavrayabilir mi? Geçmişi anlayabilen tek şey, düşüncedir.
Bu rivayetlerde İmam Mehdî’nin biri çok uzun iki gaybetinin olacağı ve sonrasında da kıyam edeceği belirtilmektedir. Dolayısıyla bu rivayetler henüz gerçekleşmemiş bir durumun haberini vermektedir. İmam Mehdî’nin doğumundan yarım asır önce Şia’nın elinde -Hasan b. Mahbûb es-Serrâd’ın (h. 149-224) Müşeyhe’si ile diğer kitaplarında ve başka müelliflerin eserlerinde- bu rivayetler mevcuttu ve biz bunları ileride ele alacağız.
"Faal akıl, evreni idare eden akl-ı küll’dür. İnsân-ı Kâmil’in aklı da o akılla bir birlik kuran ve uyumlu olan bir akıldır."
O, başka bir yerde de şöyle terennüm etmiştir: “İki gözümün üstüne otur, ey benden daha ben olan!” Ben benim ama sen benden daha çok bensin. Benim bu benim, bir işe yaramaz. Hakikat, Hakk Teâlâ’ya aittir. Bakınız ne kadar da güzel söylüyor. Sen, bensin; ben Sen’in yanında kimim ki? Sen’in olduğun yerde, artık ben yokum.
A‘yânu’ş-Şîa’da merhum Muhsin El-Emîn, Fârâbî’yi İmamların ismet [günahsızlık, hatasızlık] ve imametine inanan ilk Şiî filozof olarak kabul etmektedir. Yine Âga Bozorg-i Tehrânî’nin Ez-Zerî‘a’sında ve daha sayılamayacak pek çok eserde bu hususa işaret edilmiştir. Bu kimselerin, Fârâbî’nin Şiî olduğundan hiçbir tereddütleri yoktur. Hatta o, İmam Mehdî’nin üçüncü naibi Hüseyin b. Rûh Nevbahtî’nin çağdaşı ve arkadaşı idi.