Medeniyet Tarihi ve Mehdevî Devlet kitabının yazarı Muhammed Hâdî Hümayun, İsra Sûresi’ndeki ayetlere göre “İsrail” Yahudilerinin iki merhalede yıkıma uğrayacağına ve Siyonistleri içeriden yıkılmaya sevk edenin Direniş Ekseni olduğuna inanıyor.
Hz. Fâtıma’nın imlası ve Hz. Ali’nin yazısıyla oluşan bu eser sonraları Mushaf-ı Fâtıma olarak adlandırılacaktır. Bunun Kur’ân’ın tahrifiyle bir alakası bulunmamaktadır. Yoksa bu bazı cahillerin uğursuz ve meşum iddiası gibi Kur’ân’ın dışında başka bir Kur’ân değildir.
Ehl-i Sünnet’in bu büyük âlimi Âlûsî şöyle der: "Hz. Meryem’in Peygamber olduğu görüşünü kabul etsek dahi bunu söylemek caizdir." Yani sahih ve sarih rivayetler Hz. Meryem’in peygamberlerden biri olduğuna delâlet etse bile Hz. Fâtıma (a.s.), Hz. Meryem’den daha üstündür!
Benim de eğilimim Fâtımetü’l-Betûl’ün (a.s.) ezelden ebede kadar bütün kadınların en faziletlisi olduğu yönündedir. Çünkü O, Resûlullah’ın (s.a.a.) bir parçasıdır. Çünkü O’nun parçası olma, varlığın ruhunun parçası olma demektir. Varlığın ruhu ise Hz. Muhammed (s.a.a.) olup O aynı zamanda varlığın efendisidir.
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ve diğer İmamların bağlılarından olmakla iftihar etmekten önce Hz. Fâtıma’nın bağlısı olduğumuz için iftihar etmeliyiz! Zira onlar “Biz sizin üzerinizde hüccetiz. Hz. Fâtıma da bizim üzerimizde Allah’ın hüccetidir” demişlerdir.
Bu durum, ümmet içinde harikulade birtakım işleri hatta Ulu’l-Azm Peygamberlerin gösterdikleri mucize ve kerametlerden daha büyüğünü yerine getirebilecek kimselerin olmasının kabul edilmesidir. Zira bu husus Hz. Zehrâ’nın makamlarını ortaya koymada yardımcı bir unsur görevi görecektir.
Yani akıl nereye giderse hayâ ve din de onunla gider ve onunla hareket eder. Bundan dolayıdır ki bizim rivayetlerde akıl “kendisiyle Rahman’a ibadet edilen ve cennetlerin kazanıldığı şey” olarak geçmektedir.