İsrail'de 1989 yılında sağcılar yüzde 48 oranındayken, 2010 yılında yüzde 62’ye yükseldiler. Buna karşın yüzde 12 ise solu destekliyor.
Yadlin sözlerini şu cümlelerle toparladı: "Hizbullah ile girilen savaşta, zamanın bizim lehimize olduğu hissiyatına kapılmıştık. Biz onlardan çok daha büyük bir güce, onların kaldıramayacağı yeteneklere ve onlardan çok daha fazla silaha sahiptik. Bunların karşısında Hizbullah gibi küçük bir örgüt kırılma noktasına gelecekti. Ancak durum böyle olmadı."
Beyrut’un güney banliyölerinin yaklaşık 7 bin sakinine hitap eden Nasrallah, partinin 2006 Savaşı sırasında evlerini kaybedenlerin ailelerine savaş sonrası tazminat olarak ödediği 300 milyon doların tamamının “Seyyid Ali Hameney’den gelen dini-hukuki para (emval şer’iyye)” olduğunu söylemişti.
25 Mayıs Lübnan zaferinin 16'ıncı yıldönümü, bölgede Suriye volkanı krizinin yarattığı çetin şartların gölgesinde gelirken, çarmıha gerilen Arap-İsrail çatışmasının da kaçınılmaz olduğu su götürmez bir gerçek.
Eylül 2013’te, o dönemde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun yakın bir danışmanı olan İsrail’in ABD’deki Büyükelçisi Michael Oren, Jerusalem Post gazetesine, İsrail’in Esad’a karşı Sünni aşırıcıları tercih ettiğini söyledi. Oren, Jerusalem Post’a verdiği röportajda “İsrail’in karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, Tahran’dan Şam’a, oradan da Beyrut’a uzanan stratejik kemerdir. Biz Esad’ı bu kemerdeki kilit taşı olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.
2009 seçimleri sonrasında Tahran’da başlayan ayaklanmanın dünyanın gündemine girmesinden beş sene sonra, İran’ın devlet televizyonunda yayınlanan ilgi çekici bir video, Mir Hüseyin Musavi'nin baş seçim müşahidi Abbas Ahundi’nin seçimden beş gün sonra, dört cumhurbaşkanı adayının dördünün de kampanyalarında görev almış önde gelen kişilerin İslam Devrimi Lideri’lye yaptıkları bir toplantıda, “temel olarak herhangi bir seçim hilesinin yapılmadığını” söylediğini gösterdi.
Foreign Policy yazdı: "İslam Cumhuriyeti’nin laik Irak rejimi karşısındaki ruhani ve manevi üstünlük iddiasına gönderme yapan Rafighdoost, Humeyni’nin retorik bir dille 'Eğer biz kimyasal silah üretirsek, benimle Saddam arasında ne fark kalır?' dediğini hatırlıyor.