Şiî mütekellimler Küçük Gaybet döneminde İmam Mehdî’nin varlığını ispat etmek için şu iki metodu kullanmışlardır. Biz burada Şia’nın kadim bilginlerinden üçünün bu konuyu dair nasıl istidlalde bulunduklarına örnek vereceğiz. Bu açıklamaları Şeyh Sadûk’un İkmâlü’d-Dîn adlı eserinden naklediyoruz.
Hz. Fâtıma’nın imlası ve Hz. Ali’nin yazısıyla oluşan bu eser sonraları Mushaf-ı Fâtıma olarak adlandırılacaktır. Bunun Kur’ân’ın tahrifiyle bir alakası bulunmamaktadır. Yoksa bu bazı cahillerin uğursuz ve meşum iddiası gibi Kur’ân’ın dışında başka bir Kur’ân değildir.
Bu durum, ümmet içinde harikulade birtakım işleri hatta Ulu’l-Azm Peygamberlerin gösterdikleri mucize ve kerametlerden daha büyüğünü yerine getirebilecek kimselerin olmasının kabul edilmesidir. Zira bu husus Hz. Zehrâ’nın makamlarını ortaya koymada yardımcı bir unsur görevi görecektir.
Ahmed b. Hanbel’e göre -Zehebî’nin dediği gibi- o Müslümanlık izharında bulunan bir münafık değil kâfirdir. Onun küfrü açıktır. Önceki programlarda Âlûsî, ez-Zehebî ve diğerlerinin Yezid’in Nâsıbî olduğuna dair açıklamalarını okumuştuk.
Varlık üzerine teemmül edilir, taakkul edilmez. Çünkü varlığın mahiyeti yoktur. İbn Sina varlıkta mahiyete inanmıyor. Dolayısıyla mahiyeti olmadığına göre zihne gelemez. Onun ‘‘teemmül’’ edilmesi gerekir. ‘‘Varlıkta teemmül’’ ne demektir? Varlık sahasında hazır olmak demektir. Yani huzur makamıyla varlık sahasına girmek gerekir. Varlık sahasına girmek, Allah’ın huzurunu idrak etmektir.
Demek ki benim tüm fiillerim ihtiyarîdir. Fakat benim ihtiyarım, benim kendi ihtiyarımda değildir. (Özgürlüğüm zorunludur). Bu başka bir yere bağlıdır. Bir mümin için sebepler silsilesi Hak Tebarek ve Teâlâ’da sona erer. Mümin olmayanlar ise tabiata ya da artık her neyi kabul ediyorlarsa ona ulaşırlar, nitekim bu konuda birçok şey söylüyorlar. Onlar tabiatın determinizmine inanıyorlar.
İnsan sayısı kadar “ben” vardır, öyle değil mi? Ancak gerçek “ben” bir taneden fazla değildir. O gerçek “ben”, Hak Teâlâ’nın “ben”idir. Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da, Allah ne kadar güzel buyurmuştur. Allah, “İnnenî ene…” diye buyuruyor. Yani “Şüphesiz Ben Benim”. Bundan daha iyi bir tarif bulunamaz!