Hegel gibi bazı filozoflar tarihsel akıl diye bir kavramı ortaya attılar. Onlara göre tarih zamanın dönüp duran çarklarıdır. Her asır kendi aklını yaratır. Yani XX. yüzyılın aklı ile XIX. yüzyılın aklı arasında bir fark vardır. Modern akıl Orta Çağ aklından farklıdır vd. Ben bu kimselerin söylediğinin aksine bir şey söyleyeceğim: Bana göre akıl tarihe teslim olmuş değildir; tam tersine tarih aklîdir.
İnsanımız artık şunu bir anlasın: Kalp, aklın özüdür. Âkil olmayan bir kalp, bizim hiçbir işimize yaramaz. Genel itibariyle de, akıl olmaksızın diğer şeyler ne gibi bir anlam ifade edebilir ki? Bu gibi yanlış kabuller asırlar boyunca toplumumuzda yer edindi. Bilgi ve bilinç olmaksızın, varlığın da bir anlamı yoktur. Feyz’in “O, dur durak bilmez” şeklindeki ifadesi, aklın hiçbir durağının olmadığı anlamına gelir.
The Cradle'a konuşan Lübnan'daki Direniş Ekseni'ne yakın kaynaklar, önümüzdeki iki haftanın, özellikle de İsrail'in Ramazan ayında askeri saldırılarını yoğunlaştırması ve Filistinlileri Refah'tan çıkarma planlarını ilerletmesi halinde, feci bir tırmanış potansiyeli taşıdığını söyledi.
Medeniyet Tarihi ve Mehdevî Devlet kitabının yazarı Muhammed Hâdî Hümayun, İsra Sûresi’ndeki ayetlere göre “İsrail” Yahudilerinin iki merhalede yıkıma uğrayacağına ve Siyonistleri içeriden yıkılmaya sevk edenin Direniş Ekseni olduğuna inanıyor.
'Geceyi gündüze, gündüzü de geceye katarsın.' Gece gündüzün, gündüz de gecenin bağrında yer alıyor. Bu diyalektikten ilk söz eden, Herakleitos idi. Günümüzde de diyalektikten söz eden pek çok düşünür var. Özellikle Hegel ve sonrası dönemde… Hegel, zamansal diyalektiği dikkate alırken, Marx bunu toplumsallaştırmış, ona materyalist ve tarihsel bir boyut kazandırmıştır. Bir de tevhidî bir diyalektik var ki, biraz önceki âyet, bunun bir örneğiydi aslında.
Akıl ile kalbin ilişkisi, vahdet ilişkisidir. Kalp, aklın zuhurudur. Akıl kalbe indiğinde, kalp duygu, sevgi, akıl gibi tüm insanî kuvvelerin merkezi olur. Tüm bu algısal kuvvelerin başında akıl gelir. Diğer duyu organlarının tüm verilerini, akıl kontrol altına alır. Bunların hepsinin toplamı kalbi oluşturur.
İslam Devrimi, "Batılılık" (Westernesse) olarak bilinen tüm söylemsel kompleksin hegemonyasının yıkılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşunu tanımlamak için kullanılan "skandal" kategorisini anlamak için bu yıkımın farkında olmak önemlidir. Zira İslami devrimci siyasetin müdahalesiyle, "Platon'dan NATO'ya" olarak bilinen güya zorunlu tarihsel sekans kesintiye uğratılmış olmaktaydı.