Hegel gibi bazı filozoflar tarihsel akıl diye bir kavramı ortaya attılar. Onlara göre tarih zamanın dönüp duran çarklarıdır. Her asır kendi aklını yaratır. Yani XX. yüzyılın aklı ile XIX. yüzyılın aklı arasında bir fark vardır. Modern akıl Orta Çağ aklından farklıdır vd. Ben bu kimselerin söylediğinin aksine bir şey söyleyeceğim: Bana göre akıl tarihe teslim olmuş değildir; tam tersine tarih aklîdir.
Birincisi aşk insana ait bir şeydir. Melekler aşkın ne olduğunu bilmezler. Hayvanlar, bitkiler, cansızlar âşık olmazlar. Elbette melekler bir anlamda sevgiye sahiptir. Onlar Allah sevgisine, Allah aşkına sahiptir. Ama dertle birlikte olan aşkı bilmezler. Onlarda firak yani ayrılık acısı yoktur.
İnsan bilince ulaştığında bilincin hakikatiyle aynı olur. Bakın bir mesele var, insanlar bilincin insana ârız olduğuna inanıyorlar, tıpkı renk gibi ve ölünce de bunun sonlanacağını düşünüyorlar. Cismi de toprak oluyor zaten. Bu büyük bir yanlıştır. Acaba bilinç yok olacak bir sıfat mıdır? Bilinç insana ârız olan bir sıfat değildir, bilinç insanın canıyla ittihat halindedir.
Bu diyalektik düşünce Mevlâna’da oldukça fazladır. Mevlâna’nın tüm eserleri, Mesnevi’nin tamamı ilahî diyalektik düşünceye dayalıdır. Hegel de bir yerde kendi diyalektik düşüncesini -ki felsefesi buna dayalıdır- Celâleddîn-i Rûmî’den aldığını itiraf etmiştir.
Arifin biri şöyle diyor: Ben bu dünyadaki insanlara hayret ediyorum. Onlar âlemin zahir, Allah’ın ise gizli olduğunu sanıyor. Hâlbuki zatıyla zahir olan Allah’tır, siz gidin de gizli olan âlemi bulun.
İnsanın bizatihi kendisi harekettir. Daha önceki programda da dediğim gibi “cevherî hareket”te “hareket” ile “müteharrik” yani hareket eden aynı şeydir. Hareketli olan şey, hareketin kendisidir. Siz hem hareketsiniz hem de hareket edensiniz. O halde sürekli olarak yeni olmalıyız.
Daha önce İran’ın farklı üniversitelerinde de ders veren Bakıru’l Ulum Üniversitesi ve İmam Humeyni Enstitüsü Öğretim Üyesi Amerikalı Prof. Muhammed Legenhausen, 1389 yılında ‘Felsefe’nin Kalıcı Siması’ seçildi. Prof. Muhammed Legenhausen, Havza dergisine verdiği söyleşisinde Batı felsefesinin mahiyetini ve İslam felsefesiyle farklarını ele aldı.