"Önce rahmet gelir; gazap arızîdir. Önce tevhid gelir; şirk arızîdir. Aslolan şirk midir, tevhid midir? Tevhiddir. Bizler Hakk’ın rahmetinden mi geldik, gazabından mı? Rahmetten geldiğimize göre, yine rahmetine mi döneceğiz, yoksa gazabına mı? Geldiğimiz yere, yani rahmete döneceğiz."
Evet, mesele tam olarak budur. O’nu bulanın hiçbir eksiği yoktur. O’nu bulmayanın neyi vardır? Eğer bir kimse O’na ulaşamazsa – isterse bütün dünya onun olsun– onun neyi vardır ki? Bir an nefesi tükendiğinde ölür, gider. Bu insana evrenin hükümdarlığının verilmiş olduğunu düşünün. O bir an nefes alamasa, ne olur?
"Evet, Dost’u görmek hem hakikati hem güzelliği hem de iyiliği görmektir. Her şey nihayetinde O’na ulaşıyor. Burada akıl ile aşk bir olurlar."
"Roket motorlarının ve ilgili teknolojinin gelişmesiyle, Fatih-110'a dayanan bu yeni varyantlar zaman içinde menzillerini artırdı. Fatih-313 500 km'ye, Zülfikar 700 km'ye, Dezful 1.000 km'ye ve son olarak da Hayber Şiken1.450 km'ye vardı."
Peki, Allah’ın bir yüzü var mıdır? O’nun veçhi, âleme olan teveccühü/yönelişidir. Eğer, Hakk’ın, örneğin denize bir teveccühü (yönelim) olmasaydı, deniz, deniz olabilir miydi? Dolayısıyla tüm âlem, O’nun teveccühü olmaksızın, bir hiçtir. Eğer Hakk’ın inâyeti bir ân dahi âlemden yüz çevirecek olsa, bu âlem, âlem olamaz ve yokluğun karanlığında mahvolur. Hakk’ın inâyeti, O’nun veçhidir. Vech de teveccühten gelir. Bir şeye teveccüh etmek (yönelmek), kişinin yüzünü belli bir yere dönmesi demektir.
Ben”imiz, kendi zihnimize sığar mı, sığmaz mı? Zihnimiz, deyim yerindeyse, bizden (=ben’imizden) bir kokudur sadece. O ben’imizin şuûnundan bir şa’ndır. Bu durumda bütün bu şuûn (varlığımız, vücûdî boyutumuz), tek bir şa’na (zihin) nasıl sığabilir?
Siyonist rejime karşı kazanılacak bir zafer sadece Filistin'in özgürleşmesi ve işgal altındaki Arap topraklarının geri alınması olmayacak, aynı zamanda ABD ve genel olarak Batı'nın egemen olduğu tüm küresel sistemin değişmesi anlamına gelecek.