Övgüye layık tüm şeyler vücûdî umûrdandır. Vücûd da hakikatte Hakk Tebârek ve Teâlâ’dır. Çünkü kötülükler O’na ulaşamaz. Şeylerin noksanlıkları ve kusurları ademîdir [yokluksaldır]. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Sana isabet eden her iyilik Allah’tan, her kötülük ise nefsindendir.”
İmam’ın, oğlunun dünyaya geldiğini açık bir şekilde ilan etmesi onu açık bir tehlikeye maruz bırakması demekti. Böylesi koşullar altında oğlunun dünyaya gelişini avam halktan gizlemesinden daha doğal ne olabilir? Öte yandan İmam Hasan Askerî’nin ashabının tamamı bu çocuğun varlığından şüphe duymuyordu, hatta pek çoğu da onu görmüştü. Geriye kalanları ise doğal olarak masum imamlarının çocuğun varlığına dair haberiyle yetinmiştir.
Bu âlem önceden akıldan yoksun olup onu sonradan mı doğurmuştur? Hayır. Akıl, âlemi meydana getirmiştir. İşte akl-ı faal budur. Akl-ı faal, evrenin tüm bilimsel kanunlarını meydana getiren ve evreni olabilecek en iyi şekilde yöneten hikmet ve akıldır. O, Allah’ın hikmetidir. Bu yüzden faaldir, yani münfail (edilgen) değildir.
O, başka bir yerde de şöyle terennüm etmiştir: “İki gözümün üstüne otur, ey benden daha ben olan!” Ben benim ama sen benden daha çok bensin. Benim bu benim, bir işe yaramaz. Hakikat, Hakk Teâlâ’ya aittir. Bakınız ne kadar da güzel söylüyor. Sen, bensin; ben Sen’in yanında kimim ki? Sen’in olduğun yerde, artık ben yokum.
A‘yânu’ş-Şîa’da merhum Muhsin El-Emîn, Fârâbî’yi İmamların ismet [günahsızlık, hatasızlık] ve imametine inanan ilk Şiî filozof olarak kabul etmektedir. Yine Âga Bozorg-i Tehrânî’nin Ez-Zerî‘a’sında ve daha sayılamayacak pek çok eserde bu hususa işaret edilmiştir. Bu kimselerin, Fârâbî’nin Şiî olduğundan hiçbir tereddütleri yoktur. Hatta o, İmam Mehdî’nin üçüncü naibi Hüseyin b. Rûh Nevbahtî’nin çağdaşı ve arkadaşı idi.
Gerçekte Allah, bunları kendisinden almıştır. Allah, insanlardan alınabilecek bir şey değildir ki… Aslında Allah onları kendi kendilerinden almıştır. “Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar, gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir.” (Haşr, 19)
Fârâbî’nin Uyûnu’l-Mesâil’ini okuyan William James, “Ben bu kitaba gelecekte de erişebilmeliyim” demiştir. James, psikoloji (ilmu’n-nefs) alanında oldukça yetkinleştiğinden, ruhun mertebelerinin ele alındığı bu kitap hakkında az önce aktardığım cümleyi söylemiştir. Ki Fârâbî bunu hicrî III. yüzyılda yazmıştır.