Geçen hafta Beyrut'taki barışçıl protestocuların sekter bir saldırıya uğraması; sağcı, militan Hıristiyan Lübnan Kuvvetleri (LK) siyasi partisinin lideri Semir Caca'nın adını bir kez daha gündeme getirdi. Caca'nın adı, Lübnan iç savaşının tarihiyle ve bu 15 yıllık mücadele sırasında işlenen korkunç savaş suçlarıyla eş anlamlıdır.
Birkaç gün önce, Suriye’nin Fua ve Kefraya kasabalarının sakinlerini taşıyan otobüslere bir intihar bombacısı tarafından saldırı düzenlendi. Saldırıya uğrayanlar, Fua ve Kefraya sakinlerinin isyancıların kontrolündeki kasabalardan çıkıp hükümet kontrolündeki bölgeye girmesine izin veren bir takas anlaşmasının parçasıydı. Yanarak can veren 126 kişiden 80’i çocuktu.
Sorgulanabilir çok sayıda meseleden ilki, Washington’un, Suriye hükümetinin düzenlediği iddia edilen sarin gazı saldırısı hakkında, bilimsel yetkinlik taşıyan BM Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) herhangi bir bağımsız soruşturma yapmasına izin vermeyi reddetmiş olması. Bu kuruluş 2013 yılında ABD’nin Esad’ın sarin gazı silahları kullandığı yönündeki, neredeyse savaş çıkaracak iddialarının ardından Ocak 2016’da Suriye hükümetinin hiçbir kimyasal silahının olmadığını tescillemişti.
Tek kelimeyle cevaplandıracak olursak, Ümeyyeoğullarını korkutan şey bunları da korkutmaktadır. Bunlar, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt-i Nübüvvet’e ait olan her hususu ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Aslında mesele sadece Ali (a.s.) ile de bağlantılı değildir. Bunların peygamberlikle ve peygamberlik mirasıyla sorunları vardır.
"Temmuz 2006 savaşının maliyetleri tamamen Körfez parasıyla karşılandı. ABD ve İngiliz yönetimleri İsraillilere silah, teçhizat ve cephanelik gönderirken bile hepsinin parası Suudiler tarafından ödeniyordu."
Asghar, Hacı Mehdi’ye “Seni oğlumun cenazesinin peşinde olduğum için mi aradığımı düşündün? Allah’a yemin olsun ki buna ihtiyacım yok” dedi: “Sadece, Abbas artık senin biriminde olmadığı için Suriye’ye gidebileceğimi söylemek istedim.”