Esed’i Devirmede Libya, Yemen ve Irak Modellerinin Başarısızlığının Detayları

Esed’i Devirmede Libya, Yemen ve Irak Modellerinin Başarısızlığının Detayları
Bir yıla yakındır, Suriye’yi istikrarsızlaştırma senaryolarını bir bir uyguluyorlar, bu senaryolar, Arap dünyasındaki başkaldırılardan ve halkın isteklerinden kaynaklanmadan önce, bölgesel ve dış güçlerle ilintiliydi.
" 

Emin Esedi

 

 

İslam İnkılâbı Rehberi, İslami Cihad Genel Sekreteri Ramazan Abdullah ile görüşmesinde Suriye meselesi hakkında şunları dile getirmişti:

“Suriye konusunda, toplumun bakışına ve bu ülkedeki gelişmelere dikkat edilirse, Suriye’de Amerika’nın eli olduğu tamamen açıktır ancak üzülerek söylemeliyim ki, bazı dış güçler ve bölge ülkeleri Amerika’nın bu oyununa iştirak etmekteler. Amerika’nın Suriye’de oynadığı oyunun ana hedefi bölgedeki direniş hattına darbe vurmaktır çünkü Suriye, Lübnan ve Filistin direnişine destek vermektedir. Eğer Suriye devleti Lübnan ve Filistin direnişine verdiği desteği keseceğine dair Amerika’ya söz verirse, tüm mesele çözülecektir. Suriye’nin tek suçu direnişe destek vermektir. Amerika ve bazı Batı ülkeleri son dönemde Mısır ve Tunus’ta olanların intikamını Suriye’de almak istiyorlar.”

Suriye krizi uluslararası düzeyde büyük ayrışmalara ve uluslararası güçler arasında ihtilaflara sebebiyet verdi. İki kutuplu dünyanın ideolojik savaşından, sözde tek kutulu dünyada, cihan güçlerinin savaşına geçişte, uluslararası çevre çok kutuplu hale geldi. Ortadoğu’da stratejik dengeleri belirlemek için güçler değişimi, Suriye’ye ulaştı ki, Suriye Rusya’nın bu bölgede hâkim olduğu son üs olarak görülüyor. Suriye, İran İslam Cumhuriyeti’nin derin stratejik ortağı ve direniş cephesinin en önemli aktörlerinden ve aynı zamanda Ortadoğu’daki oyun kuruculardan birisi.  

Suriye karşıtı Batı Cephesi, Türkiye ve Katar’ın bölgedeki varlığı ve aynı zamanda bu ülkelerin ABD ve Fransa ile olan bağlantısıyla şekillendi. Söz konusu ülkeler, diğer bazı müttefikleriyle ortaklık kurarak Suriye’yle mücadele amaçlı farklı çalışma yolları ve değişik kapılar buldular. Uluslararası camia Suriye’de üç modeli uygulama niyetindeydi. Bu modellerin uygulanma süreçlerine de karar verdiler ve biri başarısızlığa uğradıkça diğer modeli uygulamaya koyuldular. Bunlar Libya, Yemen ve Irak modellerinden oluşmaktaydı.

Libya Modeli

Libya diktatörünün demir yumruk siyaseti başarısızlığa uğrayıp, Libya halkı başkaldırdıktan sonra, çok vakit geçmeden, gösteriler iç savaşa dönüştü. Sonuç olarak, halk desteğine sahip kabile reisleri Libya’nın ikinci büyük şehri olan ve jeopolitik olarak büyük bir öneme sahip olan sahil kenti Bingazi’yi ele geçirdiler, orayı muhaliflerin merkezi haline getirdiler ve daha sonra şehirde, Kaddafi’den ayrılan hükümet yetkililerin de katılımıyla geçiş meclisini kurdular.

İç savaşın yükselmesi, pek çok insanın canıyla sonuçlanan bu insanlık faciası, devletlerin ve uluslararası kuruluşların tepkisini çekti. Tam olarak bu yüzden, BM Güvenlik Konseyi, 25 Şubat 2011’de 1970 yılında alınan BM kararnamesinin 7. bölümüne dayanarak 15 üyenin oyuyla, Libya meselesini BM Genel Kuruluna taşıdı ve Libya aleyhine yaptırım kararı aldı.

Bu kararnameden bir müddet geçmesine karşın, bunun Libya’daki insan katline bir etkisi olmadı, Arap Birliği, Muammer Kaddafi’nin alelade muhalifleri öldürmesine karşı tepki olarak kendisini tüm kurumlardan, toplantılardan ve oluşumlardan ihraç etti. Libya’nın Arap Birliği’ndeki üyeliğinin dondurulmasından sonra, BM Güvenlik Meclisi, 1973 kararnamesi gereğince, Libya’ya uçuşları yasakladı ve İngiltere, Amerika, Fransa, Kanada, Belçika, Danimarka, İtalya, Yunanistan, Hollanda, Norveç, Romanya, Türkiye, BAE ve Katar deniz ve hava kuvvetlerini Libya’ya doğru hareket ettirdiler.

NATO Kuvvetlerinin Libya’da büyük rol oynaması, başlangıçtan beri Rusya’nın muhalefetiyle karşılaşmıştı, Rusya, 1973 kararnamesinin sadece Libya hava sahasını uçuşlara kapattığını, her hangi bir müdahaleye izin vermediğini savunuyordu. Her halükârda Libya’daki iç savaş, NATO kuvvetlerinin müdahalesiyle daha da şiddet kazandı, bir grup sorumlu, elçiler ve askerler yönetimden ayrıldı, Mustafa Abdulcelil başkanlığındaki geçiş meclisi bazı devletler tarafından resmen tanındı. NATO Kuvvetleri savaş yıkıcı bir hal alıncaya ve bu ülkenin alt yapısının gelecekte kendilerine verileceğinden emin oluncaya kadar devlet ile devrimciler arasındaki dengeyi korumaya çalıştılar. Bu devletler, muhalefetin zayıflığından emin olup, Libya petrollerini de kendi ellerinin altına aldıktan sonra, Kaddafi’yi devirmek için uğraştılar, öyle ki, birkaç ay sonra, Trablus ele geçirildi, geçiş meclisi gücü ele geçirdi ve geçici hükümeti oluşturdu.

Suriye’de bir müddet sonra karışıklıkların başlaması ve bu ülkede krizin yükselmesiyle, Batılı ülkeler muhaliflerin hatalarını izlemeye koyuldular, halkın muhaliflerle birlikte olacağına dair ümitleri yoktu, Suriye’yi Libyalaştırma planlarından vazgeçtiler ve Libya’da yaptıkları planı, yani Libya modelini Suriye’de de uygulamak için çalışmalara koyuldular.

Libya modelinin icrası için dışarıda Suriye Milli Konseyi olarak adlandırılan muhalifler birliğiyle görüşüldü ve bu konseyin başkanı Burhan Galyun Cenevre’de Amerikan Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’la görüştükten sonra, bir mektupla isteklerini Amerika’ya iletti. Görüşmeden birkaç gün sonra yayınlanan mektubunda Galyun, Amerika’yı Suriye’ye askeri bir müdahaleye ve Türkiye’nin de bu ülke ile sınırında bir tampon bölge oluşturması gerektiğine ikna etmeye çalışıyordu. Galyun bu mektupta nasıl hamle edileceğini, doğuracağı sonuçları ve etkileri ve tehlikeleri tafsilatlı bir şekilde dile getirdi ki, 11 km sınırın içinde kurulacak tampon bölgeyle birlikte yapılacak müdahale sonunda Esed hükümetinin sonu gelmiş olsun. Galyun mektubunda Türkiye sınırındaki Cisrişşugur kentini de Suriye’nin Bingazi’si olarak tanımladı, bundan önce, Cisrişşugur’a ek olarak, Hama, Telkekh, Deyr al-Zur ve Ebu Kemal kentleri de muhaliflere önerilmişti.

Libya örneğinin Suriye’de uygulanmaya koyulması, Suriye’nin Arap Birliği’ndeki üyeliğinin dondurulması, Birliğin ve AB’nin Suriye’ye yaptırım uygulama kararı almasıyla başladı. Üç aşama takip ediliyordu:

Birinci aşama, mezkûr şehirlerden birini Bingazi yapmaktı. Öyle ki, muhalifler o şehrin tüm kontrolünü ellerinde bulunduracaklardı. Bu aşamada muhalifler hiçbir şehri askerlerin kontrolünden çıkarmayı başaramadılar.

İkinci aşama, geçiş konseyi senaryosunun ortaya atılmasıydı ki, bu şekilde tüm muhalif grupların temsilciliğini yapabileceklerdi. Bu konseyin, kuruluşunun ardından Suriye rejimine karşı olan tüm devletler tarafından tanınacağını öngörüyorlardı ancak bu aşama neredeyse tamamen başarısızlıkla sonuçlandı çünkü daha işin başlangıcında muhalifler içeride ve dışarıda iki grup haline geldiler. İçerideki muhalifler hareketi olarak bilinen kitle Heysem Menna başkanlığındaki Ulusal Koordinasyon Konseyi, ülke içerisinde çalışmakta ve muhalifler arasında geniş bir tabana sahip. Bu hareket Suriye meselesinin uluslararası bir boyut kazanmasına karşı ve Esed’in ilk reformlarını destekledi. Ancak Suriye Ulusal Konseyi ülke içerisinde tanınmamasına karşın, uluslararası düzeyde muhalifleri temsil ediyor, üyeleri Suriye içerisinde yaşamıyor, merkezleri İstanbul ve Suriye meselesinin uluslararası bir boyut kazanması ve Suriye meselesinin hallolması için Güvenlik Konseyi’nin müdahale etmesini şiddetle savunuyorlar.  Bu iki grubun anlaşması için çok uğraşıldı, hatta ön protokol da imzalandı ancak sonuç alınamadı. Kahire’deki oturumda taraflar arasındaki anlaşma çabaları kilitlendi. Muhalifler arasındaki bu ihtilaf sebebiyle, birçok ülke muhalifleri tanımaktan vazgeçti (Elbette son günlerde, Ulusal Konsey, AB tarafından resmen tanındı ve böylelikle Irak modeline geçiş yapılmış olundu).

Libya modelinde üçüncü aşama Güvenlik Konseyi’nin kararı ve Suriye’ye askeri müdahaleydi ki bu merhale doğrultusunda, 5 Ekim 2011 tarihinde bir kararname taslağı hazırlandı. Bu taslak Suriye meselesinin uluslararası bir boyut kazanması, ambargolar konulu Libya’da uygulanan 1970 kararnamesinin Suriye şekliydi. Sonraki kararname ise, Suriye hava sahasını uçuşlara kapatma ve askeri müdahale yapma tasarısıydı, bu kararnameler BM Güvenlik Konseyinde oya sunuldu ve Çin ve Rusya tarafından veto edildi, aynı şekilde Lübnan, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti bu tasarıya çekimser oy kullandılar. Böylece bu aşama da başarısızlıkla sonuçlandı. Rusya ve Çin’inuluslararası desteklerinin yanında, bazı etkenler daha zikredilmiştir. Bu diğer etkenleri de Libya modelinin başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olarak gösterebiliriz. Şam ve Halep kentlerinin halkları (Suriye’nin iki önemli siyasi ve ekonomik merkezi) Beşar Esed’e defalarca kati desteklerini gösterdiler. Diğer bir önemli etken, devlet görevlilerinde, askerlerden ya da diğer ülkelerdeki elçilerden hiçbirinin ülke nizamından ayrılmamasıdır, Özgür Suriye Ordusu’nu oluşturan askerlerden hiçbiri, Suriye ordusunun belirgin simalarından ya da generallerinden değillerdi. Bir diğer etken, Beşar Esed tarafından, ilk ıslahatların hızlı bir şekilde yapılacağının vaat edilmesidir; ulusal mülakatların yapılması, olağanüstü halin kaldırılması, yeni partiler kanun taslağının yazıldığının bildirilmesi gibi uygulamalar da ülke içerisindeki bazı muhaliflerin desteğini almıştır. Bir diğer etken ise, Arap Birliği’nin uygulamaya çalıştığı Suriye karşıtı yaptırımlara ve Suriye meselesine uluslararası bir boyut kazandırma çabasına karşı maddi ve manevi en büyük desteği veren İran İslam Cumhuriyeti’dir. Her hâlükârda, tüm bu etkenler ve diğer bazı nedenler Libya modelinin Suriye’de başarısız olmasını sağladı ve bu nedenledir ki Suriye karşıtı Batı cephesi, ülkede Libya yerine Yemen modelini yürürlüğe koydu.

Yemen Modeli

Ali Abdullah Salih hükümetine karşı Yemen halkının başlattığı intifadanın başlamasından ve Salih tarafından ayaklanmanın vahşice bastırılmasından aylar sonra, başlangıçta meseleyi iç işleri olarak vasıflandıran Fars Körfezi İşbirliği Konseyi, bu ülkedeki krizi çözmek için olaya dâhil oldu.

Bu şura, Arabistan başkanlığında, muhalif gruplardan ve iktidar partisinden 15’er kişi ve devlet arasında “Ortak Toplantı” adıyla bir araya geldi. Şura, iki tarafla da görüştükten ve belli oturumlar gerçekleştirdikten sonra, 30+60 planını Yemen krizinin aşılması için kabul etti. Bu plan, hem muhalif grupların temsilcilerince hem de hükümet temsilcilerince kabul gördü. Bu planın ayrıntılarını da, Abdullah Salih’in sözcüsü, Ahmet Safi dile getirdi; anlaşma açıktı; 30 gün içinde, Abdullah Salih görevden ayrılacak ve görevi yardımcısı “Abdurrabeh Mensur Hadi”ye devredecek, 60 gün sonra ise seçimler yapılacak, Abdullah Salih’in görevi bırakması durumunda dokunulmazlığı güvence altına alınmış olacaktı.

Bu plan, uzun müddet, Salih ve Körfez İşbirliği Konseyi arasında pazarlık edildikten ve belli değişikliklere uğradıktan sonra, sonunda Salih tarafından imzalandı. Salih yetkilerini Mensur Hadi’ye devretti ve bir müddet Yemen’den dışarı çıktı. Mensur Hadi, sadece kendi aday olarak, Yemen Cumhurbaşkanlığı seçimini düzenledi ve tek şahıs olarak tüm gücü kendi eline aldı.

Bu süreçten sonra Suriye de Arap Birliğinin hazırladığı protokolü belli değişikliklerle imzaladı. Suriye kapılarını Arap Birliği gözlemcilerine açtı ve Suriye’de olup bitenleri raporlamak ve Arap Birliğine ulaştırmak için Dr. Mustafa Dabi Sudani başkanlığındaki gözlemciler Suriye’ye geldiler. Suriye ve Arap Birliği, gözlemcilerin girişi için uygun ortamın hazırlanması konusunda anlaştılar ve bu protokol gereğince, Suriye, siyasi suçlulara af çıkarmayı, askerleri karargâhlara geri çekmeyi, ulusal mülakatlar düzenlemeyi ve muhaliflere barışçıl gösteriler düzenleme iznini vermeyi kabul etti.  

Gözlemciler Suriye’ye gelişlerinden bir ay sonra ve muhtelif bölgeleri ziyaret etmelerinin akabinde, nihai raporlarını yayınladılar, rapor teknik faktörler üzerine inşa edilmiş, Suriye’deki gelişmelerin aslı hakkında nispeten dengeli bir metindi ve Arap Birliğinde ilk defa Suriye içerisinde silahlı grupların varlığına işaret ediliyordu. Dr. Dabi’nin raporunda şu gerçeklere değinilmişti: