Övgüye layık tüm şeyler vücûdî umûrdandır. Vücûd da hakikatte Hakk Tebârek ve Teâlâ’dır. Çünkü kötülükler O’na ulaşamaz. Şeylerin noksanlıkları ve kusurları ademîdir [yokluksaldır]. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Sana isabet eden her iyilik Allah’tan, her kötülük ise nefsindendir.”
Bu rivayetlerde İmam Mehdî’nin biri çok uzun iki gaybetinin olacağı ve sonrasında da kıyam edeceği belirtilmektedir. Dolayısıyla bu rivayetler henüz gerçekleşmemiş bir durumun haberini vermektedir. İmam Mehdî’nin doğumundan yarım asır önce Şia’nın elinde -Hasan b. Mahbûb es-Serrâd’ın (h. 149-224) Müşeyhe’si ile diğer kitaplarında ve başka müelliflerin eserlerinde- bu rivayetler mevcuttu ve biz bunları ileride ele alacağız.
"Faal akıl, evreni idare eden akl-ı küll’dür. İnsân-ı Kâmil’in aklı da o akılla bir birlik kuran ve uyumlu olan bir akıldır."
"Onlar her şeyi madde âleminde arıyorlar. Fakat şu kuralı göz ardı ediyorlar. Hiçbir şey kendini açıklayamaz. Her zaman bir şeyin amacı onun ötesindedir. Bu âlemin de bir amacı var ve bu amaç, zaman ve mekân içinde bulunmaz. O, maveradadır, ötededir. Peygamberlerin öğretisinin özü de zaten budur. "
Bunların tümü kalbin mertebeleridir. İnsan paramparça değildir. İnsan bir attar dükkânı gibi değildir ki her bir kutuyu açtığında farklı bir şey bulasın. Bunların hepsi aynı şeydir. Kalp, akıl, müşterek his, bunların tümü “nefs-i nâtıka” ile ilgili şeylerdir. İnsanın “nefs-i nâtıka”sı tek bir şeydir; onlar birer mertebedir.
Eğer yeni felsefeye bakacak olursak, yeni felsefenin en önemli alanlarından biri, dil tahlili felsefesidir (analitik dil felsefesi). Buna analitik felsefe diyorlar. Bunlar mana ile lafız arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışırlar ve bu ilişkiyi kurmak çok zordur. Yani acaba lafızdan mı manaya gitsinler, yoksa manadan mı lafza gelsinler?
Ben derim ki; Ehl-i Beyt’in imametine Tevrat’tan delil getirilmesi müteahhirun dönemi âlimlerinin buluşlarından değildir. Aksine bu delillendirme, Şiî âlimlerin imamete dair sundukları diğer kanıtlar ile birlikte başvurdukları kadim bir yoldu. İlk Şiîler bu metodu İmamlarından (a.s.) almışlardır. Ehl-i Beyt’in bu metodu ise bizzat Kur’ân-ı Kerim’in metodudur