İran-Çin paktının nihai detayları ne olursa olsun, anlaşma, çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya çıkmasında atılmış bir başka önemli adımdır. 50 yıldır ilk kez bir Müslüman devlet, böylesi bir büyük değişimde önemli bir rol oynuyor ve en önemlisi, yeni küresel siyasi mimarideki bu özgün rolünü kendisi çiziyor.
Corbin irfan ve tasavvuftan söz ediyordu. Bu durumda zikir ve mürşidin de olması gerekirdi ve bu eserlerinde vardı. Ben ona şunu sordum: Siz tasavvufa hâkimsiniz, mürşidi de gerekli görüyorsunuz; sizin mürşidiniz kim peki? Ben bunu özel sormuştum ancak baktım ki herkes kulak kesilmiş.
Molla Sadra olarak bilinen Sadreddin Muhammed bin İbrahim Şirazi Kavami, (980-1051 Hicri Kameri) Hikmet-i Müteâliye ekolünün kurucusu ünlü bir filozof ve meşhur bir arif olarak felsefi ve irfani düşüncede büyük bir değişim yaratmıştır. Bu ekol kendinden önceki 800 yıllık İslam felsefesini bir kenara bırakarak yeni bir dönem başlattı.
Daha önce İran’ın farklı üniversitelerinde de ders veren Bakıru’l Ulum Üniversitesi ve İmam Humeyni Enstitüsü Öğretim Üyesi Amerikalı Prof. Muhammed Legenhausen, 1389 yılında ‘Felsefe’nin Kalıcı Siması’ seçildi. Prof. Muhammed Legenhausen, Havza dergisine verdiği söyleşisinde Batı felsefesinin mahiyetini ve İslam felsefesiyle farklarını ele aldı.
Beyrut’un güney banliyölerinin yaklaşık 7 bin sakinine hitap eden Nasrallah, partinin 2006 Savaşı sırasında evlerini kaybedenlerin ailelerine savaş sonrası tazminat olarak ödediği 300 milyon doların tamamının “Seyyid Ali Hameney’den gelen dini-hukuki para (emval şer’iyye)” olduğunu söylemişti.
2013 yılının Eylül ayında İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hameney, İran’ın düşmanlarıyla ilgili bir konuşmasında beklenmedik bir ikazda bulundu. Hamaney, ABD ve İsrail gibi alışılagelmiş şüphelilerin yanında, birçok kişinin hiç duymadığı bir aktörden de söz etti: Merkezleri Batı’da bulunan Şii uydu kanalları
Pakistan’daki en büyük Şii siyasi örgütü Meclis-i Vahdet-i Müslimin’in genel sekreter yardımcısı Seyyid Şafakat Hüseyin Şirazi ise, kısa süre önce verdiği bir röportajda şunları söyledi: Karaçi’de, Peşaver’de ve Pakistan’ın tüm şehirlerinde bir şehidin verilmediği tek bir gün bile geçmiyor. Bir ayda otuz gün varsa, biz her ay 100’den fazla şehit veriyoruz.