"Muhammed b. İshâk’ın Şiîliği Meselesi"

"Muhammed b. İshâk’ın Şiîliği Meselesi"
Medya Şafak olarak, Şia'nın zengin fikri ve politik tarihi ile kesişen konularla ilgili, ilmi ve akademik formda makaleler çevirmeye devam edeceğiz...

Muhammed b. İshâk'ın Şiîliği Meselesi

 

Şehla Bahtiyar  

 

Eski biyografi/rical kaynaklarında söz konusu edilen meselelerden bir tanesi İbn İshâk'ın Şiîliği meselesidir. Eski ve yeni araştırmacılar, kimi ifadelerine dayanarak İbn İshâk'ın Şiî olduğunu iddia etmişlerdir. Kimi araştırmacılar da bu iddiaları destekleme veya çürütme gayretinde olmuştur. Biz burada şu soruyu soracağız: İbn İshâk'ın Şiî addedilmesine sebep olan etkenler nelerdir?

 

Bazı yeni müelliflerin, ezcümle İbn İshâk'ın, metotta farklılaşması selef âlimlerin yeni nesilden rahatsızlık duymasına neden olmuş ve selef âlimler yeni gelişen metodu izleyen haleflerinin önünü farklı şekillerde almaya çalışmışlardır. Bu bakımdan onların birtakım itham ve intisaplarla durumu kendi faydalarına çevirmeye çalıştıkları varsayılmaktadır.

 

Bu varsayımı esas alarak İbn İshâk'ın kendisi hakkında farklı görüşlerin ortaya çıktığı Medine'de çeşitli suçlamalara maruz kalmasını dönemin ilmî ve siyasî şartları bağlamında ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Suçlamaların sıhhati ancak suçlamaya maruz kalan kişinin yöntemi ve eserleri incelendiğinde ortaya çıkar. Görünüş itibariyle İbn İshâk hakkında ortaya çıkan suçlama ve intisapların temelinde onun diğerlerinin kabul etmediği veya nakletmeye cesaret edemediği rivayetleri aktarması yatmaktadır. Bu bakımdan İbn İshâk'ın içinde yaşadığı mekân ve mevcut ilmî atmosfer, eserleriyle birlikte incelenmeli ve sorunun cevabı bu şekilde ortaya çıkarılmalıdır.

 

Tarih yazımı bağlamında tartışılan önemli meselelerinden biri, tarihçilerin, özellikle de görüş sahiplerinin bu disiplinin gelişmesine sağladıkları katkıdır. Hicrî ilk iki asırda farklı müellifler Hz. Peygamber (s.a.a) döneminde meydana gelen olayları yazıya geçirmek için çaba göstermiş, bu süreçte müelliflerin metodolojisinde günden güne netlik kazanan bir değişim meydana gelmiştir. Bu değişimlerin örneklerine hicrî ikinci yüzyılda yazılan kitaplarda rastlamak mümkündür.

 

Hadîs yazımının yasaklanması, siyer ve meğazi başta olmak üzere farklı alanlarda monografilerin ortaya çıkması, bu iki alanda ortaya konulan eserlerde sahabeye gösterilen teveccüh, Zübeyroğulları gibi siyasî olaylara katıldıktan sonra hadîse ihtimam gösteren hanedanların ortaya çıkması, İslam dünyasının siyasetine Arap olmayan ve gayrimüslim toplulukların ve bireylerin müdahil olması, Arap olmayan ve gayrimüslim toplulukların kültürlerinin İslam dünyasına intikali, siyasî akımların tarih yazımına etkisi, siyasî, hatta manevî önderlik bağlamında bazı toplulukların ve şahısların gündeme taşıdıkları esaslı sorular, yeni fırkaların zuhuru, hükümet mekanizmasındaki bazı unsurların geçmişe olan ilgisi gibi birçok etken tarihe, bilhassa Hz. Peygamber'in (s.a.a) siyerine yönelik ilginin hissedilmeden artmasına neden olmuştur.

 

Bu meyanda, tarih yazımının politik ve sosyolojik açıdan incelenmesi, siyer yazıcılığı ve siyer müelliflerinin eğilimleri göz önüne alınmadan eksik kalacaktır. Bu yüzden elinizdeki makalede tarih yazımında etkili bir şahsiyet olarak İbn İshâk'ın metodu genel olarak değerlendirilecek, ardından onun siyer ve meğazi yazıcılığına etkisi politik ve sosyolojik boyutlarıyla ele alınacaktır.

 

İbn İshâk, arkasında siyer alanında bağımsız bir metodolojiye sahip eser bırakan ilk müelliflerdendir. İbn İshâk Medine'de yetişmiş, siyer ve meğazi rivayetlerini Irak'ta nakletmiştir. İbn İshâk birçok suçlamayla karşı karşıya kalmış, farklı eğilimlere sahip olmakla, ezcümle Şiîlikle itham edilmiştir. İbn İshâk'a yöneltilen diğer suçlamaları şöyle sıralayabiliriz: Mescidin en arkasında oturmak ve konuşmak veya kadınlara gazel okumak ki bu yüzden kırbaç cezasına çarptırılmıştır1, kadınlardan rivayet nakletmek2, horoz dövüştürmek ve Malik b. Enes'in ilminin karşısında kendini övmek3, kadercilik4, Hz. Peygamber'in (s.a.a) siyerine meşkûk rivayetler karıştırmak5, Arap kıssalarına ve İsrailiyata önem vermek ve uydurma şiirler kullanmak6, Yahudi ve Hıristiyanlardan rivayet nakletmek7, şecerenamelerde (ensab) hataya düşmek8, yazılarında kaynak zikretmemek ve başkalarına ait rivayetleri belirtmemek9, bizzat duymadığı rivayetleri nakletmek10, meçhul şahıslardan batıl hadisler nakletmek.11

 

Bütün bu suçlamaları iki bölüme ayırmak mümkündür: Suçlamaların bir kısmı siyer ve meğazi rivayetlerinin yöntemiyle, diğer kısmı ise müellifin ahlakıyla ilgilidir. Bu bölümlemeden sonra suçlamaların nedenleri üzerinde daha dikkatli bir inceleme yapmak mümkün olabilecektir. Her ne kadar bu suçlama ve yakıştırmalar, İbn İshâk'ın siyer ve meğazi rivayetlerinin güvenilirliğini azaltmasa da Hadis Ehli'nin İbn İshâk'ın rivayetlerini taraflı, hatta değersiz gösterme ihtimalini akla getirir.

 

Yukarıda gördüğümüz gibi İbn İshâk'a yönelik suçlama ve yakıştırmaların sayısı az değildir; ancak bunlar arasında onun Şiî olduğu veya dünya görüşünde Şiî eğilimler bulunduğu iddiası hakkında çokça konuşulmasına sebep olmuştur. İmam Ali (a.s) ve Ehlibeyt muhabbetiyle ilgili rivayetlere teveccühü veya Osman'dan hoşnut olmayışı gibi unsurlar, ilk müelliflerin ve takipçilerinin İbn İshâk'ın Şiî olduğunu iddia etmelerine sebep olmuştur. Bununla birlikte, “Sadece bu birkaç unsura dayanarak bir müellife Şiîlik nispet edilebilir mi?” sorusuna dakik bir cevap vermek gerekmektedir. Buna benzer birkaç sebebin ikna edici olamayacağı açıktır; daha dikkatli ve derin bir araştırma yapılmalı, müellifin niçin böyle algılandığı ve Şiîlik nispetinin sıhhati incelenmelidir.

 

İbn İshâk'ın Medine'de içinde bulunduğu ortamda bu tarz suçlama ve yakıştırmaların ortaya çıkmasını sağlayan zeminler araştırılabilir. Bu, bizim makalemizdeki birinci varsayımımızdır. Aslında İbn İshâk'ın ilmî faaliyetleri, çalışma yönteminin Medine'deki ilmî yönteme uygunluğu veya uygunsuzluğu incelemenin odak noktası olacaktır. Zira bu sayede İbn İshâk ile diğer müellifler arasındaki metodolojik açıdan ortak ve ayrı olan noktalar tespit edilebilir veya bu yargılamada ilmî yöntemin etkisi ortaya çıkarılabilir.

 

Makalenin ikinci varsayımı ise birçok suçlamanın ve yakıştırmanın temelinde kişisel muhabbet ve buğuzların olduğudur. Bu durum başta Şiîlik olmak üzere İbn İshâk'a yöneltilen suçlamalar için de geçerlidir. Konuyu açıklığa kavuşturabilmek ve sosyolojik açıdan tahlil edebilmek için her şeyden önce İbn İshâk'ın yaşadığı dönemdeki siyasî atmosferi, onun siyer anlayışını ve siyasî çıkarımlarını, bilhassa bu dönemde farklı görüşler arasındaki siyasî irtibatı incelemek elzemdir.

 

Hadis Âlimlerine Göre Siyer Rivayeti

 

İslam tarihi alanında çalışan araştırmacılarının çoğunluğuna göre İbn İshâk'ın Sire'si Hz. Peygamber'in hayatına dair günümüze ulaşan en eski kaynaktır. İbn İshâk'ın Sire'si üç talebesi tarafından üç farklı tarzda yazıya geçirilmiştir. İbn İshâk'ın birbirinden farklı üç ayrı Sire'ye sahip olmasını buna bağlayabiliriz. Hz. Peygamber'in gazvelerine dair rivayetleri, meğazi rivayetlerini ilk defa İbn İshâk derlemiştir.12 Dönemin ilmî yöntemine uygun olarak İbn İshâk siyerinde ve meğazisinde rivayetleri muhaddislerin usulüne uygun bir biçimde derlemiştir ve böylece onunla hadis âlimleri arasında müşterek bir zemin ortaya çıkmıştır. Âlimler İbn İshâk'ın siyer ve meğazi alanındaki konumunu teslim etmiş, onu bu iki alanda imam/öncü kabul etmişlerdir. İbn Şehab Zührî, “Kim meğazi öğrenmek istiyorsa İbn İshâk'tan öğrensin” diyerek onun bu alandaki konumunu tespit eder. Buharî Tarih'inde İbn İshâk'ı zikretmiş, Şafiî de ondan rivayet naklederek, “Meğazide mütebahhir olmak isteyen İbn İshâk'ın ayalindendir” demiştir. Şube b. Haccac, İbn İshâk'ı hadîste “müminlerin emiri” sözleriyle nitelemiştir. Buharî ondan rivayet nakletmiş ve güvenilir olduğunu yazmıştır.13

 

Bununla birlikte çağdaşı âlimlerin İbn İshâk'ın hadis yöntemine bakışlarının çok da müspet olduğu söylenemez. Malik b. Enes, İbn İshâk'a serzenişte bulunur. Çünkü İbn İshâk, “Malik'in sözünü bana getirin, ben onun hastalıklarının tabibiyim” demiştir. Buna karşılık Malik onun deccallerden bir deccal olduğunu söyler ve “Biz İbn İshâk'ı Medine'den sürdük” diyerek deccalin Medine'ye giremeyeceğine işaret eder.14 Devamında Hatib Bağdadî'den Malik b. Enes'e ulaşan bir rivayette şöyle denilir: “Sahabeden Enes deccalle karşılaşana dek ölmez.”15 Burada deccal ile kastedilen İbn İshâk'tır. Bu şekilde İbn İshâk'ı zayıf göstermek için ikisi arasında geçen kelamî tartışmada, Enes'in sahabî oluşu göz önüne alınarak, İbn İshâk deccal olarak nitelenir. İbn İdris de İbn İshâk'tan önce deccalleri kendinde bir araya toplayan birini görmediğini söyler.16

 

İbn İshâk hakkındaki bu görüşe karşın, bir kısım hadîs âlimi onu, helal-haram meseleleri değil de tarih rivayetleri konusunda güvenilir addetmişlerdir.17 Tarihçiler arasında Taberî, İbn İshâk'tan birçok rivayet aktarmıştır. Bu, Taberî'nin İbn İshâk'a güvendiğinin, onu mevsuk gördüğünün delilidir. Fakat İbn Nedim, Yahudilerden etkilendiği, hadîs ehlince zayıf addedilmesi, şiir okuması ve siyerde şiir kullanması gibi hususları da bu suçlamalara ilave etmiştir.18 İbn Hanbel de İbn İshâk'ın zayıf addedilmesine katkıda bulunmuştur. İbn Hanbel, İbn İshâk'la ilgili olarak, “Kelbî'den ve başkalarından bahseden birine itina etmem” demiştir.19

 

Yakut'un muhtemelen teserrî hadisine bağladığı20 İbn İshâk'ın zayıflığı iddiasına karşın Asım b. Ömer b. Katade, “Muhammed b. İshâk hayatta oldukça ilim daima insanlar arasında olacaktır” demiştir.

 

Bununla birlikte İbn İshâk etrafındaki tartışma sadece onun sika veya zayıf olup olmaması meselesiyle son bulmaz. Şazkanî onu Şiî ve Kaderî olmakla suçlamıştır. Ahmed b. Yunus, İbn İshâk'la birlikte, Ebu Maşer ve Yahya b. Said'in de -her üçü de meğazi müellifidir- Şiî olduğunu iddia etmiştir.21 “Ali'yi Osman'a önceleyen” İbn İshâk, Hasan b. Hamza ve İbrahim b. Muhammed'in Şiî olduğu kabul edilmiştir.21 Tasvir etmeye çalıştığımız ortam bağlamında, bir kez daha, siyasî atmosferi ve kişilerin iktidara muvafık veya muhalif tavırlarını göz ardı etmemek gerektiğini hatırlatalım. Ali'yi Osman'a öncelemek ve Ali'nin daha faziletli olduğuna inanmak daima insanı iktidara muhalif olmaya sevk ediyor, bu da Hadis Ehli'ne muhalif âlimi zayıf addetmek için gereken gücü kâfi derecede sağlıyordu.

 

Muasır müelliflerden bir kısmı İbn İshâk'ın Şiîliğe intisabını Irak kültürüyle ilişkilendirerek açıklamaya çalışmıştır. Dr. Caferiyan, Şiîvari sözleri, Irak Şiîliğiyle ve Iraklıların Ehlibeyt muhabbeti ve Osman'dan hoşnutsuzluklarıyla açıklar.22 Ancak birtakım sebeplerden dolayı Dr. Caferiyan, İbn İshâk'ın Şiî olup olmadığını kanıtlayamamıştır. Dr. Caferiyan İbn Hişam'ın İbn İshâk'ın rivayetlerinde İmam Ali'ye dair nakletmediği birçok hususta eklemelerde bulunduğunu, bunun da o dönemdeki tarihçiliğin kıstaslarından biri olduğunu yazar.23 İbn İshâk'ın Şiî olup olmadığı noktasında farklı ihtimalleri değerlendiren Dr. Caferiyan, müellifin İmam Ali'ye yönelik muhabbet dolu sözlerini, örneğin adını andığı yerlerde “rıdvanullahu aleyh” tabirinin kullanılmasını doğrudan İbn İshâk'a izafe edemeyeceğimizi, bu tür ifadeleri İbn Hişam'ın veya kâtip ve müstensihlerin eklemiş olma ihtimalinin bulunduğunu vurgular.24 Görüldüğü üzere İbn İshâk'ın Sire'sinin değerlendirilmesinde İbn Hişam'ın ve kâtiplerin rolü Dr. Caferiyan'a göre önemli bir husustur.

 

Ele aldığımız konu bağlamında üzerinde özellikle durulan rivayetlerden bir tanesi Hz. Peygamber'in hayatında önemli bir yeri olan inzâr rivayetidir. Dr. Caferiyan'a göre İbn Hişam bu rivayeti hazf etmiş (kaldırmış), Taberî ise İbn İshâk'tan nakletmiştir.25 İbn İshâk'ın ve talebelerinin rivayet nakletme metoduna dair elimizde kesin bilgiler bulunmamaktadır ve onların düşünsel eğilimlerini birbirinden ayırt etmek güçtür.

 

Bu bağlamda bir başka mesele İbn İshâk'ın Ehlibeyt muhabbeti ve kitabında kendisinden birçok rivayet naklettiği İmam Bâkır (a.s) ile sıcak ilişkiler kurması meselesidir.26 Üçüncü halife Osman'a yaklaşımı, başka müelliflerin Osman'a izafe ettikleri faziletleri nakletmemesi, halifenin Ebuzer'i sürgüne göndermesini eleştirmesi İbn İshâk'ın Irak Şiîliğine eğilimli olduğuna delil gösterilmiştir.27

 

Dr. Caferiyan, İbn İshâk'ı iki farklı şekilde değerlendirmiş, Ehlibeyt'e ilgisini bir bakışta toplamaya çalışmış, onu Irak Şiîliği ile ilişkilendirmeye gayret etmişse de kesin bir sonuca ulaşamamış ve İbn İshâk'ın Şiîliği meselesi araştırmacının kitabında çözüme kavuşturulmadan geçiştirilmiştir.

 

İbn İshâk'ın İlmî Faaliyetlerinin Zamansal ve Mekânsal Şartları

 

Görünüş itibariyle zamansal ve mekânsal şartların İbn İshâk'ın dünya görüşünde etkili olmadığı anlaşılır. Buna bağlı olarak araştırmacılar, düşünsel eğilimlerini göz önüne alarak İbn İshâk'ın bakış açısını belirginleştirmeye çalışmışlardır. İbn İshâk'ın Şiîliğini ispat sadedinde birtakım delillere ihtiyaç duyulmuş ve bu sayede Şiî olduğu iddia edilerek rivayetleri tezyif edilmiştir. Irak'ta bulunması, İmam Ali'ye (s.a) teveccühü, Ehlibeyt'in faziletine dair rivayet nakletmesi, onlara muhabbet beslemesi ve neticede Osman'ın karşısında yer alması tarihçilerin İbn İshâk'ı Şiî addetmesinin başlıca nedenleridir.28

 

İbn İshâk (75-151 veya 152) hicrî ilk yüzyılın son çeyreğinde dünyaya gelmiş ve ikinci yüzyılın yarısında vefat etmiştir. Bu dönemde önce Emevîler, sonrasında Abbasîler İslam topraklarına hâkim oldular. Emevî hükümeti ömrünün yarısını tamamlamıştı ve ömrünün kalan yarısında sınırlarını genişletmiş ve Alevîlerle, Haricîlerle ve diğer fırkalarla siyasî çatışmalar yaşamıştı. Bu hadiselerin ardından gerilemeye başlamış ve fetret dönemi yaşarak yıkılmıştı.

 

İlk iki Abbasî halifesi döneminde de çok sayıda siyasî hadise meydana geldi. Bütün bu olaylarda yeni yönetimin amacı kendini güçlendirmekti. Her iki hükümette de Alevîler muhalif kesimi oluşturuyordu. Muâviye döneminden itibaren Alevîlerin önünü almak ve halkın onlardan etkilenmesini önlemek için ciddi çalışmalar yürütülmeye başlandı. Gerek siyasî gerekse kültürel alanlarda Alevîlerin zayıflatılması için çaba harcandı. Alevî cemaatlerin işkenceye uğraması, Alevî fırkalarla siyasî mücadele, minberlerde İmam Ali'ye (a.s) lanet etmek gibi birçok uygulama Emevîlerin Alevilerle ve taraftarlarıyla mücadelede geliştirdikleri yöntemlerdi. Abbasîler de işbaşına gelir gelmez Alevîlerle mücadelede Emevîleri aratmayacak yöntemlere başvurdular. Abbasîler hilafetlerinin başlangıcınca Muhammed Nefsüzzekiyye ve İbrahim kıyamlarını bastırıp ailelerini baskı altında tutarak Alevîlere karşı Emevîlerle aynı yolu izleyeceklerini göstermiş oldular.

 

Bu şartlarda rivayet nakli, hatta rivayet nakletme imkânı siyasî düşüncenin etkisi altında kalmıştır. Her topluluk olayları kendi eğilimine ve ilgisine göre yorumlamıştır. Bu yüzden Şiî müellifler veya raviler ile onların iktidarın yanında yer alan, sonuç itibariyle Ehlisünnet ve Cemaat'e mensup olan müellif veya ravi meslektaşlarının rivayetlerinde ihtilaf bulunmaktadır.

 

Muhammed b. İshâk, Medine tarih yazıcılığı ekolünün üç temel taşından biri sayılır.29 Dedesi Yessar Aynu't-Temr'in fetihler zamanında Medine'ye gönderilen ilk esiriydi.30 Rivayetlerden İbn İshâk'ın babasının ilim ehli bir zat olduğu anlaşılmaktadır; nitekim isnadında on beş yerde babasının adını zikretmiştir.31 İbn İshâk Medine'de yıllarca Hz. Peygamber'in siyerine ve meğaziye dair malumat topladıktan sonra Mansur döneminde Irak'a gitti ve topladığı meğazi rivayetlerini derleyerek halifeye takdim etti. Bu çalışma Cezire ve Rey halkınca ilgi görmüş, ancak Medine halkınca beğenilmemiştir.32 Şarkiyatçı Fück, araştırmaları sonucunda İbn İshâk'ın on beş talebesinin Iraklı, Cezireli ve Reyli olduğunu, sadece bir talebesinin Medineli olduğunu tespit etmiştir.33

 

İbn İshâk'ın Sire'si Medine'de fazla yayılmamıştır. Doğuda ise ilgiyle karşılanmıştır. Bu sebeple İbn İshâk'ın üç talebesinin rivayetleri ilgiye mazhar olmuştur. Muhammed b. Abdullah Nümeyr'in (öl. 234) Harran'daki rivayetleri ve Ziyad b. Abdullah Bükaî'nin (öl. 183) rivayetleri hadîs usulüne bağlı muhaddis ve müelliflerini dikkatini çekmiş; Yunus b. Bükeyr Şeybanî'nin (öl. 199) rivayetleri ise Hakim Nişaburî, İbn Esir ve İbn Hacer Askalanî'nin dikkatini çekmiştir.34 Ancak hiçbiri İbn İshâk'ın Medineli talebesi İbrahim b. Sad'ın rivayetlerine ilgi duymamıştır.

 

Kimilerine göre İbn İshâk'ın Sire'si kapsamlı bir siyerdir, ancak Medine ravilerini esas alan rivayetlere dayanmasından dolayı problemli bir metindir ve bu durum, onun rivayetlerini, belli bir mezhebin eğilimleriyle sınırlı resmî rivayetlere dönüştürmüştür.35 Bu görüş eleştiriye açıktır. Çünkü İbn İshâk yalnızca Medineli ravilerin rivayetlerini nakletmemiştir. Dış etkenler, ezcümle mezhebî eğilimleri İbn İshâk'a yardımcı olmuş ve o, çağdaşı âlimlerin metodu karşısında yeni bir metot geliştirmiştir.

 

İbn İshâk ve Çağdaşları

 

İbn İshâk ile aynı dönemde Medine'de iki ünlü fakih ve muhaddis yaşıyordu: Malik b. Enes ve Hişam b. Urve b. Zübeyr. Biz burada, İbn İshâk'ın çatıştığı bu iki âlim ile İbn İshâk'ın Şiî olduğu iddiası arasındaki bağıntıyı tespit etmeye çalışacağız. Daha önce ifade edildiği üzere bu makalede İbn İshâk ile ona kişisel sevgi ve nefret besleyen şahıslar arasındaki ilişki ele alınan konu bağlamında incelenecektir. Bu bakımdan İbn İshâk ile Malik b. Enes ve Hişam b. Urve b. Zübeyr arasındaki ilişkiyi incelemek durumundayız. Malik b. Enes kendi döneminde hadîs rivayeti bağlamında usul sahibi bir âlim olarak tanınmıştır. Muhammed Nefsüzzekiyye kıyamından sonra hükümet tarafından “sahabenin üzerinde ittifak ettiği” bir kitap yazmakla görevlendirilmiştir. Çalışması karşılığında Mansur halkı kitabı okumaya zorlayacağı taahhüdünde bulunmuştur.36

 

İbn İshâk'ın Şiîliği bağlamında incelenmesi gereken hususlardan biri Malik b. Enes ile arasındaki ihtilaftır. Hatta İbn İshâk'ın Malik b. Enes'in mezhebiyle asla bağdaşmayan Kaderiyye'den olduğu rivayetinin kaynağı da bu ihtilaf olabilir. Kaynaklar incelendiğinde İbn İshâk ile mezkûr iki âlim arasındaki ihtilafın İbn İshâk'ın Şiî addedilmesine neden olduğu düşünebilir. Daha sonra bu iddia kitaplarda yer bulmuş ve bilhassa rical kitaplarında farklı rivayet ve yargılar aktarılarak tekrar edilmiştir. Bu iddia karşısında İbn Hibban ve İbn Seyyidünnas gibi müellifler İbn İshâk'ı savunmaya çalışmışlardır.37 O dönemden bu zamana kadar farklı dönemlerde kimileri İbn İshâk'ı Şiîlikle itham etmiş, kimileriyse onu savunmuşlardır. Sorunun kaynağı sadece İbn İshâk-Malik b. Enes ilişkisi değildir; muhtemelen ikisi arasındaki düşmanlık ve Malik'in ithamları Medine halkının İbn İshâk'tan hoşlanmamasına neden olmuştur.

 

İbn İshâk'ın Hişam b. Urve b. Zübeyr (146-161) ile çatışması makalede ele alınacak bir başka konudur. Hişam'ın İbn İshâk'ın yöntemini beğenmemesi, karısından38 rivayet nakletmesinden rahatsız olması39, İbn İshâk'ın atalarına sövmesini gözden ırak tutmamak gerekir.40 Bununla birlikte İbn İshâk, kökü Cahiliye dönemindeki Kâbe'yi tavaf uygulamasına dayanan humustan41 söz ederken ve Vehb b. Sinan'a dair kıssada Hişam'dan42, vahiy kıssasına dair anlatısında ise Hişam'ın babası Urve'den rivayet nakletmiştir.43 Bunların dışında, Urve b. Zübeyr'in mevlası Yezid b. Ruman'dan44 ve Zübeyroğulları kabilesine mensup başka fertlerden de rivayet nakletmiştir.45

 

Dönemin ilmî mahfilleri göz önüne alındığında Zübeyroğullarının başta hadîs ve siyer olmak üzere ilim dünyasında önemli bir konuma sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bu bakımdan İbn İshâk'ın Zübeyroğulları'ndan ve onlara mensup olanlardan rivayet nakletmesi, siyer ve meğazi rivayetlerinin tamamını bir araya getirme çabasının bir sonucu olarak görebilir. Buna karşın birtakım olaylar İbn İshâk ile Hişam'ın arasının açılmasına neden olmuştur. Hişam o dönemde Medine emiriydi ve gücünden İbn İshâk'ı Medine Mescidi'nden kovmak için faydalandı. Daha önce naklettiğimiz rivayetini Malik b. Enes'e izafe ederek davranışında haklı olduğu ispatlamaya çalıştı. Kaynaklarda İbn İshâk ile Hişam birbirleriyle barışçıl ilişkiler sürdürmedikleri nakledilmiştir. O dönemde Medine emiri olan Hişam'ın nezdinde İbn İshâk çok kıllı olan ve saçlarını ortadan ikiye ayıran biri şeklinde tarif edilmişti.46 Rivayette tarifin devamı yer almaz. Ancak Hişam'ın emriyle kırbaçlandığı ve mescidin arka tarafına oturmasının yasaklandığı belirtilir. Bunun nedeni yüzünün güzel olması ve kadınlara latife yapmasıdır. Bu yasak, İbn İshâk'ın Medine'deki sosyal hayatını olumsuz etkilemiş olmalıdır. Nitekim kısa bir süre sonra İbn İshâk Medine'den ayrılır.47

 

Bu girişten sonra şimdi asıl konumuz olan İbn İshâk'ın Şiîliği meselesine geçebiliriz. Açıktır ki bir meseleyi ortaya çıktığı zaman ve mekândan bağımsız olarak incelemek araştırmayı bir sonuca ulaştırmaz. Dolayısıyla söz konusu bağıntıyı incelemek, İbn İshâk'ın yetiştiği dönemin düşünce dünyasını göz önünde bulundurmayı gerektirir.

 

Mevaliden olan İbn İshâk hicrî birinci yüzyılın son çeyreğinde Medine'de dünyaya geldi ve orada yetişti. Temel eğitimini Medine'de alan İbn İshâk, Zührî başta olmak üzere döneminin tanınmış muhaddislerinin yanında ders okudu ve bu dönemde siyer ve meğazi rivayetlerini derledi. 115 yılında İskenderiye'ye giden İbn İshâk, Yezid b. Ebi Habib (öl. 128) gibi Mısırlı muhaddislerden ders aldı.48 Medine'ye döndükten sonra tahsiline oradaki üstadların yanında devam etti. Medine'de bir süre kaldıktan sonra 45 yaşında Irak'a gitti.49 Siyer ve meğazi rivayetlerini Medine ve Irak'ta derlemiş olsa da on sekiz öğrencisinin çoğunluğunu İranlı ve Iraklı talebeler oluşturur. İçlerinde sadece İbrahim b. Sad Medinelidir ve onun dışında kimse Medine'de İbn İshâk'ın siyer rivayetlerini nakletmemiştir.50

 

Buna göre İbn İshâk'ın düşüncesi hicrî ikinci yüzyılın başlarında Medine'de şekillenmeye başlamış olmalıdır. Bununla birlikte, İbn İshâk'ın düşünce üretmeye Medine'de başladığı söylenemez. İbn İshâk'ın telif ettiği siyer veya meğazi kitabının Medine'de nakledilmediğine dair rivayet bununla ilgili olabilir. Kesin olan Medine'deki ilmî atmosfer ve İbn İshâk'ın bu düşünce atmosferine uygun düşmeyen düşüncelerinin, hakkında çıkan ithamlarda etkili olduğudur. Bu suçlamaların başında metoduna ve hadîs derleme usulüne yöneltilen eleştiriler, ezcümle kadınlardan rivayet nakletmesi gelir. Medineli âlimler Âişe ve Hafsa gibi içlerinde Hz. Peygamber'in eşlerinin ve Müminlerin Annelerinin bulunduğu kadınlardan hadîs nakletmişlerdir. Ancak buna rağmen İbn İshâk'ın, birtakım ihtiyatsızlıkları da beraberinde getiren, çağdaşı kadınlardan hadîs nakletmesi Medineli âlimlerce hoş karşılanmamıştır. Kaynaklarda anlatılanlardan âlimlerden her birinin bir şekilde İbn İshâk'ı suçladığı ve onun güvenirliliğini zedelemeye çalıştıkları, bu yolla da onu zayıflatmayı amaçladıkları anlaşılmaktadır.

 

İbn İshâk'ın metodu ile siyer ve meğazi rivayetlerini nakletmeye alaka duyan Medinelilerin metodu arasındaki farklılık doğal olarak bir çatışma doğurdu. Böylesi bir ortamda hiçbir kabileye mensup olmayan, sınıfsal olarak mevaliden sayılan İbn İshâk başta kadınlardan nakilde bulunmak gibi hadîs nakletmedeki ihtiyatsız tutumundan dolayı direnme gücü bulamadı ve ders halkası ilgi görmedi. Bu ortamda şehrin ilmî ve siyasî şahsiyetlerinin baskısı altında kalan İbn İshâk Irak'a gitmek zorunda kaldı.

 

Bütün bunlarla birlikte mesele yalnızca yukarıda açıklanan durumdan ibaret değildir. İbn İshâk hakkında nakledilen rivayetlerden onun kendisini Medine tarih ekolünün metoduyla sınırlamadığı anlaşılmaktadır. Zira Medine tarih ekolüne bağlılıklarıyla tanınan Muhammed b. Ömer Vakıdî ve Ahmed b. Yahya Bilazurî, İbn İshâk'a gereken teveccühü göstermemişlerdir. Bununla birlikte Taberî ve Halife b. Hayyât, İbn İshâk'ı isnadlarının başında zikrederler.51

 

Metot açısından Medine ekolü ile İbn İshâk'ın yöntemini kısaca karşılaştırmak ikisi arasındaki farkı gözler önüne serecektir. Medine hadîs ekolünün, hatta tarih ekolünün kurucuları hemşerileri şeyhlerin hadîs derslerine katılmış Medineli muhaddislerdi.52 Hadîsin ve hadîs usulüne uygun rivayet metodunun gücü öyle bir noktaya varmıştı ki Medine ekolüne Ehl-i Hadîs ekolü de deniliyordu. Tarih rivayetleri bağlamında onlar rivayetleri hadîs usulüne uygun bir biçimde naklediyorlar ve hadîs usulüne uygun biçimde telif edilip derlenen tarih rivayetlerini bu rivayetlere ilave ediyorlardı. Hadîsler ve rivayetler, Ehl-i Hadîs'in siyer ve meğazide kullandıkları birincil kaynaklardı.53

 

İbn İshâk Irak ilim ve düşünce muhitine dâhil olduktan sonra meğazi rivayet etmeye başladı ve metot olarak Medine ekolünden farklı bir anlayış geliştirdi. Irak muhitleri Arap olmayan ravilerin ve mevalinin etkisi altındaydı. İbn İshâk'ın meğazisini Abbasî halifesi Mansur için yazdığı ve Kufe halkının meğazi rivayetlerini ilk defa ondan dinlediği söylenir.54 İster Mansur'un emriyle yazmış olsun ister olmasın meğazi rivayetlerini nakletmek ve yazmak İbn İshâk'ı Medine'den çok farklı yeni bir ortama dâhil etti. Medine âlimlerinin metoduna ilgi duyan Iraklı âlimlere rağmen, bilhassa siyer ve meğazi derlemelerinin başladığı dönemde Irak'ta uygulanan metot çok farklıydı. Iraklılara göre tarihsel bakış açısı ve tarihî veriler haber rivayeti şeklindeydi ve bu, Irak ekolünü Medine ekolünden ayıran en önemli özellikti. Tarihî hadiseleri ve haberleri yazım metodundaki bu farklılık Medine ve Irak ekollerinin karakteristik özelliğiydi.55

 

Hicaz'dan çıkıp farklı etnik kimlikleri içerisinde barındıran kozmopolit bir topluma dâhil oluş, Medine ekolünün İbn İshâk'ın önüne çıkardığı engelleri ortadan kaldırdı. İbn İshâk'ın İslam öncesi kavimlere dair malumatı derleme gayreti Medine ekolünde kabul görmezdi. Hâlbuki o, İslam öncesi bazı rivayetleri dikkatle incelemiş, hatta kimi rivayetlerde İsrailiyat'tan yardım almış ve Yemanî kıssaların izini sürmüştür. Bu bakımdan İbn İshâk'ın Medine ekolünün benimsediği muhaddislerin tahkik ve talim usulüne bağlı kalmayışı, Malik b. Enes'in onunla tartışma ve çatışma nedenlerinden biri olabilir. Nitekim o, siyer rivayetlerini Medine ekolünce ve bu ekole bağlı âlimlerce şüpheli kabul edilen kaynaklardan derlemişti.56

 

Muhtemelen bu sebeple İbn İshâk'ın meğazi rivayetleri de Medine'de kabul görmedi ve daha önce işaret edildiği üzere meğazi ravilerinden yalnızca bir tanesi, İbrahim b. Sad Medineliydi. Bu noktadan hareketle İbn İshâk'ın Medine ekolünden ziyade Irak tarih ekolüne daha yakın olduğu ihtimalini güçlendirebiliriz. Irak ekolü haber nakletmeye öncelik verirken Medine ekolü hadîs usulüne bağlı kalmayı tercih ediyordu. Iraklılar isnadda kolaycıyken Medineliler hadîs usulüne bağlılıklarından dolayı isnadın sıhhatine sıkı sıkıya bağlıydılar. İbn İshâk'ın yazılarında Hz. Peygamber'in (s.a.a) bisetinden önceki rivayetlerde isnada gösterilen ihtimamın daha fazla olduğunu gözlemleriz; fakat yine aynı bölümde hadîsler haberlerle ve kıssalarla iç içedir ve bu yöntem de Medine ekolünce kabul edilen bir yöntem değildir.

 

Meğazide, Medineli müellifler veya muhaddisler hemşerileri Medineli âlimlerini kaynak göstermiş ve eserlerinde onların isimlerini sık sık zikretmişlerdir. Hâlbuki Irak ekolünü benimseyenler başvuru kaynaklarını bir araya toplamış ve yalnızca rivayetin başında zikretmişlerdir. Çünkü rivayeti ravinin veya ravilerin adını zikretmek için kesintiye uğratmayı sevmiyorlardı. Buna karşın o dönemde isnada dayanmak dikkat göstergesiydi. İbn İshâk, haberleri ve hadîsleri naklederken, metni ve rivayeti önemsiyordu. Bu gibi rivayetler de farklı topluluklar ve hanedanlar arasında biliniyordu; zira bu grupta yer alan rivayetlerde savaşlara katılanların veya tanıklık edenlerin isimleri geçiyordu ve bu haberler halk tarafından önceden işitilmişti. Başka müelliflerin kitaplarından alıntı tuhaf bir işlemdi. Malik b. Enes'in İbn İshâk'ı deccallikle veya yalancılıkla itham etmesinin bir nedeni de alıntılamadaki yöntem farkıydı. Kaynaklarda ikisi arasında hadîs tahkiki konusunda tartışma olduğu geçmektedir. Ardından İbn İshâk'ın nesebi söz konusu edilir. Görünüşe bakılırsa Malik b. Enes, İbn İshâk'ın yönteminden hoşnut değildi. İbn İshâk rivayetlerinde, hatta Malik b. Enes'ten naklettiği rivayetlerinde dikkatli ve özenliydi. İnsanlardan Malik b. Enes'in sözlerini nakletmelerini istemesi Medine âlimlerince kabul görmeyen bu dikkatinin göstergesidir. Medine âlimlerinin o dönemdeki yaşayan temsilcisi veya sözcüsü olarak Malik b. Enes böyle bir yöntemi benimsemiyordu. Buna karşın İbn İshâk mevcut malumatı, hatta halk hikâyelerini gözden ırak tutmuyordu. Bu da Malik b. Enes tarafından eleştirilmesine neden oluyordu. O dönemde uygulanan yönteme göre kıssacılardan nakilde bulunmak ve eldeki bilgiyi detaylandırmak için Yahudi ve Hıristiyanların bilgisine başvurmak doğru bir iş değildi. Çünkü bu tür malumat, hadîs usulüne uygun isnaddan yoksundu. Yükselmekte olan bu yöntem esasınca İbn İshâk Yahudi, Hıristiyan ve kıssacılardan rivayet derleyerek, hatta kimilerince uydurma addedilen şiirleri naklederek bilgi kaynaklarını zenginleştirme gayretindeydi. Bu yöntem sonraki tarihçilerce devam ettirildi ve bir şekilde İsrailiyat'ın İslam kaynaklarına nüfuz etmesine zemin hazırladı. Hadîs âlimlerinin bu yöntem hakkındaki düşüncelerini incelemek ayrı bir araştırma konusudur.

 

İbn İshâk'ın metodunu, bilgi edinme gayreti, kıssa ve rivayetleri derlemeye yönelik günden güne artan ilgisi, hadîsten bağımsız bir disiplin olarak tarih incelemelerine olan teveccühü ve araştırma ve değerlendirmede müfrit tutumu bağlamında incelemek gerekir. Bu süreçte tarih, siyerden bağımsızlaşma temayülü göstermiştir ve yukarıda söylenenler ışığında İbn İshâk'ın bu temayülün öncülerinden biri olduğu söylenebilir. Bütün bunlar, yöntemleri noktasında muhafazakâr olan Medine ekolünün hadîs usulüne vefalı muhaddisler tarafından kabul görmüyordu. Bu iki boyutlu gayret İbn İshâk'ın çeşitli suçlamalara maruz kalmasına zemin hazırlamış olabilir.

 

Araştırma alanında yöntemin yanı sıra başka etkenleri de göz önünde bulundurmak gerekir. İbn İshâk itikadî eğilimleri bağlamında Kaderiyye'den olmakla itham edilmiştir57; gerçi bir grup bu suçlamayı reddetmiştir.58 İbn İshâk'ın Sire'sinde, Amr b. Ubeyd'den naklettiği iki rivayet dışında, Kaderî olduğunu veya Kaderiyye'nin görüşlerine temayül gösterdiğini teyit edecek herhangi bir işaret bulunmaz. Bu iki rivayetin biri Hz. Peygamber'in müminin dünyadan ayrılışıyla ilgili hadîsi59, diğeri hicrî 4. yılda vuku bulan ve Maide Suresi'nin 11. ayetinin nüzul sebebine işaret eden Zatü'r-Rika gazvesiyle ilgili hadîstir.60 Amr b. Ubeyd, İbn İshâk'ın çağdaşıdır ve ondan söz eden kaynaklarda Kaderiyye'den olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Burada karşımıza şu soru çıkar: Bir insan, sırf naklettiği iki rivayet yüzünden bir akıma bağlı olmakla itham edilebilir mi?

 

İbn İshâk'ın Şiî addedilmesinin tarihsel sürecini incelediğimizde bu tarz ifadelerin genellemelerden ibaret olduğunu görürüz.61 Yakut Mucemu'l-Udeba'sında meğazi âlimlerinin bir kısmının, ezcümle İbn İshâk ve Ebu Maşer'in Şiî olduğunu yazmıştır.62 Bunun muhtemel nedenlerinden birisi İbn İshâk'ın Alevîleri kaynak göstermesi ve onlara saygı duyması olabilir. İbn İshâk, Taberî gibi Zeyd b. Harise veya Ebu Bekir'i aday göstermeksizin İmam Ali'nin (a.s) ilk Müslüman olduğunu yazar. Naklettiği iki rivayetin isnadını Hasanî seyyidlerden Abdullah b. Hasan b. Hasan-ı Müsenna ile sonlandırır. Bu rivayetlerden biri Hz. Hatice'nin vahyin başlangıcına dair rivayetidir63; diğeri ise Zeyd b. Harise'nin Medyen'e düzenlediği seriye ile ilgili rivayettir.64

 

İbn İshâk ayrıca İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) da rivayet nakletmiştir. İmam Bâkır seçkin ilmî konumundan dolayı ilim ve hadîs talep edenlerin sık sık başvurduğu bir şahsiyetti ve rivayetleri yasaklanmadı. Çok sayıda âlimin İmam Bâkır ile irtibat halinde olduğu kesinkes bilinmektedir. İbn İshâk'ın biyografisine dair kaynakların hiçbirinde İmam Bâkır'dan rivayet nakletmekten men edildiği bilgisi yer almaz. Farklı rivayetlerde İmam Bâkır'ın halkın zor sorularını cevapladığından ve İslam maarifine dair çeşitli konularda fetvalar verdiğinden söz edilir.65 Farklı disiplinlerden âlimler de karşılaştıkları zor meseleleri İmam Bâkır'a sormuş ve cevap almışlardır.66 Bu bakımdan sırf İmam Bâkır'dan ve diğer Alevîlerden rivayet naklettiği için İbn İshâk Şiî addedilemez.

 

Daha önce de değindiğimiz gibi İbn İshâk'ın döneminde yaygın olan yöntemlerden birisi rivayet derleme gayretiydi. Bu dönemde amaç, elde edilen bütün rivayetleri hiçbir ön elemeye tabi tutmaksızın nakletmekti. Rivayet hazf etmek İbn Hişam'ın izlediği yöntemdi, İbn İshâk'ın değil. Bu, İbn İshâk ile ravisi İbn Hişam arasındaki farkı gösterir. İbn İshâk'ın İmam Bâkır'dan rivayet nakletmeye yönelik teveccühü dönemin diğer âlimlerinde de görülür. Süfyan Sevrî, Süfyan b. Uyeyne ve hatta Ebu Hanife İmam Bâkır'a müracaat eden âlimler arasında zikredilir.67 Burada sorulması gereken niçin İbn İshâk'ın sırf bu nedenle Şiî addedildiği ve rivayetlerinin Hadis Ehli tarafından tezyif edildiğidir. Buradan, o dönemde, Şiî ve Alevî ileri gelenleriyle irtibat halinde olmanın suçlamalara maruz kalmaya sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Hadis Ehli gerektiğinde bunu bir itham ve tezyif aracı olarak kullanabiliyordu.

 

Dönemin siyasî şartları da göz ardı edilmemelidir. Emevî saltanatının sonu ve Abbasî hükümetinin başı İbn İshâk'ın tedris dönemiydi. İbn İshâk, Abbasîlerin zafer kazanmasının ardından Irak'a, daha sonra 142 yılında Cezire'ye gitmişti. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi meğazi rivayetleri ilk defa Cezire'de duyulmaya başlandı. Hatta 142-146 yılları arasında Mansur'un teveccühüne mazhar olduğu söylenir.68 Bu, onun meğazisini oğlu Mehdi'yi eğitmek isteyen Mansur için yazdığını gösterir.69 Bununla birlikte İbn İshâk'ın meğazisini Mansur'un emriyle yazdığı ispatlanamamıştır. Hatib Bağdadî meğazinin bu nüshasının Seleme b. Fadl'a ulaştığı, bu nedenle de bu nüshadaki rivayetlerin diğer rivayetlere üstün olduğu kanaatindedir.70

 

Sonuç

 

İbn İshâk'ın yöntemiyle bağdaşan Irak'ın ilmî mahfilleri, Sire'nin rivayeti için uygun bir ortamdı. Irak'ta her çeşit kaynaktan bilgi edinmek mümkündü. Irak, İbn İshâk'a, Medine ekolünden farklı olarak, Hz. Peygamber'in siyerini ve meğazisini istediği gibi nakletme imkânı sundu. Medine'de gerek yaşadığı dönemde gerekse sonrasında İbn İshâk etrafında oluşan şartlar suçlamalarla doluydu ve bu durum, Sire'sinin kabul görmesi imkânını en alt düzeye indiriyordu. Bütün bunları göz önüne alındığımızda İbn İshâk'ın meğazisinin, hatta meğazi alanındaki tartışmalarının Medine'de niçin ilgi görmediğini anlayabiliriz.

 

Çağdaşlarının duydukları kişisel rahatsızlıklar, âlimlerin yönteminden duydukları rahatsızlıkla birlikte, söz gelimi Malik b. Enes ve Urve b. Hişam Zübeyrî ile tartışmaları, İbn İshâk'a yöneltilen suçlamalarda etkili oldu.

 

Ayrıca Emevî ve Abbasî halifeleri, Alevî ve Haricî olarak fişlenen unsurlara göz yummuyorlar ve halifeler, iktidarlarını güçlendirmek amacıyla bu fırkalara mensup olanları ve onlara sevgi besleyenleri sindirmeye çalışıyorlardı. Bu bakımdan mevcut siyasî şartları göz ardı etmemek gerekir. Böyle bir ortamda iktidarı eleştiren her akım karşıt olmakla suçlanıyor ve Alevî, Şiî vb. isimlerle topluluklar, hatta bireyler ya saf dışı bırakılıyor veya inzivaya zorlanıyordu.

 

Şiî veya Kaderî olmak suçlamaların başında geliyordu. Bu sayede İbn İshâk, izlediği yöntemden dolayı Medineli muhaddislerce rahatça eleştirilebilirdi. Şiî veya Kaderî olduğu gerekçesiyle muhaliflerince kolaylıkla tezyif edilebiliyordu. Bununla birlikte, kaynaklarda, İbn İshâk'ın kendisini Şiîlikten ayrı tuttuğuna veya kendisine izafe edilen Şiîlik intisabını çürütmeye çalıştığına dair herhangi bir bilginin bulunmadığını vurgulamak gerekir.

 

Notlar:

1.Yakut el-Hamevî, Mucemü'l-Udeba, c. 18, s. 7; İbn Nedim, el-Fihrist, s. 92; Zehebî, Mizanü'l-İtidal, c. 2, s. 23.

2.Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 6.

3. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 6; İbn Nedim, age., s. 92; Zehebî, age., c. 2, s. 23; İbn Abdülbirr, el-İstiab fi Marifeti'l-Ashab, c. 1, s. 11; İbn Hallikan, Vefeyatü'l-Ayan, c. 2, s. 678; Hatib Bağdadî, Tarihu Bağdad, c. 5, s. 222.

4. Zehebî, age, c. 3, s. 21, 24.

5. İbn Seyyidünnas, Uyunu'l-Eser, c. 1, s. 17.

6. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 5.

7. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 5.

8. İbn Nedim, age., s. 93.

9. Hatib Bağdadî, age., c. 1, s. 230; İbn Seyyidünnas, age., c. 1, s. 12.

10. Hatib Bağdadî, age., c. 1, s. 220; İbn Seyyidünnas, age., c. 1, s. 7, 13.

11. Hatib Bağdadî, age., c. 1, s. 237; İbn Seyyidünnas, age., c. 1, s. 3.

12. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 5.

13. İbn Hallikan, age., c. 4, s. 103.

14. İbn Hallikan, age., c. 4, s. 103.

15. İbn Hallikan, age., c. 4, s. 103.

16. İbn Hallikan, age., c. 4, s. 103.

17. Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, c. 1, s. 173.

18. İbn Nedim, el-Fihrist, s. 92.

19. Hatib Bağdadî, Tarihu Bağdad, c. 1, s. 237; İbn Seyyidünnas, Uyunu'l-Eser, c. 1, s. 3.

20. Yakut el-Hamevî, Mücemu'l-Udeba, c. 18, s. 6.

21. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 6-8.

22. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 8.

23. Resul Caferiyan, Siret-i Resulullah, s. 32.

24. Resul Caferiyan, age., s. 4.

25. Taberî, Tarih, c. 2, s. 318-320.

26. İbn İshâk, es-Sire, c. 1, s. 224, 240, c. 2, s. 428, 430, 497.

27. Resul Caferiyan, age., s. 32.

28. Resul Caferiyan, age., s. 31.

29. Mustafa Şakir, et-Tarihu'l-Arabî ve'l-Muverrihun, c. 1, s. 160.

30. Yakut Hamevi, age., c. 18, s. 5.

31. Mustafa Şakir, age., c. 1, s. 161.

32. Mustafa Şakir, age., c. 1, s. 162.

33. Mustafa Şakir, age., c. 1, s. 161.

34. Mustafa Şakir, age., c. 1, s. 162.

35. Resul Caferiyan, age., s. 31.

36. İbn Kuteybe Dineverî, el-İmame ve's-Siyase, c. 2, s. 322-323.

37. İbn Seyyidünnas, age., c. 1, s. 54-67.

38. Münzir b. Zübeyr'in kızı Fatıma, Hişam'ın eşiydi ve zamanın muhaddiselerinden sayılıyordu. Hişam ve başkaları ondan rivayet nakletmişlerdir. İbn İshâk'ın Fatıma'dan rivayet naklettiği ve bu durumun Hişam'ı öfkelendirdiği meşhur kaynaklarda zikredilmiştir. Hişam'ın öfkesi, kimi müelliflerin rivayetlerinde olayın mescitte gerçekleştiğini veya rivayeti dinlerken ikisi arasında perde bulunduğunu belirtmelerine neden olmuştur. Daha fazla bilgi için bkz: Muhammed Rıza Hidayetpenah, “Nakş-i Handan-i Zübeyr der Tedvin-i Sire-i Nebevi”, Mecmua-i Nakd ve Berresi-i Menabi-i Sire-i Nebevi, s. 7-78.

39. İbn Hallikan, age., c. 4, s. 103.

40. İbn Nedim, age., s. 92; Zehebî, Mizanü'l-İtidal, c. 3, s. 3-20; İbn Kuteybe Dineverî, el-Maarif, s. 247; Hatib Bağdadî, age., c. 1, s. 22; İbn Abdülbirr, c. 1, s. 11.

41. İbn İshâk, age., c. 1, s. 19.

42. İbn İshâk, age., c. 1, s. 19-20.

43. İbn İshâk, age., c. 1, s. 151.

44. İbn İshâk, age., c. 2, s. 157.

45. İbn İshâk, age., c. 1, s. 157.

46. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 7.

47. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 7.

48. Josef Horovitz, el-Meğaziu'l-Ula ve Muellifuha, s. 77.

49. İbn Nedim, age., s. 292; Hatib Bağdadî, age., c. 6, s. 81-86; Yakut el-Hamevî, c. 18, s. 6.

50. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 6.

51. Halife b. Hayyât, Tarih, s. 26-27 ve daha birçok yerde İbn İshâk'ın adını zikreder.

52. Abdülaziz Durî, “Tahkikî derbare-i Kitab-i İbn İshâk”, tercüme: Şehla Bahtiyarî, Mecmua-i Nakd ve Berresî Menabi-i Sire, s. 61.

53. Seyyid Sadık Seccadî-Hadi Alimzade, Tarihnigarî der İslam, s. 48.

54. Yakut el-Hamevî, age., c. 18, s. 6.

55. Seyyid Sadık Seccadî, age., s. 57.

56. İbn Seyyidünnas, age., c. 1, s. 17.

57. Hatib Bağdadî, age., c. 1, s. 224-225; İbn Kuteybe Dineverî, el-Maarif, s. 301.

58. Hatib Bağdadî, age., c. 1, s. 226.

59. İbn Hişam, Siretü'n-Nebeviyye, c. 2, s. 85.

60. İbn Hişam, age., c. 2, s. 157.

61. Hatib Bağdadî, age., c. 1, s. 224.

62. Yakut el-Hamevî, age., c. 6, s. 400.

63. İbn Hişam, age., c. 1, s. 271.

64. İbn Hişam, age., c. 4, s. 281.

65. Konuyla ilgili olarak şu kaynaklara bakılabilir: İbn Manzur, Muhtasar Tarihi Dımaşk, c. 23, s. 78; İbn Ebi'l-Hadid, Şerhu Nehci'l-Belağa, c. 15, s. 77; Esed Haydar, el-İmam es-Sâdık ve'-Mezahibu'l-Erbaa, c. 2, s. 445.

66. İbn Manzur, age., c. 23, s. 78; Zehebî, İlamü'n-Nubela, c. 4, s. 404.

67. İbn Hacer Askalanî, Tezhibu't-Tehzib, c. 10, s. 38.

68. İbn KUteybe Dineverî, age., s. 462-463; Yakut el-Hamevî, age., c. 6, s. 400; Hatib Bağdadî, age., c. 8, s. 277.

69. Hatib Bağdadî, age., c. 7, s. 245.

70. Hatib Bağdadî, age., c. 8, s. 221.

 

KAYNAKLAR

Caferiyan, Resul, Sire-i Resulullah (s.a.a), Tahran h.ş. 1377.

Durî, Abdülaziz, “Tahkikî derbare-i Kitab-i İbn İshâk”, tercüme: Şehla Bahtiyarî, Mecmua-i Nakd ve Berresî-i Menabi-i Sire-i Nebevî, Tahran h.ş. 1378.

Halife b. Hayyat, Tarih, neşr: Süheyl Zekkar, Beyrut 1993.

Hatib Bağdadî, Ebu Bekir Ahmed b. Ali, Tarihu Bağdad, Kahire h.k. 1349.

Haydar, Esed, el-İmam es-Sâdık ve'l-Mezahibu'l-Erbaa, Isfahan (tarihsiz)

Hidayetpenah, Muhammed Rıza, “Nakş-i Handan-i Zübeyr der Tedvin-i Sire-i Nebevî”, Mecmua-i Nakd ve Berresî-i Menabi-i Sire-i Nebevî, Tahran 1379.

Horovitz, Josef, el-Meğaziu'l-Ula ve Muellifuha, tercüme: Hüseyin Nassar, Kahire 1949.

İbn Abdülbirr, el-İstiab, Beyrut (tarihsiz)

İbn Hacer Askalanî, Tehzibu't-Tehzib, Beyrut (tarihsiz).

İbn Hallikan, Ahmed b. Muhammed, Vefeyatü'l-Ayan ve Enbau'l-Ebnau'z-Zaman, neşr: Yusuf Ali Tavil-Meryem Kasım Tavil, Beyrut 1998.

İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, neşr: Ömer Abdüsselam Tedmirî, Beyrut 1996.

İbn İshâk, Muhammed b. Yessar, es-Sire, neşr: Süheyl b. Zekkar, Beyrut h.k. 1398.

İbn Kuteybe Dineverî, Abdullah b. Müslim, el-İmame ve's-Siyase, neşr: Halil Mansur, Beyrut 1997.

İbn Kuteybe Dineverî, el-Maarif, neşr: Servet Ukkaşe, Beyrut 1960.

İbn Kuteybe Dineverî, Uyunu'l-Ahbar, Beyrut (tarihsiz)

İbn Manzur, Muhammed b. Mükerrem, Muhtasaru Tarihi Dımaşk, Dımaşk 1988.

İbn Nedim, İshâk b. Muhammed, el-Fihrist, neşr: Flugel, Leipzig 1872.

İbn Sad, Muhammed, Tabakatü'l-Kübra, neşr: Abdülkadir Ata, Beyrut 1997.

İbn Seyyidünnas, Muhammed b. Muhammed Yamirî, Uyunu'l-Eser fî Fünuni'l-Meğazi ve'ş-Şemail ve's-Siyer, Kahir h.k. 1356.

Seccadî, Seyyid Sadık-Hadi Alimzade, Tarihnigarî der İslam, Tahran h.ş. 1375.

Şakir, Mustafa, et-Tarihu'l-Arabî ve'l-Muverrihûn, Beyrut 1978.

Taberî, Muhammed b. Cerir, Tarih, neşr: Muhammed Ebulfazl İbrahim, Kahire 1966.

Yakut el-Hamevî, Ebu Abdullah, Mucemu'l-Udeba, Beyrut 1980.

Zehebî, Mizanu'l-İtidal, Beyrut (tarihsiz)

Zehebî, Siyeru İlamu'n-Nubela, neşr: Şuayb Arnout, Beyrut h.k. 1413.

Zehebî, Şemseddin, Tarih, neşr: Abdüsselam Tedmirî, Beyrut h.k. 1409.

Zehebî, Tezkiretü'l-Huffaz, Haydarabad 1955.
 

Kaynak: Name-i Tarih Pejuhan Dergisi, Yaz, 1386

 

Çev: İbrahim Erkin
 

medyasafak.com