"Tel Aviv Üniversitesi İran Araştırmaları Merkezi tarafından yıllar önce yapılan ve sonuçları Haaretz tarafından yayınlanan bir ankete göre İsraillilerin yaklaşık dörtte biri, İran nükleer silah elde ettiğini açıklar açıklamaz Filistin’den kalıcı olarak göç etmeyi düşünüyor."
Eğer siyaset biliminin ilerlediğini ve gelişme kat ettiğini iddia ediyorsak, bunun somut karşılığını önce insanlığın huzur ve refah seviyesinde aramamız gerekmez mi? Artık zulümler son buldu mu mesela? Günümüzde halen emperyalist siyasetçiler ve sistemler tarafından zulme uğramaya devam eden şahıslar, toplumlar ve ülkeler yok mu gerçekten? Süper güçler, emperyalist devletler daha zayıf gördükleri ülkeler üzerinde baskı kurmuyorlar mı?
Yahudi-Hıristiyan dünyası diye bir şey yok, bu mantıklı değil. Aksine İslam dünyası mevcuttur ve bu dünyada Gelenek (Tradisyon) hâlâ güçlüdür. Açıkça ortada ki Müslümanlar Yahudi-Hıristiyanlara değil, şeytani kültüre, Deccal’e karşı çıkıyorlar.
İran İslam Cumhuriyeti İstihbarat Bakanı Hüccetülislam Seyyid İsmail Hatib resmi devlet televizyonunun 3. Kanal’ında yayımlanan bir programda önemli açıklamalarda bulundu. Hatib bu programda “Siyonist rejim İran’da çıkardığı kargaşalıklarla bize vurmak istediği darbeden daha büyüğünü kendisi yedi. Siyonist rejimin ilan ettiği intihar hadiselerinin çoğu gerçekte direniş güçlerinin işi” dedi.
Birinci, ikinci ve üçüncü ciltte tüm bu iddialarınızı ele alıp irdeledim ve bu konularda yanıldığınızı kanıtladım. Siz de bundan sonra kalkıp bütün bu meselelerin ikincil, ayrıntı mesabesinde şeyler olduğunu söylediniz. Her şeyden önce sizin bu meseleleri ikincil ve önemsiz görme hakkınız bulunmuyor. Zira On İki İmam Şiası’na ve temel ilkelerine karşı olumsuz bir tasavvur doğurmak için tüm bu meseleleri ardı ardına toplayıp önümüze döken sizsiniz!
"Tüm algısal güçler (kuvve), beş duyu organı ve hatta bâtınî duyu organları – kısacası insandaki her şey – mutlak anlamda nefsin şuûnundan olup, onun kuvvelerindendir. Nefs-i nâtıka da huzûrun kendisidir. Biraz önce bahsettiğim epistemolojik problemin düğümü tam da burada çözülmektedir."
Sparta Atina'yı niçin yendi? Çünkü Sparta daha kadim bir sisteme sahipti; bu sistem sosyal uçurumun, sosyal eşitsizliğin çok güçlü olmadığı bir durum yarattı. Ya da göçebeler niçin uzun dönemler boyunca çiftçileri hep yendiler? Çünkü göçebelerde güç ve halk birleşmişti. Bu sosyal adaletin temelidir. Dolayısıyla sosyal adalet, ultra-küreselciliğe direnmek isteyenlerin en güçlü toplumsal silahıdır.