THAAD, Patriot ve Aegis dâhil olmak üzere en gelişmiş Amerikan anti-balistik sistemleri ve Demir Kubbe, Davud’un Sapanı, Arrow ve Barak gibi bunların tüm Siyonist muadilleri, Fettah hipersonik füzesi karşısında etkisizdir.
Yani akıl nereye giderse hayâ ve din de onunla gider ve onunla hareket eder. Bundan dolayıdır ki bizim rivayetlerde akıl “kendisiyle Rahman’a ibadet edilen ve cennetlerin kazanıldığı şey” olarak geçmektedir.
İnsan kendini kavramla, tasvirle, tahayyülle hatta taakkul (akletme) yoluyla bilemez. İnsan felsefî ve matematikle ilgili kavramları, taakkul ile anlayabilir. Bazı şeyleri tahayyül, bazı şeyleri de duyularla anlayabiliriz. Ne duyusal ne muhayyel olan ve akletme ile de kavranamayan tek şey “ben”in kendisidir.
“Allah kayısıyı kayısı kılmadı, kayısıya varlık (vücud) verdi.” (Ma cealellâhu…) Bunun anlamı şudur: Allah kayısılığı yaratmadı, kayısının varlığını yarattı. İşte bu, tüm açıklığıyla varlığı asıl kabul edenlerin (esas alanların) sözüdür.
Gazeteci, “saha komutanlarının üst düzeyli askeri liderler tarafından (işgalin) başarısına odaklanan raporlar yazmaları, Amerikalılar arasındaki ölü sayısının azaltılması ve Taliban saflarındaki ölü sayısını artırmalarına ilişkin” baskı altında kaldıklarını ortaya koydu.
Şeyh Attâr zahirde Ehl-i Sünnet’tendir, Şii değildir. Fakat Hz. Emir’i, Attâr’ın bu şiiri gibi anlatan bir başka şiir zor bulunur. Varlığın esasını Hz. Ali’nin doğumu olarak görüyor...
Hz. Emîrü’l-Müminîn (a.s) Allah’ın kâmil bir velisidir, bir insan-ı kâmildir. O, tüm peygamberlerle sırlarında ve Hz. Hâtemü’l-Enbiyâ ile ise açıkta beraber olan bir kimsedir. Şu söz çok önemlidir: “Kuntu meal enbiyai sırren ve mea Muhammedin (s.a.a.) cehran.” (Ben (Hz. Ali) peygamberlerin sırrında idim, Muhammed (s.a.a.) ile açıkça zuhur ettim.)