Emperyalizmin neo-kompradorlara olan ihtiyacı, siyasi aktivizmi bir istihdam piyasasına dönüştürdü. Böylece, işsiz entelektüeller ve disiplinsiz solcular, devrimci deneyimlerini ve potansiyellerini emperyalist çıkarlara satmak için yarışmaya başladılar.
Siyasi pusulaları Suudi destekli "âlimler" tarafından belirlenen Selefi eğilimli Müslüman çevreler, Washington’un Uygur yemini yutmuş görünüyor. Pekin'in NATO'nun tuzağına düşmekten kaçınmasının tek yolu, Uygur Müslümanlarına karşı uyguladığı...
Neoconlar ABD'nin çıkarlarını İsrail'in çıkarlarıyla birleştirerek George Washington’un “yabancı karışıklıklardan” kaçınma tavsiyesini görmezden geliyorlar. Filistin'deki Siyonist sömürgeciliğe karşı direnişin yok edilmesinin ancak Tahran'ı yenerek başarılabileceğini anladıkları için ABD'nin İran ile savaşa girmesini istiyorlar.
Nitekim Kerbela’da Şebes b. Rebi sahâbedendi ve Yezîd’in ordusunda yer almıştı. Dolayısıyla onun hakkında ‘‘içtihad etti ve yanıldı’’ diyorlar. Yani İmam Ali (a.s.) ile savaşan bir kimse sahâbî ise sadece muaheze edilmemekle kalmayacak, amelinden dolayı ecir de alacak!
İbn Hazm ‘‘Sahâbenin tümü kesinlikle cennet ehlidir. Onların tümünün cennete gireceği ve hiçbirinin cehennem ateşine girmeyeceği sabittir’’ der. Hz.Ali'yi, Ammâr’ı, Osmân b. Affân’ı öldürse de cennetliktir! Kerbelâ’da İmam Hüseyin’i (a.s.) öldürseler de yine cennetliktirler! Yani “Hasan ve Hüseyin (a.s.) cennet ehli gençlerin iki efendisidir” hadisine rağmen...
Lütfen, Müminlerin Emiri’nin “Bana ait olan iş (hilafet) için karşımda birleştiler” sözüne dikkat ediniz. Kimileri Müminlerin Emiri “Ben hilafete diğerlerinden daha çok hak sahibiyim” ifadesini nerede kullanmış ve hilafeti talep ettiğine dair bir sözü ne zaman söylemiştir, diye itiraz etmektedirler.
Muğîre b. Şu’be’nin Emevî ailesine en üst düzeyde bağlı olduğunu ve onları başkalarına karşı candan desteklediğini biliyoruz. Ebû Lülü’nün Muğîre b. Şu’be’nin hizmetkârı olduğunu ve Muğîre’nin adına çalıştığı bir Emevî teşkilatın bulunduğunu da biliyoruz... Yazar, Mekke’nin fethinden sonra “tulekâ”nın oluşturduğu gizli bir teşkilatın varlığına dair kanıtlar zikretmektedir.