Perşembe günü Güney Lübnan'dan işgal altındaki Filistin'in kuzey bölgelerine yönelik düzenlenen füze saldırısı, gerçekte Lübnan Hizbullah'ının eylemi değil, Filistin direnişinin Siyonist işgale karşı açtığı yeni bir cepheydi.
Hiçbir zaman ırkçı düşüncelerini gizleme gereği duymayan General Eitam, demecinde şu sözleri kullandı: “Biz Lübnan’dan kaçtık. Bu, İsrail ordusunun başarısızlığı ve hayal kırıklığına dair söyleyebileceğimiz en hafif şeydir.”
Suudi Arabistanlı üst düzey yetkililerin “eğip bükmeden” şeffaf bir şekilde halklarına tüm gerçekleri anlattıkları çok nadir görülür. Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan’ın geçtiğimiz akşam el-Arabiya televizyon kanalına ülkenin mali ve ekonomik durumuyla ilgili verdiği röportaj da bu eşine az rastlanır örneklerden biri oldu.
Ümeyyeci din anlayışını tesis edenler açıkça lanet ediyorlardı, hakaretlerde bulunuyorlardı ve İmamla ve Ehl-i Beyt ile açıkça savaşıyorlardı. Biz Kerbelâ örneğinde bunu görmekteyiz. Ancak İbn Teymiyye ve bağlıları İmam Ali’ye duydukları kini gizlemektedirler.
Gadir-i Hum, İslam tarihinin en kilit önemdeki ve kader belirleyici noktalarından biridir ve en azından Şiî itikadına göre Resûlullah (s.a.a.) bununla İslam tarihinin geleceğini tayin etmiş ve içinde gündeme getirilen konuda İslam ümmetinden biat ve bağlılık sözü almıştır. Gadir-i Hum’u, Hz. Peygamber’in risalet döneminin Şia’ya kaynaklık eden en bariz hadisesi saymak mümkündür.
Gazeteci, “saha komutanlarının üst düzeyli askeri liderler tarafından (işgalin) başarısına odaklanan raporlar yazmaları, Amerikalılar arasındaki ölü sayısının azaltılması ve Taliban saflarındaki ölü sayısını artırmalarına ilişkin” baskı altında kaldıklarını ortaya koydu.
"Seyyid Ali Hamanei’yi hepimiz dinledik. Hamanei çok düzgün bir Arapçayla konuştu. Konuşmasında ne bir dilbilgisi eksiği ne de kelime hatası vardı. Arap liderlere bakın, hangisi Farsça konuşuyor? Hala bu adama Mecusi diyorlar! Mecusi olan Arapça mı konuşur? Mecusi Kur’an diliyle mi konuşur?"