"İran, İsrail’in Saldırganlığına Nasıl Karşılık Verdi?"

"İran, İsrail’in Saldırganlığına Nasıl Karşılık Verdi?"
İran’ın Cenevre’deki diplomatik adımları beni, Çin yapımı Kung Fu filmleri izlediğim zamanlara götürdü. Kahramanın, inanılmaz bir akrobasi sergileyerek dövüştüğü, düşmanını bloke edip indirdiği darbelerle onu serseme çevirdiği o filmleri hatırlarsınız.

 

Jim W. Dean

 

Press TV

 

İran'ın Cenevre'deki diplomatik adımları beni, Çin yapımı Kung Fu filmleri izlediğim zamanlara götürdü. Kahramanın, inanılmaz bir akrobasi sergileyerek dövüştüğü, düşmanını bloke edip indirdiği darbelerle onu serseme çevirdiği o filmleri hatırlarsınız.


İran'ın Siyonistlere karşı Kung Fu yaptığı, onların saldırılarının enerjisinin yönünü değiştirip onlara geri çevirdiği tarihi bir seyir izliyoruz. Netanyahu'nun darbelerinin hiçbiri isabet etmiyor, çünkü bu darbeler geldiği zaman İran orada olmuyor.   

Bu hareketli hedef savunması, halkla ilişkiler alanındaki karşı darbeler sağanağıyla birleşiyor. İran'ın diplomasisi, Netanyahu'nun siyasi mezartaşı haline gelecek, zira her geçen hafta, İsrail'in kurucu mitlerinden çok daha gerçek olduğunu gösteriyor. 

Son Cenevre toplantısına giden ay boyunca bile, hemen hemen her gün üst düzey yabancı ziyaretçilerin Tahran'a giderek temaslar kurduğunu ve ilişkilerde, özellikle de ticari ilişkilerde yeni bir sayfa açmayı önerdiğini izledik. Cumhurbaşkanı Ruhani ve Dışişleri Bakanı Zarif'e ünlü kişiler gibi muamele edilirken, Netanyahu ve AIPAC Amerika'ya ve Obama'ya cezalandırılması gereken, yanlış davranmış bir köle muamelesi yaptı.

Batı yaptırımları gözümüzün önünde çatırdamaya başlarken, Bibi oradan oraya koşarak “Bu kötü bir anlaşma” acıklı oyununu sahneliyordu. Üst düzey Amerikalı senatörler, elini tutup itibar köprüsünden atlamak suretiyle Bibi'ye katıldı ki çoğumuz hayatının geri kalanını bunun tek yönlü bir yolculuk olmasına adayabilir… ve bunu hak ediyorlar da.
 

P5+1 üyeleri bile bu Batı çevresinin parçası oldu. Bu sadece krize sürüklendikleri yönünde önceden uyarılması gereken Almanlar için geçerli değil; sonrasında İngiliz Hague'un da adım adım ilerleyecek bir süreç içinde karşılıklı heyetlerin gönderilmesi konusunda tartışmalar başlatması karşısında şaşırdık.

İran'ın kendisini açık bir zorbalığa karşı korumak amacıyla iyi planlanan ve iyi uygulanan diplomatik adımlarına saygı ve hayranlık duyuyoruz. Her sabah, o gün için hangi yeni kartların açıldığını görmek için ilk iş olarak Press TV'yi açıyorduk. Petrol alımlarını azaltmayacaklarını ifade eden Türkiye miydi, yoksa nükleer enerji tesisleri inşa etmeyi önermek üzere bir delegasyon gönderen Japonya mıydı?  

İran'ın diplomatik adımı, ilk altı aylık anlaşmanın getirdiği zaferle sona ermedi; bu anlaşmanın bir bölümü, yeni yaptırım olmayacağı hükmünü getiriyordu ve bu Netanyahu'nun lastiklerinin boşa dönmesi anlamına geliyordu. Bibi'nin ‘tarihi kötü anlaşma' yutturmacası sağır kulaklara düştü. 

Kongrenin görüşmeleri öldürecek yeni yaptırımlar geçirme blöfü bir numaraydı. Yasayı getirmeleri mümkündü ama geçirecek kadar oyları yoktu. Ve elbette Amerikan şirket medyamız, haberlerinde çok az temel meseleye yer verdi. Onlar süreç boyunca barışın düşmanı olageldi ve şimdi sadece gayretsiz destekçiler konumundalar. 

Bay Zarif ve ekibi, bilge bir şekilde, İsraillilerin kaybedeceklerini bildiğini düşündü ve daha anlaşmanın mürekkebi kurumamışken Siyonistlerin saldırının ikinci aşamasını başlatmasından şüphe etti. Favori saldırı araçlarını – medya yemlerine düzmece hikayeler verme – kullanan İsrailliler, İran'ın anlaşmayı ihlal ettiğini gördükleri zaman yeni yaptırımların uygulanmaya hazır olduğundan bahsedip durdu.

İran bu aldatmacaya karşı çıkmak için ne yaptı? Yalnızca, kendileri için işlevli olan şeyi yapmaya koyuldu: ötekilere, bölgeye barış ve istikrar getirme yönündeki yeni ufuklarına dahi olma çağrısı yapmak ve aptal insanların tehditlerini görmezden gelmek.

Şimdi, bir dizi dünya lideri ve işadamı, birinci kata girmek için Tahran'a gidiyor. Teker teker ülkeler, altı aylık onayı beklemeyi istemeksizin, şimdiden yaptırımları geri itmeye başlamak istiyor. Örneğin Türkiye, altın ticaretini hızlıca canlandırmak istiyor ve şimdiden İran'ın ihrcatını Avrupa'ya taşıyacak yeni bir boru hattı anlaşmasından bahsediyor. İki ülke, Suriye'ye yönelik çözüm hakkında da tartışıyor. 

Fars Körfezi devletleri arasındaki gelişmeler daha da heyecan verici. Gerçekten de tüm ülkeler geçici anlaşmayı açıkça destekledikleri gibi, İran'la ‘ilişkileri geliştirmek' istediklerini söyleyerek fiyaka yaptılar. Ve buradaki ton, onları müzakerelerde kurnazlıkla alt etmeyi planlayan değil, gerçekten de geçmişin meselelerini çözmek isteyen bir tondu.


Zarif, gittiği her yerin manşetlerini belirlemek üzere günde 18 saat çalışıyor gibi görünüyor. Katar emiri El Sani'yi ziyaretinden sonra, El Sani'nin Katar'ın “bölgede güçlü bir İran istediğini” söylediğini gördük. Kuveyt ve Umman'da da benzer sonuçlar elde edildi.   

Bay Zarif bu hafta, BAE'nin hiçbir geçerli konuma sahip olmadığı Fars Körfezi'ndeki ihtilaflı adalarla ilgili çetrefilli meseleyi çözümlemeye çalışmak üzere BAE'de olacak. Ülkenin dışişleri bakanı, banka gangsterlerinin ve Batı'da onların iplerini ellerinde tutanlarn ne düşündüğünden bağımsız olarak nereye gittiğimizi göstermek üzere bu hafta sahneye çıkacak.

“Biz İran İslam Cumhuriyeti'nin komşusuyuz, fakat bu seviyede kalmak istemiyoruz ve ülkenin partneri olmayı arzuluyoruz.”

Partner kelimesini kullandı. Katar emirinin güçlü bir İran istediklerini söylerken kastettiği de buydu. İran'dan gelen, bölgeye “kendi bölgesel güvenliğini” sunma hakkındaki dilde başka ipuçları da var. Bunun anlamı, gelecekte davet olmaksızın Fars Körfezi'ne Amerikan savaş gemilerinin girmesine ihtiyaç olmayacağıdır. Ben buranın gelecekte ‘kapalı güvenlik bölgesi' olarak adlandırılacağını öngörüyorum. Bana istediğiniz kadar gülebilirsiniz… Bekleyin ve görün.  

Amerika ve Batı'yı zor durumda bırakıyorlar. Eğer Batılılar gelecekte iş yapmak isterse, silahlarını evde bırakmaları gerekecek. Bu, artık ABD'li ve hatta yabancı iş çevreleri için kas gücü olarak kullanılmayacaklarından, askerlerimiz için harika olacak. 

İran Savunma Bakanı Tuğgeneral Hüseyin Dehkan dün taşı gediğine koydu: “Yabancı unsurlar, bölgede kendi varlıklarını meşrulaştırmak için İranofobiyi kışkırtmaya çalıştı, ama bugün bu durum başarısız oluyor.”

%100 haklı. Batılı hükümetlerin askeri konuşlanma tehditleriyle kendi halklarına nasıl ihanet ettiklerini anlamamak için komada olmanız gerekir. Ne yazık ki bu konuda Amerika başı çekiyor ve bunun için Bay Bush, Cheney, the neo-con'lar, banka gangsterleri ve İsrail lobisine teşekkür etmeleri gerek. Fakat fazla kolay kandırılabilir olduğumuz için bizim de biraz sorumluluk kabul etmemiz gerekir.   

Şimdi silahlarımızı çevirip ülkede gerçek tehdit olan herkesi avlamamız gerekir. İsrail lobileri, terörist örgütler gibi her yerde yok edilmelidir. Yargıdan muaf bir şekilde faaliyet gösterdikleri hiçbir ülke güvenli değil ve inanın bana… bunu yapıyorlar. Fakat bugünün geleceklerini bildiklerinden kendi insanlarını bunu bloke edecek temel konumlara yerleştirdiklerinden bu, titiz bir kurumsal tasfiyeyi gerektirmektedir.


Bütün bunlardaki ironi, geri kalanlarımız için motivasyonun dünyadaki bütün kitle imha silahlarının ortadan kaldırılması çağrısını yapan, terörizm ve aşırıcılığın bölgedeki ana tehditler olduğunu söyleyen İran'dan gelmesi ve önde gelen Batı ülkelerinin aktif olarak bu terörizmin içinde olmasıdır.

Ülkedeki, vadesini doldurmuş olan bazı gerçek tehditlerin hesabını görmemiz gerekecek. 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com