Yerinden edilenlerin çoğu Türkiye'ye veya kuzey İdlib'e, bir kısmı da Suriye'nin diğer bölgelerine taşındı. Belediye başkanı birçok kişiyle temas halinde ve çoğunun geri dönmek istediğini söylüyor. Ancak silahlı gruplar (HTŞ/Nusra) ayrılmalarına izin vermek için büyük meblağlar talep ediyorlar.
Bu füzeler, Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü’ne bağlı kişilerin terör örgütü IŞİD’in bazı liderlerinin söz konusu binalarda bulunduğunu teyit etmelerinden sadece birkaç dakika sonra ateşlendi ve tahminen on dakikadan daha az bir sürede hedefe ulaştı. Elde edilen istihbarata göre aralarında bazı kilit isimlerin de olduğu 170’ten fazla terörist, “Kadir gecesi” adı verilen bu operasyonda öldürüldü.
Sühreverdi Yunanistan’da da hekimlerin olduğunu belirtiyor ve mesela Eflatun’a büyük saygı duyuyor. Mesela Hermes’ten söz ediyor. Burada onun bir ifadesi var: Hermes diyor ki: “Nurani bir zat, bu maarifi bana bildiriyor. Ben ona sen kimsin dedim, o da ‘Ben senin ‘tiba-ı tamm’ınım’ dedi.”
O dönemde Sühreverdi, İslam dünyasının doğusunda, İran’da İbn Rüşd’ün aklına bile gelmeyen başka bir felsefe kurdu. Sühreverdi’den sonra da İslam felsefesinde bir başka akım yine İran’da başladı; Molla Sadra’dan Allame Tabatabai’ye kadar ilerledi.
Gerçekte yukarıdaki sorulara isabetli yanıtlar bulunmadan İran’ı yalnızca dış destek olmadan ilerleyemeyecek, gelişmekte olan bir devlet olarak görmek yüksek maliyetleri olan tehlikeli bir hata olacaktır. Daha önemlisi, İran’ın füze gelişimleri konusundaki en büyük soruyu yeniden düşünmek gerekir: Sırada ne var?
Her ne kadar 2003 Irak işgali hakkındaki yaygın görüş bunun tamamen petrol meselesi olduğu şeklinde olsa da, İsrail’in baskısı da burada pek bilinmeyen, ancak temel önemde bir rol oynadı. Seçkin Amerikalı profesörler John Maersheimer ve Stephen Walt, “İsrail lobisi ve ABD dış politikası” başlıklı derinlemesine makalelerinde, Amerikan dış politikasının temel odak noktasının kendi çıkarları değil, İsrail’le olan ilişkileri olduğunu gösterdi.
Elinizdeki makalede, söz konusu eleştirel yaklaşım ele alınmış ve bu yaklaşımın temellerini oluşturan istidlal unsurları şeffaflaştırılmaya çalışılarak delillerinin, İmamî-Şiî literatür göz önüne alınmadan, Ehlisünnet’in yazılı mirası çerçevesinde ilmî itibardan yoksun olduğu gösterilmiştir.