Suudilerin Terör Elini Gizleme Hediyesi: Lübnan'a 3 Milyar Dolar

Suudilerin Terör Elini Gizleme Hediyesi: Lübnan'a 3 Milyar Dolar
Suudi cömertliği bir kez daha – Ortadoğu’yu ve ötesini vuran şiddetteki, kan lekesi taşıyan ellerinin sorumluluğunu gizlemek amacıyla – para dağıtıyor. En yeni halkla ilişkiler marifeti, haftasonu Suudi Kralı Abdullah’ın Lübnan ordusuna yaptığı 3 milyar dolarlık “bağış” oldu.

Suudilerin terör elini gizleme “hediyesi”

 

Finian Cunningham

 

Press TV

 

Suudi cömertliği bir kez daha – Ortadoğu'yu ve ötesini vuran şiddetteki, kan lekesi taşıyan ellerinin sorumluluğunu gizlemek amacıyla – para dağıtıyor.

 

 
En yeni halkla ilişkiler marifeti, haftasonu Suudi Kralı Abdullah'ın Lübnan ordusuna yaptığı 3 milyar dolarlık “bağış” oldu.

 

Suudi parası – Lübnan'ın askeri bütçesinin iki katı – Batı medyasında, Lübnan'ı son terör saldırılarından emniyetli kılmak için yapılmış soylu bir takdim olarak değerlendiriliyor. 



Açıklama, Suudi Kralı ve onun Lübnan'daki vekili Saad Hariri'yle bir araya gelen Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın Riyad ziyareti sırasında yapıldı.

 

Lübnan'a yapılan yeni Suudi askeri yardımı, bu paranın Fransız silahlarının alınması için harcanması şartına bağlı.

 

Şimdiden, ahlaksız bir anlaşmanın ana hatları ortaya çıkıyor. Yukarıda zikredilen siyasi aktörler, şiddet yoluyla Lübnan'ı istikrarsızlaştırmak için pek çok şey yaptı ve bu şiddet durumu için şimdi, Paris'e gönderilmiş milyarder Hariri'nin usta parmağı sayesinde yanlış kişiler – Şii Hizbullah – suçlanıyor.

 

Terörizmin başlıca öncülerinden biri – Suudi Arabistan – şimdi, Lübnan ordusunun, Suudilerin düşmanı Hizbullah'ın peşinden koşmasını sağlayacak bir askeri yardım “hediyesine” girişiyor.

 

Suudi Arabistan'ın Lübnan'ın içişlerine bu şekilde sinsice karışmasının getirebileceği tek sonuç, 15 yıllık bir iç savaşın yaralarını hâlâ kapamaya çalışan bu ülkede Sünniler ve Şiiler arasında daha fazla mezhepçi gerilimin teşvik edilmesidir.

 

Bunun ötesinde, bölgesel yıkımın ve terörizmin bir diğer önde gelen savunucusu – Fransa – 3 milyar doları bulan silah satışlarıyla bir geri ödeme elde etmeye hazırlanıyor.

 

Tüm bunlar olurken de Batı medyası, bu adice maskaralığa bir saygınlık cilası çekiyor. Batı medyasının nasıl olup da durumu bu denli çarpıtabildiğini anlamak gerçekten güç.

 

Suudilerin kanlı paraları ve terörizme verdikleri destek, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve Pakistan'da uğursuz sonuçlar yaratıyor; buna İran'ın periferik güneydoğu bölgesini eklemek bile mümkün.

 

Dahası, Suudi terör bağlantısının izleri, geçen haftasonu Rusya'nın güneyindeki Volgograd şehrinde gerçekleşen ve 30'dan fazla kişinin hayatını kaybettiği çifte bombalamada da bulunabilir.

 

Ekim ayında da Volgograd'da bir intihar bombacısının otobüste gerçekleştirdiği saldırıda altı kişi hayatını kaybetmişti. Geride kalan aylarda Rusya'nın Dağıstan bölgesindeki başka şehirler de ölümcül saldırıların hedefi oldu.

 

Bu saldırıların arkasında olması muhtemel olan Suudi bağlantılı Dokko Omarov liderliğindeki Çeçen eylemciler de, Suriye'de yürütülen Suudi finansmanlı terör savaşının içindeler.

 

Suudi istihbarat şefi Prens Bender'in sadece birkaç ay önce Rusya lideri Vladimir Putin'i, Soçi Kış Olimpiyatları'nın sabotaj eylemleri tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyerek örtülü bir şekilde tehdit ettiğini de hatırlayalım.

 

Bununla birlikte, Akdeniz'den Kafkaslar'a kadar uzanan bu kanıtlanabilir Suudi destekli kargaşanın dehşet veren arka planı karşısında, bu en son gerçekleşen gülünç Suudi halkla ilişkiler marifetiyle karşı karşıyayız.

 

Bize, Suudi Kralı Abdullah'ın Lübnan ordusunun “güvenliğini takviye etmesine” “yardım etmek” üzere 3 milyar dolar “bağışlayacağı” anlatılıyor. Başka basın kuruluşlarının yanısıra France 24, askeri yardımın “Lübnan ordusunun ülkede şiddet dalgasına yol açan Hizbullah gibi gruplarla savaşmasına yardım edeceğini” söyledi.

 

France 24'ün bu iddiası, olguların gülünç bir şekilde çarpıtılmasıdır. Lübnan gerçekten de geride bıraktığımız aylarda bir şiddet dalgasına tanıklık etti, ancak saldırıların başlıca kurbanı, Güney Beyrut'ta ve ülkenin doğusundaki Baalbek'te bulunan Hizbullah ve Şii toplulukları oldu.

 

Lübnan'da kan dökülmesinin başlıca kaynağı, Suudi, İsrail ve Batı istihbaratıyla bağlantılı gruplardır.

 

Örneğin 19 Kasım'da Beyrut'taki İran Büyükelçiliği önünde gerçekleşen ve aralarında İran'ın kültür ataşesi [Beyrut'taki Hüccetülislam] İbrahim Ensari'nin de aralarında olduğu en az 23 kişinin ölümüne neden olan intihar saldırısını, Abdullah Azzam Tugayları olarak bilinen, Suudi destekli El Kaide grubu üstlendi. 

 

Bu nedenle medyanın, Suudi kralının Lübnan'da “güvenliği arttırmayı” amaçlayan bu cömert davranışını övmesi değil, küçümsemesi gerekir. Fakat Batı medyası, görevini bilerek gerçekliği tersine çevirme işlevini yerine getiriyor. 

 

Kral Abdullah'ın alicenaplık gösterisi, önde gelen Lübnanlı Sünni siyasetçilerden Muhammed Şatah'ın başkent Beyrut'ta, aracına yönelik büyük bir bombalı saldırı sonucu öldürülmesinden iki gün sonra geldi.

 

Batı medyası, Suudi destekli Lübnanlı siyasi lider Saad Hariri'nin, Şatah suikastının Hizbullah tarafından gerçekleştirildiği yönündeki iddiasını vurgulama konusunda aceleci davrandı. Suikast için Suriye'deki Beşar Esad hükümeti de sorumlu gösterildi.

 

Siyasi varsayımlar dışında, Şatah suikastını Hizbullah'a atfedecek herhangi bir kanıt yoktur. Gerek Hizbullah, gerekse de Suriyeli ve İranlı müttefikleri, cinayeti kategorik olarak kınadı.

 

Bununla bilikte, Lübnan içinde mezhepçi şiddeti daha da ateşlemenin çirkin bir yolu olarak, Şatah'ın jeopolitik müttefikleri tarafından tasfiye edilmiş olabileceğine dair güçlü dolaylı kanıtlar vardır.

 

Bu cinayetin gerçekleştirilmesi, anlık zamanlamayı ve geçtiği güzergah hakkında güvenilir bilgileri gerektirmiş olmalıdır. Şatah, Hariri liderliğindeki 14 Mart grubunun üyeleriyle görüşmeye gidiyordu.

 

Sünniler ve Şiiler, ayrıca Hristiyanlar arasında bu şekilde mezhepçi çatışma çıkarma yolu, geride kalan üç yıl boyunca Suudi, İsrail ve Batı istihbaratının Suriye ve Irak'ta izlediği temel yoldur.

 

“Lübnan'ın güvenliğini arttırmak” için Suudi Arabistan tarafından 3 milyar doların harcanması, bu ülkedeki şiddetin gerçek kaynağını gizlemeyi amaçlayan kinik bir halkla ilişkiler girişimi ve Lübnan'da Hizbullah'ın üzerine gidilmesi için Riyad'ın askeri desteğinin arttırılmasından başka bir şey değildir.

 

Bundan önce Suudi Arabistan geçen Ağustos ayında Birleşmiş Milletler Anti-Terörizm Merkezi'ne yaptığı 100 milyon dolarlık bir sadaka vermişti.

 

Bu bağış, Müslümanların kutsal ayı Ramazan'ın sonunda, “Harameyn'in Muhafızından bir hediye” olarak yapılmıştı.

 

Bu “hediye”den önceki dört haftada yaklaşık bin Iraklı, çoğu Irak ve Şam İslam Deveti olarak bilinen Suudi finansmanlı El Kaide kolunun gerçekleştirdiği terör saldırılarında hayatını kaybetmişti.

 

Aynı grup, [sözde] El-Nusra Cephesi, [sözde] Liva el-Tevhid ve [sözde] Ahrar el-Şam – ki bunların hepsi Suudi desteklidir – ile birlikte komşu Suriye'de de benzeri vahşet eylemleri gerçekleştirdi.

 

Basit gerçek şu ki, Suriye'yi, Irak'ı ve şimdi giderek artan oranda Lübnan'ı, yanısıra Yemen ve Rusya gibi uzak ülkeleri boğan mezhepçi şiddet, Suudi Arabistan'dan akan kan parası olmasaydı gerçekleşemezdi.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com