"Konuyu güncelleştirmek gerekirse, İşçi Partisi adında bir oluşum var - işçi sınıfının çıkarlarına yönelik geleneksel Sol kanat adanmışlığını çağrıştıran bir isim – ve Gazze'deki Filistin davasını bir şekilde yerel işçi sınıfı ihtiyaçlarıyla birleştirerek Rochdale'de bir ara seçim kazandı".
O, Guevara gibi, savaşı düşmana taşırken öldürüldü. Allende gibi, korkusuz bir direniş kültürüne ilham vermeyi sürdüren ikonik bir figürdür. Ho Şi Minh gibi korkusuz bir savaşçı ve askeri bir devdi. Hugo Chavez gibi o da ortak bir davayı güderek ortak düşmanı teşhis etmiş bir enternasyonalistti.
"Görüntüler neredeyse apaçıktı; İran, Şahid-129 ve Şahid-191'i Rus heyetine açıkça gösteriyor ve bunu gizlemek için bir neden görmüyordu. Amerikalılar doğru anladılar. İran, dünyanın en güçlü ikinci ordusuna sahip Rusya Federasyonu’na askeri teçhizat ihraç etmişti.”
Makale yazarının, İmâmiyye’nin düşünsel sistemindeki “On İki İmam” ve “on ikinci imamın gaybeti” düşüncesinin temel/özgün/asil [bir düşünce] olmadığı konusundaki en önemli delili; On İki İmam Şiîliği’nin ilk kaynaklarında bu bağlamdaki hadîslere rastlayamamasıdır. Oysaki makale yazarının müracaat ettiği metinler ve hicrî III. yüzyılın sonlarına ait diğer birkaç metin de incelendiğinde, yazarın ulaştığından farklı sonuçlara ulaşılmaktadır.
Evet, vahdet (birlik) olmasa vahit (bir) de olamazdı; o halde vahit, vahdetle vahittir. Peki, vahdetin kendisi neyle vahdettir? Tabii ki kendisiyle. O halde her şey salt hakikatiyle haktır. Nasıl ki her şey vahdetle vahit ise her hak da Hak ile hakikattir. Peki, salt-mutlak Hak neyle Hak’tır? Tabii ki kendisiyle. O halde tüm hakikatler hakikatlerin hakikatine ulaşmaktadır.
Eldeki kanıtlar ve bütün işaretler kuşku götürmeyecek bir tarzda onların şûrâya inanmadıklarına delalet etmektedir. Çünkü Ebû Bekir, hastalığı ağırlaşıp da ölüm döşeğine düştüğü esnada Ömer’i veliaht tayin edip ümmetin başına atadı. Bu metodu takip eden Ömer’in kendisi dahi aralarından birisini seçmeleri için altı kişilik şûrâyı atamış ve şöyle demiştir: “Eğer Sâlim hayatta olsaydı şûrâ teşkil etmezdim.”
2009 yılındaki bir röportajda Başkan Esad Beş Deniz Stratejisini tutkuyla anlatmıştı: “Suriye, Türkiye, Irak ve İran arasındaki ekonomik alan bütünleştiğinde, Akdeniz, Hazar, Karadeniz ve [Basra] Körfezi'ni birbirine bağlayacağız… Sadece Ortadoğu'da önemli değiliz. . . Bu dört denizi birbirine bağladığımızda, yatırım, ulaşım ve daha pek çok konuda tüm dünyanın kaçınılmaz kesişim noktası haline geleceğiz.”