Peki, Allah’ın bir yüzü var mıdır? O’nun veçhi, âleme olan teveccühü/yönelişidir. Eğer, Hakk’ın, örneğin denize bir teveccühü (yönelim) olmasaydı, deniz, deniz olabilir miydi? Dolayısıyla tüm âlem, O’nun teveccühü olmaksızın, bir hiçtir. Eğer Hakk’ın inâyeti bir ân dahi âlemden yüz çevirecek olsa, bu âlem, âlem olamaz ve yokluğun karanlığında mahvolur. Hakk’ın inâyeti, O’nun veçhidir. Vech de teveccühten gelir. Bir şeye teveccüh etmek (yönelmek), kişinin yüzünü belli bir yere dönmesi demektir.
Resûlullah (s.a.a.) yüzünün rengi öfkeden değişmiş bir şekilde dördüncü şahsa yönelerek şöyle buyurdular: Ali’ye ilişmeyin, Ali’ye ilişmeyin, Ali’ye ilişmeyin! Ali bendendir ben de O’ndanım. O benden sonra bütün müminlerin velisidir. Hadisin her iki varyantı da Müsned’de geçmektedir.
Şimdiki konumuz ‘‘Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbn Arabî’nin Mehdîlik akidesi bağlamında O’nun hayatta oluşunun incelenmesi’’dir. Şeyhü’l-Ekber’in açıklamalarının bir bölümüne işaret etmek istiyorum. Konuyla ilgili olarak önemli ve temel bir kaynağa işaret etmek istiyorum. Abdülvehhab eş-Şârânî’nin (h. 973) el-Yevâkît ve’l-Cevâhir adlı eseri.
Trump’ın ABD’deki hükümet ve toplumun normal işlerine geri dönmelerini istemesi ve Nisan ayının ortalarında Korona virüsünün kontrol altına alınacağı konusundaki ısrarı, insanların Trump’ın Nisan ayının başında İran’a art arda saldırılar düzenlemek için hazırlandığına inanmasına yol açtı.
Programımızın konusu “Muhyiddin İbn Arabî’nin sözlerinde el-Mehdîyyü’l-Muntazar” olacak... İbn Arabî İmam Mehdî hakkında ‘‘ölü’’ sözcüğünü değil, “fekîd” lafzını kullanıyor. Yani İmam Mehdî’nin gâip olduğuna imâda bulunuyor.
Allâme Albanî Fetâvâ adlı eserinde şöyle der: Çoğunluğun tercih unsuru olduğuna dair sabit bir veri yoktur. Çoğunluğun yanılgı içerisinde olabileceği ve azınlığın haklı olabileceği bir mesele mümkündür. Nitekim İbn Mesud “Tek kişi olsa dahi hak cemaatle birliktedir” demektedir.
Birileri “Zaten Ehl-i Sünnet de sahâbenin masum olduğu nazariyesini benimsemiyor ki! Dolayısıyla bunda herhangi bir sakınca yoktur” diyebilir. Ama anlamadığımız ve cevap istediğimiz nokta şudur: Onların birçoğu yanılgıya düştüğüne göre anlayışları nasıl bizim için kanıt olabiliyor?