Şiiliğe yönelik mantık dışı Amerikan nefretinin temelinde, Şiiliğin özünde yer alan adaletsizliğe karşı direniş ruhu bulunuyor. Şiiliğin, Kerbela olayı ve İmam Hüseyin’in duruşunun izinde, ezileni korumayı ve savunmayı; ezenin karşısında durmayı esas alan tavrı, ABD ve Batılı egemen güçlerin tolere edebileceği bir şey değil.
Ancak 2011 yılında, ilk provokatörler Suriye caddelerine çıkmadan öncesinde de ABD durumun içindeydi. New York Times gazetesinde yayımlanan 2011 tarihli bir makalede, ABD’li grupların, isyanların büyümesine yardım ettiği itiraf ediliyor. (https://www.nytimes.com/2011/04/15/world/15aid.html)
Sekülarizm ve neo-liberalizm gibi Batılı “değerler”, geleneksel İslam toplumlarını zayıflatmak için pazarlanır. Bu tür fikirlerin yerleşiklik kazanması Müslüman ülkelere nüfuz etmeyi kolaylaştırır ve onları Batı’nın ekonomik ve siyasi sömürüsü için yumuşak hedefler haline getirir.
Brookings Enstitüsü, 2009 tarihli “Hangi yol İran’a gider? İran’a yönelik yeni bir Amerikan stratejisi için seçenekler” başlıklı raporunun tam bir bölümünü, İran hükümetinin devrilmesinin tertip edilmesine ayırmıştı.
2005 yılında Lübnan Cumhurbaşkanı Refik Hariri’ye düzenlenen suikast fitnesinin başarısızlığının ardından “İsrail” 2006 yılında savaşa girdi. Bu savaşta başarısız olan “İsrail”, yumuşak güce dönerek 2008 yılında Lübnan’da fitne projesini başlattı. Şer güçleri burada da başarısız olunca 2009 yılında fitne İran’a taşındı. Bir kez daha planları akim kaldı ve 2011 yılında Suriye’deki terör saldırıları başlatıldı.
Lars Schall tarafından, CIA hakkındaki çalışmalarıyla bilinen araştırmacı-yazar Douglas Valentine’la yapılan ve Schall’ın kendi web sitesinin yanında Counterpunch sitesinde de yayınlanan röportajın çevirisini iki parça halinde sunuyoruz.
Bu mezarlık öfkesi öyle boyutlara taşındı ki Cezayir’de Selefi bir genç gitti büyük kabristanda kendini patlattı. Gencin vücudunun organları, yüzlerce yıl önce gömülmüş kemiklerle birlikte metrelerce öteye saçıldı. Bu mezarlık kini bizi kabirleri havaya uçuran müminler haline getirmişti. Peki, İslam adı altında yapılan bu eylem, psikolojik bir hastalık mıdır, yoksa ilmî bir durum mu?