Bu âlem önceden akıldan yoksun olup onu sonradan mı doğurmuştur? Hayır. Akıl, âlemi meydana getirmiştir. İşte akl-ı faal budur. Akl-ı faal, evrenin tüm bilimsel kanunlarını meydana getiren ve evreni olabilecek en iyi şekilde yöneten hikmet ve akıldır. O, Allah’ın hikmetidir. Bu yüzden faaldir, yani münfail (edilgen) değildir.
Yer, gök, felek, melek akıldan üstün değildir. Bunların hepsi aklın egemenliği altında idare edilirler. Akıl âlemden meydana gelmez, akıl âlemi idare eder. İdare eden, idare edilenin üstündedir. Kimileri önce âlemin var olduğunu daha sonra tekâmül ederek aklın ortaya çıktığını düşünüyor. Bu, ilgisiz bir sözdür; tam tersine âlem akıl esasına göre meydana gelmiştir. Bu âlemin idaresi akıl, ilim ve bilinç esasına göredir.
O, kitabının “nemetu’l-ârifîn” kısmında, âriflerin makamlarından bahsediyor. Bunun Aristo düşüncesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Şifâ kitabında da kısmen aşmıştır. Ancak onun Aristo düşüncelerini aştığını ve antik İran düşüncesine aşina olduğunu açıkça gösteren kitabı el-İnsâf idi. El-İnsâf kitabı maalesef şu an elimizde değil. Bu kitap 20 ciltti.
Mesela, enerjiyle tedavi yapanlar bunun bir irfan olduğunu iddia ediyorlar. Ben enerji tedavisini inkâr etmiyorum, enerjiyle tedavi belki de yapılabiliyordur, ben bunu reddetmiyorum. Ama enerji maddidir. Neden maddidir, çünkü ölçülebilir bir şeydir. İrfan ise manevi meselelerle ilgilidir. Siz manayı maddi bir araçla ölçemezsiniz.
Ayrıca Hz. Ali de Münacat-ı Şabaniye’de şöyle buyuruyor: “إِلَهِی هَبْ لِی کَمَالَ الانْقِطَاعِ إِلَیْکَ وَ أَنِرْ أَبْصَارَ قُلُوبِنَا بِضِیَاءِ نَظَرِهَا إِلَیْکَ حَتَّى تَخْرِقَ أَبْصَارُ الْقُلُوبِ حُجُبَ النُّورِ فَتَصِلَ إِلَى مَعْدِنِ الْعَظَمَهِ” (Allah’ım bize yaratılmışlardan kopup sana yönelmenin kemâlini bahşet. Kalplerimizin gözünü sana bakma ışığıyla aydınlat ta ki kalp gözlerimiz nur hicaplarını yırtıp azametinin kaynağına ulaşsın!)
Siz neyi görüyorsunuz, ışığın kendini mi yoksa ışığı yansıtan şeyleri mi? Bu masa ışığı yansıtan şeydir, ona ışık vurduğu için biz onu görüyoruz. Ancak ışığın kendisi bir yere düşmüyorsa yani bir yerden yansımıyorsa görülebilir mi? Işık boşlukta görülemez. “Mutlak ben” de böyledir. Siz kendi “ben”inizi göremezsniz, daima “inzimamî ben”inizi görürsünüz. Yani kendinizi daima bir hâl üzere görürsünüz.
Mevlânâ’nın irfan ve şiir diliyle söylediğini Sadru’l-Muteellihîn Şirazî asırlar sonra istidlal ve felsefe diliyle söylüyor. Yani ruh ile beden tek bir hakikatten başka bir şey değildir, diyor. Beden gerçekte ruhun nâzil olmuş mertebesidir, tekessüf etmiş (cisimleşmiş) hâlidir.