Dünya kapitalist krizinin daha önceki dönemlerinde hegemonik düzenin çöküşüne siyasi istikrarsızlık, yoğun sınıfsal ve toplumsal mücadeleler, savaşlar ve yerleşik uluslararası sistemdeki kırılmalar damgasını vurmuştu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcının 1936-39 İspanya İç Savaşı ve onun sonucu olan faşist diktatörlük olduğunu hatırlayalım. Filistin'de tehlikede olan küresel geleceğimizdir.
Yukarıdaki tüm konular reformculuktan ziyade devrimci yaklaşımlar gerektiriyor. Özel bankalarca faize dayalı nakit yaratımı tamamen ortadan kaldırılmalıdır, ıslah kurtarmaz. Filistin Siyonizm’den tamamen kurtarılmalıdır. Neo-liberal kapitalizm devrilmeli ve yoksulları ve ezilenleri gözeten bir sistemle yer değiştirmelidir.
Bunlardan biri OilPrice.com’da 18 Eylül 2018’de yayınlanan “İran Yaptırımları Dolara Zarar Veriyor” (Iran Sanctions Are Damaging the Dollar) başlıklı makaledir. Yazarı Nick Cunningham, yaptırımların İran’ın ihracatını azalttığını doğrulamakla birlikte “sonu ABD dolarının gücünün aşınmasıyla sonuçlanabilecek uzun bir hikâyenin sadece ilk birkaç bölümündeyiz” uyarısında bulunuyor.
İran halkı ve onun dünya çapındaki dostları ve destekçileri bu ay İslam Devrimi’nin bir yıldönümünü daha kutlarken, bu devrimin kazanımları üzerine düşünmek faydalı olacaktır. 40. yılına giren İslam Devrimi’nin ve onun meyvesi olan İslam Cumhuriyeti’nin dinmek bilmeyen düşmanlıklar arasında hayatta kalmış olması kendi başına büyük bir başarıdır.
Üç kısımdan oluşan serinin ikinci makalesinde [Medya Şafak’ta yayınlanan Türkçe çevirisi bu linkte], finansal kaosun şu andaki durumuna nasıl geldiğimizi ele aldım. Bu son makalede, nereye gittiğimizi ve kripto para biriminin sürdürülebilir bir ekonomik sistem yaratmak için nasıl son şans olabileceğini ele alacağım.
İşte bu nedenle İsrail’in odak noktası, Suriye’de Beşar Esad’ın seküler hükümetiyle, Lübnan’da Hizbullah’la müttefik olan İran’ın oluşturduğu düşünülen tehdit olmuştur. İsrail tahakkümü karşısındaki bu direniş kemerinden sıklıkla, “Şii Hilali” diye bahsedilir.
Dünyadaki afyonun %93’e varan kısmı Afganistan’dan geliyor. Batı’daki hakim algının aksine, bu bir Afgan Talibanı operasyonu değil. Atlantikçi çevrelerin asla sormadığı kilit önemdeki sorular, kimlerin afyon mahsullerini satın aldığı, rafine edip eroine çevirdiği, ihracat yollarını kontrol ettiği ve Taliban’ın yerel düzeyde empoze ettiği vergilere kıyasla muazzam kârlarla sattığıdır