mesela, imam sadık’a ‘’hz. âdem’den önce ne vardı?” diye soruyorlar. o da başka bir varlığın var olduğunu söylüyor. ne kadar geçmişe gidersek ezele o kadar yaklaştığımızı sanıyoruz. hâlbuki asla ezele yaklaşmış olmuyoruz. yani bizimle hz. âdem’in ezele olan nispeti aynıdır.
hz. emîrü’l-müminîn (a.s) allah’ın kâmil bir velisidir, bir insan-ı kâmildir. o, tüm peygamberlerle sırlarında ve hz. hâtemü’l-enbiyâ ile ise açıkta beraber olan bir kimsedir. şu söz çok önemlidir: “kuntu meal enbiyai sırren ve mea muhammedin (s.a.a.) cehran.” (ben (hz. ali) peygamberlerin sırrında idim, muhammed (s.a.a.) ile açıkça zuhur ettim.)
o, 20 yıl önce bir hareket başlattı, şu an 15 milyon dostu var. hem de ne dost! öyle dostlar ki mermilerin önünde duruyorlar. orada iken anladım ki 5 iş gününde 3 buçuk saat boyunca gösteri yapıyorlar. bütün bu süre boyunca 170 şehit verdiler. ben gözlerimle gördüm onların gençleri nijerya ordusuna “biz şehadet niyetiyle geldik, sizin mermilerinize hazırız” diyordu.
bu rahmetlerin tüm âlemle vasıtası allah’ın velisidir. eğer allah teâlâ’nın kendisidir dersek kimse bunu sorun etmiyor. cebrail ve meleklerdir dersek de kimse bunu sorun etmiyor. ama bu işleri yapan meleklerin ve melekûtun emiri allah’ın yüce velisidir dediğimizde bu bazılarına tahammül edilmez geliyor.
aşağıdaki metin aylık “mevud” dergisinin “zuhur” olgusunun tarihin tekâmül seyrindeki yeri üzerine ayetullah mir bakıri ile yaptığı ve derginin 42-43. sayılarında yayımlanan söyleşisinden alınmıştır.
bu esasa göre ibn haldun’un mehdi hadislerinin tamamını zayıf saydığını söyleyen bazı yazarlar yanılgı içindedirler ve bu bilgi doğru değildir. çünkü ibn haldun her ne kadar mehdi hadislerini zayıf saymaya çalışsa ve sahihayn’de geçmediğini söylese de bu rivayetin sahihliğini kabul etmek zorunda kalmıştır.
sizlere mehdi’yi müjdeliyorum. halkın ihtilaf ve çekişme zamanında ümmetime gönderilecek ve yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. o, malları sahih olarak (doğru) taksim edecektir. adamın birisi “sahih olarak nasıl taksim edecek?” diye sordu. buyurdu ki “halkın arasında eşit olarak (dağıtacak).”
el-bistevi söz konusu eserinde bütün müslümanların ittifakı ile bu konuda 50’ye yakın sahih hadis olduğunu belirtiyor. önceki programda bir rivayetin 5 sahabî tarafından rivayet edilmesi halinde mütevatir olduğunu söylemiştik. 30 sahabî tarafından rivayet edilen ve en az 50 sahih rivayeti bulunan bir konu hakkında ne söylenebilir ki!
hâkim en-nisaburî ise mehdi ile ilgili rivayetlerin birçoğunun sahih olduğunu belirtir. o, dahası, bu rivayetlerin bir bölümü hakkında “buharî ve müslim’in şartlarına göre sahih olduğu halde onlar bunu tahric etmemişlerdir” ifadesini kullanır.
elbette “hakiki hayat nurdur” konusu hakkında imam cafer sadık (a.s.) da şöyle buyuruyor: “talebtu nurel hayat fi’t-tefekkürü ve’l-buka.” (hayat nurunu tefekkür ve ağlayışla istedim.) imamlarımız akla çok büyük değer veriyorlar. “ben hayatın nurunu tefekkür ve gözyaşı ile elde ettim” diyor. “buka” (ağlamak), akıl ile birlikte olduğunda ne kadar da güzel oluyor.
eğer savaş devam etseydi bu füzeler tel aviv’e ve diğer yerleşim birimlerine ulaşmaya başlayacak, milyonlarca israilliyi sığınaklara postalayacak, ben gurion havalimanındaki hava trafiğini felç edecek ve sürecin sonunda hal-i hazırda israil’de bulunan birçok ana yatırımın londra, new york, frankfurt ya da başka bir yere kaçışını tetiklemiş olacaktı.
necef-kerbela yürüyüşü diğer yürüyüşlere benzemiyor. bazılarınca cennete giden otoban olarak tanımlanıyor bu yol. başkalarına göre de kıyamet günündeki nihai toplanmanın kostümlü provasına benziyor. benzersiz bir tecrübe! pek çoğu yalınayak olan tahmini 20-30 milyon ziyaretçi imam ali’nin şehri necef’ten imam hüseyin’in şehri kerbela’ya, 80 km boyunca yürüyor.
hayır, allah’a ulaştığında sonsuz seyir yeni başlar. allah’a ulaştığında duruyor mu? allah’a ulaştıktan sonra sonsuz bir seyir başlar. bu konuda bir örnek vereyim. mesela bir yağmur damlası, gelip akan bir suya düşer, akan su daha büyük bir ırmağa dökülür, bu damla yıllarca dereden ırmağa, ırmaktan büyük nehirlere gider en sonunda nereye ulaşır? denize ulaşır.
elinizdeki makalede bu konuda varid olan hadislerden bazıları incelenecek ve masum imamların (a.s.) isimlerinin kur’ân’da bulunmamasının hikmetleri açıklanmaya çalışılacaktır.
görüyor musunuz savaş nerede başlıyor? hikmet ile din arasında savaş yok, savaş kendi mertebelerindeki insanlar arasındadır. his mertebesinde kalan biri, din benim anladığımdır, sen daha yukarı gitme diyor. peki neden daha yukarı gitmeyeyim? daha yukarısı yok mu? dinin histen daha yukarısı yok mu? ben neden histen daha yukarısına gitmeyeyim?
şeyh-i işrak da (sühreverdi) hikmeti “bahsî” ve “zevkî” olarak ayırmıştır. orada kendisinin hikmetinin bir çeşit “itaî” hikmet olduğunu yani allah vergisi olduğunu söylüyor. gerçekten de onun benzerini hiçbir felsefi ekolde göremiyorsunuz. kendisi de esfar’da buna işaret ediyor. yani molla sadra’nın hikmeti diğerlerinden oldukça farklıdır.
çıkarılacak bir ders, israil’in en fazla birkaç ay boyunca bir savaş yürütebileceğidir. biladüşşam’da son 30 yıldır savaşçı bir nesil ve sınıf yetişti ve özellikle son yedi yılda gelişen nesil, hiç öngörülmemiş bir şekilde, israil-abd-suudi üçlüsüne karşı uzatmalı bir yıpratma savaşı, yavaş bir imha savaşı vermeye hazır bir şekilde askerileşti.
fakir, ‘fakr’ sıfatıyla nitelenmiş olan zattır. ancak biz müstakil bir zata sahip değiliz. bizim kendimizden kaynaklanan bir istiklalimiz yoktur. zatımız fakrdır, mutlak fakrız (yoksulluğuz). o ise tam anlamı ile ganidir (zengin), gani sıfatıdır; ama zatının sıfatıdır. gani, hak teala’nın dışında bir sıfat değildir. zatının kendisidir, o mutlak ganidir (o zenginliktir).
hariri’nin bu süreçte hem riyad yönetimini hem de washington yönetimini, hizbullah ile işbirliği yapmayı gerektirse bile lübnan’ın istikrarının iki ülkenin yararına olacağı konusunda ikna ettiğine işaret etti. yazının devamında suudi bir yetkiliden aktaran gazeteci, suudi arabistan’ın lübnan ordusunu desteklemek için amerika ile işbirliği yapma niyetinde olduğunu bildirdi.
şiiler, kafaların kesilmesi, çocukların katledilmesi, boğazların doğranması ve kadınların esir alınması tehdidine çok alışıktır. şiileri dini liderlerimizin en küçük işareti ve çağrısıyla terörizme karşı savaşmaya istekli, adanmış kişilerden oluşan, sağlam ve konformizmden uzak bir küresel topluluk haline getiren budur.
nihayet, arap baharı’nın çekirdeği, foreign policy dergisinde jonathan spyer tarafından yayınlanan bir makale yoluyla ifşa oldu. israil ortadoğu’da tam hâkimiyet için savaş halinde ve küresel uluslararası ilişkiler araştırmaları merkezi (rubin center) araştırmacısı ve jerusalem post yazarına göre tel aviv, iran’la mücadele etmek için suriye’ye müdahale etmek üzere.
“zamanının imamını tanımaksızın” veya “zamanının imamına biat etmeksizin ölen kimse cahiliyye ölümüyle ölmüştür” hadisi bağlamında bizim problemimiz çözülmüştür ki bu da on ikinci imam'dır. size göre bu imam kimdir? azizlerim muhammedî (s.a.a.) varisin kim olduğunu araştırınız. bize göre muhammedî varis şu anda on ikinci imam'dır. sizler ne düşünüyorsunuz?
israil’in ilk başbakanı david ben gurion, nadir görülen bir açık sözlülük anında, arap rejimlerin israil’in ilk savunma hattı olduğunu söyleyivermişti. bu doğru olsa da, arap yöneticiler bu gerçeği yakın zamanlara kadar kendi halklarından ve geniş müslüman ümmetinden hep gizlemeye çalıştı. ancak bir yandan müslümanlara karşı olan ihanetlerini gizleyememeleri diğer yandan da emperyalizme ve siyoniz
demir kubbe’nin varsayılan başarısı, düzmece gibi görünüyor. massachusetts teknoloji enstitüsü’nden (mıt) füze uzmanı theodore postol’a göre demir kubbe, hamas’ın roketlerinin yalnızca %5’ini, yahut daha azını engelliyor. buna dair başka bir kanıt da tümgeneral uzi dayan’dan gelmiş, dayan, “eğer israil hamas’ı durduramıyorsa iran’ı nasıl durdursun” diyen bir israillinin hikâyesini anlatmıştı.
sevmek farz olduğuna göre onlarla çarpışmanın hükmü nedir acaba? yezid, hz. imam hüseyin’i (a.s.) şehid etti. şehid etme eyleminden söz ediyoruz, nefret ve eziyetten değil! dahası ailesini sürgüne gönderdi. ancak bazı kalemler -cahil mi, garazkâr mı diyeyim, kapıkulu mu diyeyim bilemiyorum- yezid’i “emirü’l-müminin” olarak isimlendiriyor.
fhkc'li yazar ve gazeteci rasim ubeydat kaleme aldı...
ortada garip bir durum var. imam ahmed’den, sahihü’l-buhari’den, sünenü ebi davud’dan ve benzerlerinden hadis almakta sıkıntı yokken, ehl-i beyt kanalından hadis geldiğinde yüz çevirmemiz isteniyor. bir şahıs hz. rasulullah (s.a.a.) ile altı ay birlikte yaşasa bile ondan hadis alabiliyoruz...
tek kelimeyle cevaplandıracak olursak, ümeyyeoğullarını korkutan şey bunları da korkutmaktadır. bunlar, hz. ali ve ehl-i beyt-i nübüvvet’e ait olan her hususu ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. aslında mesele sadece ali (a.s.) ile de bağlantılı değildir. bunların peygamberlikle ve peygamberlik mirasıyla sorunları vardır.
hz. resulullah’ı (s.a.a.) hacda arefe günü kasva isimli devesine binmiş hutbe verirken gördüm, şöyle diyordu: ‘ey insanlar! size iki şey bırakıyorum onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, allah’ın kitabı ve ıtretim (neslim) olan ehl-i beyt’im.’”
ahir zamanda bir kurtarıcının ortaya çıkacağı inancı bütün semavî dinlerin başat inançlarından birini oluşturur. aşağıda okuyacağınız söyleşide, hüccetülislam necmeddin tabesî, temel ehl-i sünnet kaynakları çerçevesinde imamet ve mehdîlik konusunu ele aldı.
eğer ümmet tarafından imam ali’nin (a.s.) gerçek konumu kabul edilmiş olsaydı, tefrikadan sakınmak açısından ümmetin durumu nice olurdu? bu sorunun cevabı aynı mazmunda biri hz. fatıma’dan (a.s.), diğeri imam bâkır’dan (a.s.) nakledilen farklı hadiste verilmiştir: “hak, hak sahibine verilmiş olsaydı allah hakkında ihtilaf eden iki kişi bulamazdın!” iki hadis de oldukça güvenilir bir kaynak olan ki
"ben bu farklı kur'an meselesini tahkik etmek üzere iran'a gittim. günler, hatta haftalar geçirdiğim tahran ve kum şehirlerini ziyaretim sırasında gördüm ki, medine-i münevvere'de kral fahd tarafından bastırılan kur'an'ı, iran'da şii müslümanlar öpüp alınlarına koyuyorlar."
üçüncü kaynak; allame münavî’nin feyzü’l-kadir adlı eseridir. o bu eserinde şöyle demektedir: bu haber peygamber’in (s.a.a.) ehl-i beyt’inden sarılıp tabi olmaya ehil olan kimselerin kıyamete kadar her zaman mevcut olacaklarını bildirmektedir.
ebu karra ‘sen rivayetleri yalanlıyor musun’ deyince imam rıza (a.s.) ‘rivayetler kur’an ile çeliştiği zaman onları yalanlarım. müslümanlar şu hususta ittifak etmişlerdir: allah bilgi bakımından kuşatılamaz, gözler o’nu görmez ve o’nun gibi hiçbir şey yoktur’ buyurdu.
avrasya yüzyılı bugün kaçınılmaz ve durdurulamaz niteliktedir. tahakküm değil işbirliği ilkeleri üzerine inşa edilen bu girişim, iflas etmiş amerika birleşik devletleri’ne ve yakında iflas edecek avrupa birliği’ne, yağma ve borç köleliğine dayanmayan gerçek refahı inşa etmek için bir model sunabilir.
halep'in kuzey kısmındaki beni zeyd kasabası, temmuz ayında, bizim halep’e gelişimizden birkaç hafta önce suriye ordusu tarafından özgürleştirilmişti. mahalle kurtarılmadan önce, batı halep’teki yerleşim alanlarına fırlatılan ölümcül “cehennem topu” füzeleri için bir fırlatma rampası işlevi görüyordu, bu yüzden de bu gelişme, suriye halkı tarafından dev kutlamalarla karşılandı.
"bizler de ehl-i beyt’i seviyoruz" demesinler sadece. azizim, alimler sekaleyn hadisini tutunma anlamına gelen temessük ile ifade etmektedir. hadis-i şerif ‘ikisine sıkıca tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla sapıtmazsınız’ buyurmaktadır. yani kuran’ı ve ehl-i beyt’imi sevdiğiniz müddetçe demiyor ifade. evet sevmek zorunludur, ancak yeterli değildir.
ebu karra "sen rivayetleri yalanlıyor musun?" deyince imam rıza (a.s.) "rivayetler kur’an ile çeliştiği zaman onları yalanlarım. müslümanlar şu hususta ittifak etmişlerdir: allah bilgi bakımından kuşatılamaz, gözler o’nu görmez ve o’nun gibi hiçbir şey yoktur" demiştir.
neden amerika’daki ana akım medya hillary clinton’un herkesin önünde, abd hükümetinin el kaide, ışid, el nusra, vs.yi yarattığını kabul ettiğini aktarmıyor? size neden olduğunu söyleyeyim: ana akım medya, hangi parti iktidarda olursa olsun abd hükümetinin propaganda aygıtından başka bir şey değildir.
o bu eserinde şöyle diyor: son derece gariptir ki, sekaleyn hadisi sahihü müslim’de, sünenü’t-tirmizi’de -ki tirmizi hadisin sahih ve hasen olduğunu belirtir-, el-müstedrek’te - hâkim bu hadisin hasen olduğunu belirtir-, müsnedü imam ahmed’te, taberani’nin el-mucemü’l-kebir’inde geçtiği ve isnadı sahih olduğu halde çağdaş bilginlerin ve hatiplerin büyük bir çoğunluğu ya hadisi bilmiyor veya bilmez
ala ibn el-müseyyeb’den, o da babasından şöyle rivayet etmektedir. ben, bera ibn azib ile karşılaştım ve kendisine şöyle dedim: müjdeler olsun sana! hz. peygamber (s.a.a.) ile sohbette bulundun. rıdvan biatinde de bulundun. o da ‘ey kardeşimin oğlu, sen sonradan neler ihdas ettiğimizi bilmiyorsun?’ dedi. (buhari)
o, kevser havuzundan dostlarına su verecektir. öyleyse sâki hz. ali b. ebu talib’tir. düşmanlarını havuz'dan uzaklaştıracaktır...
ehl-i sünnet’in büyük bilginlerinin eserlerinden bazı pasajlar okuyacağım ki konu vuzuha kavuşsun. sizin de belirttiğiniz gibi kevser havuzu konusu ehl-i sünnet ve ehl-i şia arasında ortaktır. bu konu imamların sayısı, masumiyetleri gibi üzerinde görüş ayrılığı bulunan meselelerden değildir.
kevser havuzundan içenler cennete girecekler. zira bu su onları temizleyecektir. onları tertemiz ve kâmil kılacaktır. bu havuzdan men edilen ve içilmesine müsaade edilmeyenler ise cennetten uzaklaştırılacak olanlardır. sahihü’l-buhari’de okuduğumuz hadislerde de gördüğümüz gibi sahabeden bir grup getirilecek ve havuzdan uzaklaştırılacaklardır.
... bu durum gerçekten garip, bunca şeye rağmen ehl-i beyt okulunu hz. resulullah’ın (s.a.a.) sünnetine aykırı davranmakla suçluyorlar! hz. ali’yi, ehl-i beyt ekolü bağlılarını hz. resulullah’ın (s.a.a.) sünnetine aykırı davranmakla ve bidat ehli olmakla itham ediyorlar!...
çünkü o “bu hadis bize ehl-i beyt sevgisini, ehl-i beyt’i ululamayı, onların hz. resulullah’ın (s.a.a.) oğulları olmaları münasebetiyle konumlarını gözetmeyi anlatmak istiyor” demiyor. o, bu hadis “temessük”ü (tutunmayı) emrediyor, diyor. kimileri hadisin anlatmak istediği ehl-i beyt’e sevgi duymaktır, demek suretiyle hadisin içini boşaltmaya çalışmaktadır, oysa hadisin kendisinde “ma in ehaztum/a
ibn abbas şöyle demektedir: üzerinize gökten neredeyse taş yağacak! ben size hz. resulullah’ın (s.a.a.) buyruğunu aktarıyorum, sizler ise ebu bekir ve ömer şöyle şöyle diyor, diyorsunuz.
zafer bengaş yazdı... "islami iran, yaptırımlarla ve emperyalist-siyonist tehditlerle geçen on yılların sonunda ayakta kaldı, çünkü islami sistemi destekleyen muttaki bir liderliği ve adanmış bir halkı var."
bundan sonra başka bir grubu getirirler. ben onları da tanırım. benimle onlar arasında bir adam çıkarak ‘gelin’ diye seslenir. ben ‘nereye?’ diye sorarım. adam ‘allah’a yemin olsun ki cehenneme’ der. ben ‘bunlar ne yapmışlar?’ diye sorarım. o şöyle cevap verir ‘bunlar senden sonra gerisin geriye, eski hallerine döndüler.’ rivayetteki ‘onlar arasından bir adam’ ifadesiyle bizim açık hadislerimize g
işte bunun son örneği: her yıl ramazan’da çin müslümanları üzerinde baskılar olduğu aktarılsa da, bu yıl çin’in müslüman çoğunluklu şincan uygur özerk bölgesi’nde oruş tutmayı yasakladığını iddia eden büyük bir uluslararası medya haberleri yağmuru yaşandı. bu türden bir medya kampanyası, 2008 pekin yaz olimpiyatları’nı akamete uğratmak için tibet özerk bölgesi’nde ve uluslararası düzeyde hazırlana
tahavî: bu ayet-i kerime nazil olduktan sonra hz. resûlullah (s.a.a.) ali’yi, fatıma’yı, hasan ve hüseyn’i çağırdıktan sonra şöyle buyurdu: allah’ım benim ehlim bunlardır. bu hadiste, ayette geçen ehl-i beyt kavramıyla sadece hz. resûlullah (s.a.a), hz. ali (a.s), hz. fatıma, hz. hasan ve hz. hüseyn’in (a.s.) murad edildiği vurgulanmaktadır.
alusî devamında şöyle diyor: “bu haberler ehl-i beyt kavramının genel anlamını daraltmakta, sınırlamaktadır. ev hangi anlamda olursa olsun bir sınırlama söz konusudur. bununla kastedilen abanın altında bulunan kimselerdir. dolayısıyla hanımı bu kelimenin kapsamına girmez.”
demek ki müslümanların bir bölümü “allah’ın kitab’ı ve sünnet’im” şeklindeki isnad zincirinden yoksun bir rivayeti hadis diye aktarıyorken “allah’ın kitab’ı ve itret’im” şeklindeki mütevatir hadisi ise zayıf görüyor ve nakletmiyormuş.
ibn arabi şarihi şarani: imam mehdi, imam hasan-ı askerî’nin evladındandır. hicretin 255. yılının şaban ayının 15. gününün gecesinde dünyaya gelmiştir. mehdi, hz. isa b. meryem ile bir araya geleceği güne kadar hayatta kalacaktır. buna göre şu anki yaşı -eserin yazıldığı tarih itibariyle- 700’dür.
ibn kesir 12 imam ve halife hadisinin sahihliğini peşinen kabul ediyor. ona göre ümeyyeoğulları 12 imamın kapsamında değildir. rivayete göre hadis muaviye’yi de başka birisini de kapsamamaktadır. ayrıca bu hadis ne yezid’i, ne de abdülmelik’i ve çocuklarını kapsamaktadır.
ehlisünnet’in meşhur âlimi ve ibn teymiyye’nin çağdaşı olan zehebî, zeğalu’l-ilm adlı kitabın ve nasihatü’z-zehebiyye başlıklı risalenin/mektubun yazarıdır. zehebî bu iki eserinde, bilhassa nasihat’ında ibn teymiyye’yi ve takipçilerini sert bir dille eleştirmiş ve onları sapkın olarak nitelemiştir. kitabın ve mektubun muhtevası kendi akideleriyle bağdaşmadığından selefî ve vahhabî âlimler bu iki e
buharî’nin isimlerin verilmesi noktasında ilmî emanet bilinciyle hareket etmediğini anlamış olduk. ikinci olarak da muta nikâhı örneğinde de gördüğümüz gibi hz. resûlullah’tan (s.a.a.) aktarılan hadislerin naklinde de emanete sadık olmadığını öğrendik. buharî, rivayetlerde de görüldüğü gibi “ilâ ecelin / belirli bir süreye kadar” ifadesini zikretmemiştir. üçüncü olarak da abdullah ibn mesud’un ism
allah’a kasem ediyorum ki sahihu ibn hibban’da, müsnedu ahmed’de ali (a.s.) ve ehl-i beyt hakkında nakledilen rivayetler sahihu müslim’de geçseydi kesinlikle bu esere "sahih" demezlerdi! aynı nedenden dolayı buharî’nin müslim’den daha sahih olduğunu söylüyorlar.
muhammed abduh, kabü’l-ahbar'ı islam kültürüne batıl israiliyat ürünlerini yerleştiren şahıs olarak tanıtmaktadır. kabü’l-ahbar islam kültürüne israiliyatı nasıl sokmuş? o, ebu hureyre’yi seçmiş, ebu hureyre de bunları kab’a değil de hz. resûlullah’a (s.a.a.) nispet etmiştir.
allame albanî, silsiletü’l-ehadisi’s-sahiha adlı eserinde rivayeti naklettikten sonra şöyle der: “buharî’nin rivayet ettiği bu hadisteki şazlık onlarca örnekten bir tanesidir. bu rivayet, sahihü’l-buharî ile sahih-ü müslim’in bütün rivayetlerinin sahih olduğunu söyleyen kör taassup bataklığına dalmış yeni yetişen bazı kimselerin cehaletine delalet etmektedir."
"müslim sahih nasslarda olduğu gibi rivayeti nakletmiş, kendisinden sonra ilgili hadisle oynanmıştır. işte çağdaş vehhabilerin tutunduğu manen rivayet budur. işaret ettiğimiz gibi rivayetteki zayıflığı gösteren noktalar bulunmaktadır."
ibn kuteybe ve eserleri konusunda pakistanlı bir sünnî âlim mizanu’l-kutub adında bir kitap yazmış ve kitabında ibn kuteybe’nin ve birçok ehlisünnet âliminin aslında şiî olduğunu ileri sürmüştür. bu makale bu iddiayı araştırmayı, pakistanlı müellifin iddiasını kaynaklar ve kanıtlar çerçevesinde tenkit etmeyi amaçlamaktadır.
hz. peygamber’den sonra, o’nun naibi ve islam ümmetinin önderi olan 12 imam ve halifenin varlığına inanç, bizzat resûl-i ekrem’in sözlerinden kaynaklanmıştır ve geçmişi risâlet dönemine dek uzanmaktadır.
derslerin çevirisine devam ediyoruz...
müfessir kadı beydavî ile mektuplaşmış, mektuplarında kelam, hadis, usul ve fıkıh başta olmak üzere çeşitli disiplinlerde görüş alışverişinde bulunmuştur. beydavî allâme hıllî’ye yazdığı ikinci mektubuna şu cümlelerle başlar: “efendimiz cemaleddin! -allah ömrünü daim etsin- sen usulde, fıkıhta, hadiste müçtehitlerin imamısın!”
yazar ehl-i beyt (a.s.)’ın faziletleriyle ilgili hadislerin benzerlerinin üretilmesinin ehl-i beyt muhaliflerinin temel yöntemlerinden olduğunu belirterek, buna örnek olarak da sakaleyn hadisinde yapılan tahrifi göstermektedir. buna göre, hadis metnindeki "itretim (soyum) kelimesi "sünnetim" olarak değiştirilmiştir.
ricâl sahasındaki eserlerimize baktığımızda, şia'ya inanç noktasında muhalif de olsa sika bir kişiden aktarılan hadisi kanıt saydığımızı görürsünüz. bu tür hadisler bizim (şia'nın) terminolojimizde ‘muvassak’ olarak ifade edilir.
ibn teymiye diyor ki: “ali bin ebu talib’i, abdurrahman b. mülcem adlı bir harici öldürdü. o, (ibn mülcem) insanların en âbidlerinden ve ilim ehlinden idi.” (minhacu’s-sunne, c. 5, s. 47)
"hz. resûlullah veda haccından dönerken gadir-i hum denen bir vadide mola verdi… allah’ın kitabı ve itretim olan ehl-i beyt'im, benden sonra bana nasıl halef olacağınıza bir bakınız. bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır." imam tahavî- şöyle diyor: bu hadis isnad açısından sahihtir.
amerikan medyası, işe yaramaz bir haber kaynağıdır. bir hükümet yalanları bakanlığı gibi çalışıyor. yoz propagandacılar, yanukoviç’in anti-demokratik şekilde devrilmesini bir özgürlük ve demokrasi zaferi gibi sunuyorlar. herşeyin kötü gittiği ortaya çıkmaya başlayınca, satılmış basın herşey için rusya’yı ve putin’i suçlayacaktır. batı medyası, insanlık için bir vebadır.
o, bu eserinde sekaleyn tefsirine ilişkin lugat bilginlerinin ve âlimlerin açıklamalarını aktardıktan sonra şöyle diyor: özetle kur’an-ı azim ve itret-i tahire’nin her biri dinî ilim ve sırların, nefis şer’î hikmetlerin ve dakik anlamlar hazinesinin madenidir. özetle hz. resûlullah (s.a.a.) kur’an ve itret hakkında sekaleyn sözcüğünü kullanmakla ehl-i beyt’inden ilim öğrenmeye, onlara sımsıkı sarı
"bu makalede, ehlisünnet’in sahih ve güvenilir kabul ettiği kaynaklar çerçevesinde, bu hadisin itibarı ve bütün müslümanlarca kabul edilebilirliği incelenmiştir. ileride görüleceği üzere hadisin sıhhatinden şüphe duyanların sayısı oldukça azdır ve inkârları ilmî temelden yoksundur."
tirmizî’nin cabir ibn abdullah’tan rivayetine göre o şöyle demektedir: hz. resulullah’ı (s.a.a.) hacda arefe günü kasva isimli devesine binmiş hutbe verirken gördüm; şöyle diyordu: ey insanlar! size iki şey bırakıyorum onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, allah’ın kitabı ve itretim olan ehl-i beyt’im. rivayet sahih li-ğayrihidir.
et-tufî (hanbeli) diyor ki ümmetin bir konu hakkındaki icmasının hatadan âri olduğunu gösteren deliller bulunmaktadır. elimizdeki deliller ehl-i beyt’in de bir konuda icma etmeleri halinde bu görüşlerinin masumiyete sahip olduğuna delalet etmektedir. peki bu iki icma çatışacak olursa hangisi öncelenir? ibn said et-tufî’ye göre deliller ehl-i beyt’in icmasının daha kuvvetli olduğunu söylüyor
allame ibn said et-tufi şerh-u muhtasari’-ravda adlı eserde şöyle diyor: “sahihayn’da rivayet edildiğine göre hz. resûlullah (s.a.a.) necran hırıstıyanlarıyla mübahele etmek istediğinde kisa ashabı olayında ismi geçenleri alarak onlarla birlikte mübaheleye girişmek istedi. onlar hakkında ‘işte bunlar benim ehlimdir’ buyurdu... bütün bunlar ehl-i beyt’in ismi geçen kişiler olduğunu ve başka hiç kim
hizbullah’a, görev sürenizin uzatılmasını kabul ederlerse hükümetle bir uzlaşma sağlamaya hazır olduğunuzu yutturmaya çalıştığınızı, lübnan’daki durumun istedikleri gibi gitmemesi halinde devreye girecek “suudi öfkesi” diye bir öcü yarattığınızı inkar mı ediyorsunuz? ve şimdi bizi, suudilere kendinizi satmanızın, lübnan’ın istikrarını korumanın bir gereği olduğuna ikna etmek mi istiyorsunuz?
ibrahim emin bu analizinde lübnan'daki son suikasti ele alıyor...
vahhabi ulemadan olan es-sa’di bu ayetin tefsirinde şöyle der: “peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti.” müfessirlerden birçoğu ayette söz konusu edilenin hafsa olduğunu söylemiştir. hz. resulullah (s.a.a) ona verdiği bu sırrı kimseye söylememesini emretti. ancak hafsa, aişe'ye haber verdi. allah da onun yaydığı bu haberi hz. peygamber’e (s.a.a.) açıkladı..."
allame albani: bu konu hakkında en fazla aişe’nin orasının hav’eb suyu olduğunu öğrenince dönmeye yeltendiği söylenebilir. ancak hadis aişe’nin dönmediğine delalet etmektedir. bu ise ümmü’l-müminin’e yaraşmayan bir davranıştır. ümmü’l-müminin’in hz. ali’ye karşı hareket etmesinin kökten yanlış olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
ancak ümeyyeoğullarını ve muaviye’yi öven hadisler söz konusu olduğunda bu tür kişilerin eserler telif ettiklerini ve bu tarz rivayetleri sahih göstermek için bin dereden su getirdiklerini görüyoruz. içlerinden hz. ali ve ehl-i beyt (a.s.) hakkındaki bir hadisi sahih saymak için çaba gösteren allah’a ve resulüne iman eden bir kişiyi göremezsin!
"diğer nassları da buna ekleyecek olursak durum açığa çıkar. hz. resûlullah (s.a.a.) sekaleyn ve gadir hadislerini söylememiş olsaydı dahi, bu ikrarları ali’nin hilafeti hak ettiğini göstermeye yeterdi. yani seddü’l-ebvab (kapıların kapatılması) hadisi hilafetin ali’ye özgü olduğunu göstermektedir."
"hayır, israil’in sorunu nükleer korkusu veya nükleer iran değil. onun en fazla korktuğu şey, yasadışı yaptırımlardan kurtulmuş istikrarlı bir iran ve onun ortadoğu’yu güvenli bir hale getirmede oynayabileceği roldür. israil başka neye kızgın olsun ki?"
"şu günlerde favori jeopolitik oyun, suud hanedanı’nın – hiper mutlak monarşi ile vahhabi fanatiklerin evliliğinin –, kelimelerle tarif edilemeyen bender bush başta olmak üzere şalterlerinin atmasının nedenlerinin yapısökümünü yapmak."
"alluş’un istediği şey: (başkenti şam olan) emevi halifeliği’nin canlandırılması ve şam’ın iranlılardan, şiilerden ve alevilerden 'temizlenmesi'. bunların hepsi 'kafir' olarak görülmektedir; ya selefi islam’a tâbi olurlar ya da ölmelidirler. bu duruşu “ılımlı” olarak yorumlayanlar akıl hastası olmalıdır."
afganistan eroininin tümü -geçen yıl bir milyondan fazla kişinin ölümüne yol açan madde- amerikalı yetkililerin dillendirilmeyen fakat herkesin bildiği onayıyla üretilip ihraç ediliyor. eroin kaçakçılığı, batılı politik hareketliliğin istenilen yöne gitmesi için tekerleklerinin yağlanmasından ibarettir.
derslerin çevirisine kaldığımız yerden devam ediyoruz...
"eğer başkan obama gerçekten, netanyahu’nun büyük bir ortadoğu savaşı başlatma emirlerine karşı pasif-agresif direniş oyunu oynuyorsa, obama’nın gizli servis timinin kennedy’ninkinden daha sadık olduğu umulmalıdır."
"biz nerede savaşıyorsak maneviyatımızla savaşıyoruz. biz esirleri katletmiyoruz. siz esirleri duvara dizip gün ışığında bir yanda video çekerken bir yandan idam edersiniz. biz sivilleri katletmiyoruz. biz bazı çatışmalarda sivillerin kaçışını sağlamak adına daha çok şehit verdik..."
lübnanlı ünlü solcu akademisyen amal saad-ghorayeb'den dosyalık çapta önemli bir analiz daha...
75 dersin çevirisine devam ediyoruz...
velayet şehidi allame hasan şehate ile sağlığında yapılmış son röportajlarından birinin çevirisini yayınlıyoruz...
75 dersin çevirisi devam ediyor...
"binlerce kitle imha silahıyla yüklü siyonist topluluğun bu maceraperest davranışları er ya da geç, üçüncü dünya savaşı, yahut islami kıyamet terminolojisinde melhame-i kübra olarak adlandırılabilecek bir savaşı tetikleyecektir."
bu kapsamlı dosyada, islami direnişin neredeyse her bir günü (33 gün savaşı da dahil olmak üzere) tarihe not düşecek şekilde kayıt altına alınmış. medya şafak gururla sunar...
75 dersin çevirisini sürdürüyoruz...
derslerin çevirisini sürdürüyoruz...
islam devrimi rehberi’nin islami uyanış ve ulema konferansı’nda bugün yaptığı ve önemli noktalar içeren konuşması...
emperyalist zihin kontrol araçları veya noam chomsky’nin bahsettiği şekliyle “rıza üreticileri”, amerikan halkının beynini yıkamayı ve dünyanın her yerindeki bu pis ve yasadışı saldırı savaşlarını sürdürmeyi giderek çok daha zor buluyorlar.
pek çok önemli noktayı içeren ve şia'ya yöneltilen iftiraları cevaplayan bu derslerin çevirisini sürdürüyoruz...
ayetullah kemal haydari'nin arapça yayın yapan kevser tv'de yayınlanan ufuk açıcı derslerinin çevirisine devam ediyoruz...
yeni yayınlanan bir kitap, fbı’ın dünyanın en büyük terörist istihdamı örgütü olduğunu ifşa etti. ancak kanıtlar, yalnızca terörizmin en temel unsurunun “yanıltma harekâtı” olmadığını, aynı zamanda “terörizm felaketi” yaratıp buna çare bulmanın dünyadaki en büyük işlerden biri olduğunu gösteriyor.
bir politik analist press tv’ye amerika birleşik devletleri sadece bir “çekici” olan emperyalist devlettir ve bütün dünyayı “çivi” olarak görür, dedi.
"bir kaynak bu grubun (sipah-ı sahabe) iran’daki islam devrimi’ne ve pakistan’da şii etkisinin yayılması olarak görülen şeye yanıt olarak kurulduğunu belirtmektedir."
havza haber ajansı, hz. isa’nın doğum günü olduğu iddia edilen içerisinde yer aldığımız günler vesilesiyle hüccetülislam resul rezevî ile şiî hadislerde hz. isa’nın öğretilerine dair bir söyleşi gerçekleştirdi. aşağıda bu söyleşinin metnini okuyabilirsiniz.
2011 maya kehanetinin emperyalist ajandanın manipülasyon enstrümanı haline nasıl getirildiği ve kapitalizmin yıkıcı bilançosu hakkında önemli bir chossudovsky analizi ...
"düşman, siyonizm karşıtı cihadı, islam dünyasının sokak ve caddelerindeki kör terörizme dönüştürmek istemektedirler. ta ki böylelikle müslümanların kanları birbirlerinin elleriyle dökülsün ve islam düşmanları girdikleri çıkmazdan kurtulsunlar ve islam ve mücahitlerinin adı ve çehresi de kötüye çıksın!"
"bir pazar günü (7 ekim 2012’de) yoğun nüfuslu gazze bölgesine saldıran israil ordusu beşi çocuk olmak üzere 11 kişiyi yaraladı. yaralanan bu çocuklar israil’in yabancı bir uçağın onun hava sahasına nüfuz etmesine ilk tepkisiydi."
"demek istediğim, arşidük (saraybosnalı francis ferdinand) bir gün saraybosna’yı ziyaret edecek ve şimdiki yaygın şartlar birinci dünya savaşı kadar büyük bir çatışmayı başlatacak."
kum el mustafa üniversitesi rektörü ayetullah arafi, “hz. peygamber (s.a.a) ve masum imamlar (a.s) varoluşsal olarak, en ıssız mekânlarda insan amellerine nezaret edecek bir makamdadırlar” diye konuştu.
"abd ve israil senelerce iran’a saldırmayı planladılar ve her şeyin hesaba katıldığını düşündüler… ancak hesaba katmadıkları şu on şey, yıkılışlarına sebep olabilir."
"ardından abd’ye varili 25 dolara petrol sevkiyatı başlamıştır. bu yüzden libya direniş güçleri, adı geçen iki kente yönelik özel operasyonlar düzenleyerek petrol rafine tesislerini, içindeki amerikan askerleriyle birlikte havaya uçurma ve bütün petrol depolarını yakma tehdidinde bulunmuştur."
merhum ayetullah behçet; ölümün müminlerin lezzetlerinden biri olduğunu ve mümin için hiçbir şeyin ölümden daha leziz olmadığını söylemektedir
"suudiler petrol için sadece dolarla ödeme yapılmasını kabul ederek nasıl bir kazanç sağladılar? petro-dolar sistemini kurma karşılığında suudi kraliyet hanedanına abd hükümeti tarafından hem ülke içinde hem de dışarıdaki her tür ayaklanmaya karşı koşulsuz askeri destek sunuldu. beraberinde, israil’e karşı korunma garantisi de verildi."