Keza İmam Ali de (a.s.), ‘Ben hiçbir şey görmedim ki kendisinden önce, kendisinden sonra ve kendisiyle birlikte Allah’ı görmemiş olayım!’ buyurmuştur.
Benim de eğilimim Fâtımetü’l-Betûl’ün (a.s.) ezelden ebede kadar bütün kadınların en faziletlisi olduğu yönündedir. Çünkü O, Resûlullah’ın (s.a.a.) bir parçasıdır. Çünkü O’nun parçası olma, varlığın ruhunun parçası olma demektir. Varlığın ruhu ise Hz. Muhammed (s.a.a.) olup O aynı zamanda varlığın efendisidir.
Bu diyalektik düşünce Mevlâna’da oldukça fazladır. Mevlâna’nın tüm eserleri, Mesnevi’nin tamamı ilahî diyalektik düşünceye dayalıdır. Hegel de bir yerde kendi diyalektik düşüncesini -ki felsefesi buna dayalıdır- Celâleddîn-i Rûmî’den aldığını itiraf etmiştir.
Ben merhum Henry Corbin’in Allame Tabatabaî ile yaptığı o özel görüşmelerin tamamında bulunmuştum. Yani o toplantıların tamamında bulunan tek kişi bendim. Merhum Corbin’le çok yakındım, çok uzun sohbetlerimiz oldu, ben onu çok büyük bir insan olarak görüyorum. İslam felsefesini de çok incelemiş biriydi. Ancak onun hatalı görüşlerinden biri, şu an sizin bu naklettiğiniz kısımda ortaya çıktı.
Bir arifin tabiri ile söyleyecek olursak “Ba marifet-i kâmil duzeh, beheşt mi gerded ve ba cehl u nadani beheşt, duzeh mi şeved” yani “bilmekle (marifet ile) cehennem, cennete dönüşür. Cehalet ve bilgisizlikle ise cennet, cehennem olur.” Hele de “cehl-i mürekkeb” (bilmediğini bilmemek) olursa vay halimize!
Asli başlangıç, yani Hak Teâlâ... Her şey Hak Teâlâ ile başlar. Peki nerede biter? Mutlaka Hak’ta bitmelidir. Her şey Hak Teâlâ ile başlar ve her şeyin sonu da Hak Teâlâ’ya varır. Bakın Kur’an ayeti ne diyor? “Kema bedeekum teûdûn” (Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.) (Araf:29)
Elinizdeki makalede bu konuda varid olan hadislerden bazıları incelenecek ve Masum İmamların (a.s.) isimlerinin Kur’ân’da bulunmamasının hikmetleri açıklanmaya çalışılacaktır.