Birinci, ikinci ve üçüncü ciltte tüm bu iddialarınızı ele alıp irdeledim ve bu konularda yanıldığınızı kanıtladım. Siz de bundan sonra kalkıp bütün bu meselelerin ikincil, ayrıntı mesabesinde şeyler olduğunu söylediniz. Her şeyden önce sizin bu meseleleri ikincil ve önemsiz görme hakkınız bulunmuyor. Zira On İki İmam Şiası’na ve temel ilkelerine karşı olumsuz bir tasavvur doğurmak için tüm bu meseleleri ardı ardına toplayıp önümüze döken sizsiniz!
İran'ın siyasi sistemi Batı medyası ve onların sözde uzmanları tarafından genelde tamamen laik ve Batı merkezli bir çerçevede analiz edilir. Bir dereceye kadar, İslami sistemin bu yanlış okunması İran'ın lehine işler. NATO rejimlerinin 42 yıldan fazla bir süredir İran'daki İslami sistemi devirmeyi başaramamasının nedenlerinden biri de budur.
İslam hadis mirasındaki bazı meşhur rivayetler, her dönemde İslam ümmeti arasında din ilminin âdil taşıyıcısı ve koruyucusu olan birisinin kesinlikle var olduğunu ortaya koymaktadır. O, Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’indendir ve O’nun ümmetinin hidayet kaynağıdır.
Ahmed el-Kâtib’in Şia’da Siyasal Düşüncenin Gelişimi - Şûrâdan Velâyet-i Fakîhe (Tatavvuru'l-Fikri's-Siyâsîyyi'ş-Şîî mine'ş-Şûrâ ilâ Velâyeti'l-Fekîh) kitabına karşı Seyyid Sâmî Bedrî tarafından yazılmış reddiyenin (Şübehât ve Rudûd) (Şüpheler ve Yanıtlar) tam çevirisini yayımlamayı sürdürüyoruz.
Ümmü Seleme’nin huzuruna vardım. Bana ‘‘Aranızda Hz. Resûlullah’a (s.a.a.) sövülmekte midir?’ diye sorunca ben ‘‘Allah’a sığınırız veya Allah bütün kusurlardan münezzehtir.’’ veya buna yakın bir şey söyledim. Bunun üzerine Ümmü Seleme şöyle dedi: ‘‘Resûlullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu işittim: Kim Ali’ye (a.s.) söverse bana sövmüş olur.”
Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: Ali’yi (a.s.) seven beni sevmiş olur, Ali’ye (a.s.) buğzeden bana buğzetmiş olur. Ali’ye (a.s.) eziyet eden bana eziyet etmiş olur ve bana eziyet eden Allah’a eziyet etmiştir. Şu ana kadar okuduğumuz pasajlarla bu hadisi en azından Hâkim en-Nîsâbûrî’nin, Hâfız Zehebî’nin, Allâme Vâdıî’nin ve Allâme Albânî’nin sahih saydıklarını anladık.
Hz. Fâtıma’nın imlası ve Hz. Ali’nin yazısıyla oluşan bu eser sonraları Mushaf-ı Fâtıma olarak adlandırılacaktır. Bunun Kur’ân’ın tahrifiyle bir alakası bulunmamaktadır. Yoksa bu bazı cahillerin uğursuz ve meşum iddiası gibi Kur’ân’ın dışında başka bir Kur’ân değildir.