İran’daki birçok din âlimi Sünnî idi ve bunlar arasında Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve hatta Hanefî mezhebinin kurucusu Ebû Hanîfe gibi isimler de bulunmaktaydı. Bu listeye Gazzâli, Cüveynî, Fahr-i Râzî, Zemahşerî ve Mevlânâ’yı da eklediğimizde şu gerçeğe ulaşmamız gerekecektir: Eğer İranlılar mezhep adı altında Araplardan intikam almayı amaçlasaydı, bunun Şiîlik vasıtasıyla değil; bilakis kural gereği diğer mezhepler (Sünnî) yoluyla gerçekleştirilmesi gerekirdi. Tüm bunlara ilaveten, Şiîliğin İran’daki müessisleri ve mübelliğleri çoğunlukla Araplardı.
Ricâl sahasındaki eserlerimize baktığımızda, Şia'ya inanç noktasında muhalif de olsa sika bir kişiden aktarılan hadisi kanıt saydığımızı görürsünüz. Bu tür hadisler bizim (Şia'nın) terminolojimizde ‘muvassak’ olarak ifade edilir.
Ebu İsa'nın Amerikan istihbaratı ile ilişkileri konusunda kaynak, özellikle Amerika'nın Cephe'yi sert bir çizgide görmediğini ilan edişinden sonra ''bunun çok iyi'' olduğunu söylüyor. Kaynağımız buna ek olarak Cephe'ye son zamanlarda katılan silahlı grupların Amerikan istihbaratı ile ''sürekli iletişim'' halinde olduklarını da belirtiyor.
El Âlem televizyonu programcısı ve analist Yahya Ebu Zekeriya Suriye televizyonlarından birinde Körfez şeyhleri için açtı ağzını yumdu gözünü. İşte o ilginç cümleler: