Dünya kapitalist krizinin daha önceki dönemlerinde hegemonik düzenin çöküşüne siyasi istikrarsızlık, yoğun sınıfsal ve toplumsal mücadeleler, savaşlar ve yerleşik uluslararası sistemdeki kırılmalar damgasını vurmuştu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcının 1936-39 İspanya İç Savaşı ve onun sonucu olan faşist diktatörlük olduğunu hatırlayalım. Filistin'de tehlikede olan küresel geleceğimizdir.
"Suudi yöneticisi ise İran'a karşı farklı bir yol izledi. Maskat'ta, Umman hükümdarı Sultan Heysem Bin Tarık'tan, Suudi Arabistan'ın Yemen'de içine gömüldüğü bitmeyen iç savaşı da sona erdirecek bir anlaşma umuduyla, Riyad ve Tahran arasında arabuluculuk yapmasını istedi."
Ben “Ey müminlerin emiri! Benim kalabalık bir ailem var, daha fazla ver” dedim. Ömer "Şimdilik bu kadar yeter; benden sonra birisi hilâfete ulaşacak, akrabalığını gözetecek ve ihtiyacını giderecektir; bu sır aramızda kalsın” dedi. Said der ki: Ömer'in hilâfetinden sonra onun tayin etmiş olduğu şûrâyla Osman hilâfete ulaştı. Osman, hilâfetinin ilk gönlerinden itibaren benim rızamı kazandı ve isteğimi çok güzel bir şekilde yerine getirdi.
Raporlar, Suudi Arabistan'ın Yemen'deki savaşına 300 milyar doların üzerinde para harcadığını gösteriyor. Altı yıl sonra, sadece Marib'in bu yolu kapatmasıyla, sağlam bir yenilginin eşiğinde. Marib, yakında bu savaşı sona erdiren şartları ve belki de bildiğimiz şekliyle Suudi güç projeksiyonunun sonunu dikte edecek şehir olacak.
Geçen hafta Beyrut'taki barışçıl protestocuların sekter bir saldırıya uğraması; sağcı, militan Hıristiyan Lübnan Kuvvetleri (LK) siyasi partisinin lideri Semir Caca'nın adını bir kez daha gündeme getirdi. Caca'nın adı, Lübnan iç savaşının tarihiyle ve bu 15 yıllık mücadele sırasında işlenen korkunç savaş suçlarıyla eş anlamlıdır.
Saf ve net bir aynayı güneşin önüne koyun. Bu aynanın dili olsa size ne derdi? O ayna size ‘‘ben Güneş’im’’ derdi. O ayna ben Güneş’im derken yalan söylemiyor. Çünkü Güneş’ten başka bir şeyi yansıtmıyor. Peki niçin yansıtıyor? Burada müthiş bir sır vardır. Çünkü o saftır ve renksizdir. Renkli olsaydı, güneşi yansıtamazdı. Kirli olsaydı da yansıtamazdı.
Birincisi: Ömer'in alışkanlıklarından biri de insanların isimlerini değiştirmekti. Tarihçilere göre bu ismi ona Ömer vermiş ve Abdullah bu ismiyle tanınmıştır. Belâzürî Ensâbü'l- Eşrâf'ta şöyle der: Ömer b. Hattâb, Ali'nin oğluna “Ömer'' adını verdi.