Hizbullah ve Gazze Direnişi'nin Vietnam Savaşı'ndan çıkardığı dersler

Hizbullah ve Gazze Direnişi'nin Vietnam Savaşı'ndan çıkardığı dersler
Hizbullah ise, Temmuz Savaşı’nı inceleyen ABD askeri uzmanlarının belirttiği gibi, Vietnam’daki Dien Bien Phu muharebesinin derslerinden çok şey öğrendi, bunlara yaslandı ve bu dersleri parmak ısırtıcı yeni düzeylere taşıdı. Gazze’deki Direniş’in kahramanca performansından görülüyor ki, onlar da Vietnam ve Hizbullah deneyimlerinden dersler çıkarmışlar.

 

Tarihin diyalektiği: Kaygılanmayı bırakıp roketi sevmeyi nasıl öğrendim?

 

 

Saif Daana

 

 

El Ahbar

 

 

Bundan aşağı yukarı bir yıl sonra 2015 Herzliya Konferansı'nın belgelerini okuyabileceğiz ve Temmuz 2014'te İsrail'in en önemli stratejistlerinin aklında tam olarak ne olduğunu bilebileceğiz.

 

“Eğer silahları ele alırsanız bu işi bitirirsiniz, fakat oturup iktidarda olanların bu işi bitirmeleri gerektiğini anlamalarını beklerseniz, çok uzun süre beklersiniz.”

 

– Malcolm X, Oxford Üniversitesi'nde konuşma

 

Önceki konferansların yayınladığı belgeleri ve İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü tarafından yine önceki yıllarda yayınlanan literatürü titizlikle inceledikten sonra, onların gözlerinin sadece Gazze'ye ve Şucaiye mahallesine değil, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'ne ve İsrail'in Gazze'ye yönelik vahşi saldırısının sahne arkasında Amerikalı stretejistlerin yapacağı değerlendirmeye odaklanacağı sonucuna rahatlıkla varılabilir.

 

Aynı zamanda İsrail liderlerinin Gazze Şeridi'nde sahada olan şeylerin Siyonist varlığın statüsü ve ABD'nin genel stratejisindeki konumu hakkında getireceği sonuçlardan aşırı derecede kaygılı olacağı sonucu da çıkarılabilir. Nitekim İsrail için herhangi bir yenilgi, Amerika Birleşik Devletleri için taşıdığı önemin ve orada sahip olduğu konumun altını oyacaktır ve bu, belgelerinin ve araştırmalarının da bize gösterdiği gibi, İsrailliler için varoluşsal bir meseledir.

 

Bunun nedeni gerçekten de çok basit. Savaşlardaki kazanımların ve kayıpların ölçülmesi – ki İsrailliler bu konuda çok beceriklidir – hiçbir zaman hayatını kaybedenlerin sayısı veya ne kadar büyük olursa olsun yıkımın ölçeğiyle ilgili değildir. Aksine, örneğin Şucaiye katliamında gördüğümüz gibi barbarlık ve dizginsiz vahşet gerçekte bir yenilgi göstergesidir. Lübnan'daki 2006 Temmuz Savaşı'ndan da bunu öğrenmiştik.

 

İsrail Beyrut'un güney banliyölerini ve Güney Lübnan'ı vahşice bombalayarak stoklarını tükettikten sonra 21 Temmuz 2006'da acilen çok miktarda güdümlü füze talebinde bulunduğu zaman Beyaz Saray bu durumu tam olarak böyle değerlendirmişti. Amerikalılara göre talep, Hizbullah'ın roket cephaneliğini yok etmeyi hedefleyen hava kampanyasının sefil bir şekilde başarısız olduğunu ve İsrail'in bir askeri çıkmaz içinde olduğunu gösteriyordu, zira İsrail daha önce Beyaz Saray'dan yalnızca bir kere, Ekim 1973 savaşının zirvesinde böyle bir talepte bulunmuştu.  Eski bir Pentagon yetkilisi, “Bu [talep] yalnızca bir anlama gelebilir: köşeye sıkışmış haldeler” yorumunu dahi yapmıştı (Bakınız: How Hezbollah defeated Israel, Part 2: Winning the ground war, [“Hizbullah İsrail'i Nasıl Yendi? 2. Kısım: Kara Savaşının Kazanılması], Alastair Crooke - Mark Perry) . O gün Amerikalılar, savaşın bittiğini ve Hizbullah'ın kazandığını anladı.

 

 

Gettysburg'dan Gazze'ye: Kara savaşı

 

Amerikalıların yorumuna göre Temmuz 2006'da İsrail'in yenildiğinin bir diğer işareti aynı gün (21 Temmuz) İsrail'in şaşırtıcı bir şekilde yedek kuvvetleri çağırma kararı almasıydı; bu, Hizbullah'ın savaş boyunca hiç yapmadığı ve şimdi İsrail'in Gazze'de yine yaptığı bir şeydir. O dönemde Olmert – tıpkı bugün Netanyahu'nun yaptığı gibi – hava kuvvetlerinin çözemediği sorunu kara savaşının çözeceğini düşünmüştü.

 

Fakat İsrailliler, General Robert E. Lee'nin yaptığı benzer bir hatanın Gettysburg'da Amerikan iç savaşının sonuçlarını, hatta belki de Amerikan tarihinin gidişatını değiştirdiğini unuttular. General Lee iktidarın kibri gözünü kör ettiği için subaylarından birinin tavsiyesine kulak vermemişti. Subay, “Peki, bunu yapabilirim” demişti. “Sorun orada kalmak.”

 

Oysa İsrail liderlerinin Amerikan iç savaşının en kanlı ve savaşın kaderini belirleyen çarpışmasının yaşandığı Temmuz 1863 tarihine dönmelerine de gerek yoktu. Tek yapmaları gereken şey Temmuz 2006'ya dönmek ve savaş sırasında sınırın ötesine gönderdikleri askerlerle ilgili haberleri okumaktı. Alastair Crooke ve Mark Perry, Temmuz Savaşı'yla ilgili yaptıkları analizde “İsrail ordusunun Güney Lübnan'da faaliyet yürüten özel birimleri, 18 Temmuz gibi erken bir tarihte (yani kara müdahalesinden önce) komutanlarına, Hizbullah birimlerinin İsrail'i tepeden gören ilk sırt hattındaki mevzilerini korumak için inatçı bir şekilde savaştığını bildiriyorlardı” diye anlatıyorlar.

 

20 Temmuz 2014'te Gazze'de olan şey, Golani Tugayları'nın sevkedildiği Marun el-Ras ve Bint Cubeyl muharebelerinden hiçbir şey öğrenmediklerini gösteriyor (belki de onlar bu tugayı yetişkinlerle savaşmaya göndermeden önce Filistinli çocukların gösterilerini dağıtmaya göndermelidir). Onlar Lübnan ve Filistin derslerinden hiçbir şey öğrenmemişler, bunu Amerikalılar da anladı. (Bkz: Hizbullah'ın Temmuz direnişi: mühendislik mucizesi, El Ahbar, 22 Temmuz 2013 [Arapça]).

 

Hizbullah ise, Temmuz Savaşı'nı inceleyen ABD askeri uzmanlarının belirttiği gibi, Vietnam'daki Dien Bien Phu muharebesinin derslerinden çok şey öğrendi, bunlara yaslandı ve bu dersleri parmak ısırtıcı yeni düzeylere taşıdı. Gazze'deki Direniş'in kahramanca performansından görülüyor ki, onlar da Vietnam ve Hizbullah deneyimlerinden dersler çıkarmışlar. Direniş'in düşman askerleriyle yakından çatışmaya girme biçimi, Viet Kong liderlerinin savaşçılarına verdikleri talimatları hatırlatıyor: “Amerikalılarla küçük birim eylemleri içinde savaşın. Onları kemer tokalarından tutmalısınız.”

 

Hizbullah ve daha ileride ona öykünerek özgürlükleri için savaşacak halklar için şanslı bir şekilde, muharebeyi parlak bir komutan yönetti ve öğrencilerine askeri bilim, strateji ve politika dersleri verdi ki, bu onları oldukça uzun süre meşgul edecektir. (Filistinlilerin siyasi performansı, Direniş'in askeri liderleri arasında bile, Direniş'in Gazze'de sahada sergilediği deha ve kahramanlık düzeyine henüz yükselmedi, bu ise bizi, başka bir fırsatın daha harcanması ihtimalinden ötürü kaygılandırıyor).

 

Ho Chi Minh ve Vo Nguyen Giap gibi Hasan Nasrallah da, zaferin sadece rakamlarla ilgili olmadığını biliyordu ve onlar gibi, sömürgecinin tolere edebileceği sınırlar olduğunu ve sömürgeleştirilmiş olanın kazanmak için, sömürgecilerden daha büyük bir bedel ödemesinin gerektiğini anlamıştı. Nasrallah, soylu bir amacın, uğruna fedakarlığa değer olduğunu biliyordu (Nasrallah'ın yaptığı gibi oğullarını ve kızlarını en öne koymayan bir Filistinli lidere güvenmeyin).  Daha önemlisi Nasrallah, yerel, bölgesel ve hatta uluslararası düzeyde, siyaset, kültür, sosyoloji, ekonomi ve askeri stratejiler alanında olanların içerimlerinin de kazanç-kayıp hesaplarında önemli faktörler olduğunu biliyordu.

 

Son kertede düşman, sebep olduğu devasa yıkıma ve çoğu sivil olmak üzere binlerce ölüme rağmen savaşı kaybetti. Hizbullah galip geldi, zira Direniş savaşçılarının sahadaki performansı ve liderinin mahirane siyasi performansı savaşın gidişatını, Alastair Crooke ve Mark Perry ile diğer uzmanların söylediği gibi “çatışma boyunca tatışmasız bir şekilde İsrail'in yanında yer alan ve çatışmayı sonlandırmayı reddeden Amerika Birleşik Devletleri için siyasi bir yenilgiye ve felakete” dönüştürdü ve bu “ABD'nin bölgedeki etkisi üzerinde kalıcı bir etki bıraktı.”

 

Gazze'deki kahramanların parmak ısırtan performansının İsrail'in statüsü ve gelecekteki varlğı için benzer bir sonuç getirmesini bekleyin. Yakında onların belgelerinde bunu okuyacağız.

 

 

Havan toplarıyla geçen 57 günde dünya nasıl değiştirilir?

 

“170 günlük çatışma, 57 günlük cehennem”.  Fransız filminin tanıtım sloganı, Küresel Güney'in Avrupa sömürgeciliğine karşı verdiği en destansı savaşlardan biri olan Dien Bien Phu savaşını işte böyle tanımlıyor. Bu 57 gün, Vietnam'daki yüz yıllık Fransız sömürgeciliğini söküp atmak ve Asya'daki Fransız emperyalist kampanyasına kalıcı bir son vermek için yeterli oldu. Birkaç yıl sonra bunu Cezayir izleyerek Fransız imparatorluğunu Afrika'dan da söküp attı.

 

Restleşme hazırlıkları 20 Kasım 1953'te başladı ve büyük gün olan 13 Mart 1954'e kadar birkaç ay sürdü. Eğer Roma'ya saldırmak için insanlardan, fillerden, atlardan oluşan dev bir ordu ile onların teçhizatlarını Alpler üzerinden Roma'ya taşıyan Kartacalı Hannibal'in olağanüstü askeri ve lojistik başarısı olmasaydı, muhtemelen Ho Chi Minh ve Vo Nguyen Giap'ın Dien Bien Phu savaşında yaptıkları askeri tarihteki en büyük lojistik başarı olacaktı.

 

Vietnamlılar, ana çatışma için yüzlerce ağır topçu silahlarını ve çok sayıda ekipmanı Asya'nın en sarp ve en zorlu yolları üzerinden sırtlarında taşıdı. Silah üstünlüğüne sahip olan Fransız topları ve savaş uçaklarının menzilinin ötesinde basit silahları için elleriyle hendekler ve istihkamlar kazdı.

 

Fransızlar, Kuzeybatı Vietnam'daki uzak bir bölge olan Dien Bien Phu'yu, Vietnamlı savaşçıları tuzağa düşürmek ve dev ateş güçlerini kullanarak onları yenilgiye uğratmak için kullanmak istedi. Ancak zaferin ve yenilginin anlamını gayet iyi bilen Vietnam liderliğinin dehası, tuzağı tarihe bütün zamanların en büyük askeri muharebelerinden biri olarak fırsata çevirebildi.  (Savaşı Ho Chi Minh ve Vo Nguyen Giap yerine Mahmud Abbas ve Saab Erekat'ın yönettiğini hayal edin; muhtemelen Fransa şimdiye kadar, Asya bir yana, Ay'ı bile sömürgeleştirirdi). Bu, tarihte bir sömürge halkın yürüttüğü halk direnişinin basit gerilla savaşından konvansiyonel orduya dönüştüğü ilk örnekti ve bu ordu yine tarihte ilk defa olarak, imparatorlukların en güçlüsünü yenilgiye uğratıp bölgenin ve yer kürenin siyasi haritasını yeniden şekillendirmeyi başardı.

 

Fransızların sıkça anlattığı efsaneye göre Ho Chi Minh, savaşın arefesinde teğmenleriyle yaptığı toplantıda şapkasını çıkardı, ters çevirdi ve komutanlarına şunu dedi: Dien Bien Phu bir pirinç kasesidir, Fransızlar dipte, biz kenarın etrafındayız ve onların çıkmasına izin vermeyeceğiz.

 

Ertesi gün olan 13 Mart 1954 günü Vo Nguyen Giap ateş emrini verdi. Sadece birkaç yıl önce ve Napoleon'ın Austerlitz savaşından beri dünyanın en güçlü ordularından biri olarak kabul edilen ordu mevzilerine sadece ilk gün dokuz bin havan topu ateşi atıldı. Çatışma 54 gün sürdü, ancak ilk top ateşiyle sonuçlanmıştı bile.

 

Bu büyük havan topları, yoksulların basit, ucuz ve üretilmesi kolay silahları, tepeden tırnağa pahalı savaş uçaklarlıyla silahlanmış en güçlü imparatorlukları söküp atabildi. Vietnamlılar özgürlükleri için, Fransız sömürgecilerinin Vietnam'ı yağmalamaya devam edebilmek için ödeyebileceği bedelden çok daha ağır bir bedel ödedi. Denklem basitti: Sömürgecilerin dayanabilecekleri sınırlar vardır ve sömürgenin yapması gereken tek şey, kazanmak için daha ağır bir bedel ödemektir.

 

Dien Bien Phu'da 2,293 Fransız askeri telef oldu ve 23 binden fazla Vietnamlı şehit oldu, ancak bu olay Fransızlar için Asya'daki kampanyalarının sona ermesine giden yolu döşeyen bir askeri ve siyasi felaket oldu ve dünyanın siyasi haritasını tamamen değiştirdi. Vietnamlılar devasa fedakarlıklar yapmak zorunda kalmalarına karşın galip geldi ve savaş 8 Mayıs 1954 günü, savaş sahasında olanların çetelesinin ölüm rakamlarının çok ötesinde olduğunu bilen Ho Chi Minh ve Giap'ın belirlediği koşullar altında sona erdi.

 

Bu savaşı daha da önemli kılan ve Vietnamlıların Dien Bien Phu'da ödediği olağanüstü bedelin arkasındaki diyalektiği izah eden şey, onların yalnızca Emperyal Fransız Ordusu'nun seçkinlerine ve paraşütçü birliklerine karşı değil, aynı zamanda dönemin yükselen imparatorluğu olan Amerika Birleşik Devletleri tarafından lojistik ve finansal açıdan desteklenen bir orduya karşı savaşıyor olmalarıydı. ABD, daha ileride Vietnam'ı bizzat işgal etmeden önce Fransızlara örneğin M24 tankları tedarik etmiş ve Dien Bien Phu'da Fransızlara yardım etmek üzere 1 milyar dolardan fazla para ödemişti.

 

Fakat aynı denklem Vietnam'ı işgal ettikleri zaman Amerikalılar için de geçerli oldu: Sömürgecilerin dayanabilecekleri sınırlar vardır ve sömürgenin yapması gereken tek şey, kazanmak için daha ağır bir bedel ödemektir. Vietnamlılar 1,3 milyondan fazla şehit verdi ve kazandı, Amerika Birleşik Devletleri ise kaybetti çünkü 55 bin askerden fazlasını kaybetmeye dayanamazdı. ABD'nin yenilgisi daha ileride uluslararası siyasetin şekillenmesinde de önemli bir faktör olacak, Immanuel Wallerstein'ı ABD'nin gerilemesinin başlangıcı olarak Vietnam yenilgisini göstermeye teşvik edecekti. Bir başka deyişle 1,3 milyon Vietnamlı şehit, sadece Vietnam'ın özgürleştirilmesinin değil, dünyanın değiştirilmesinin de bedeliydi.

 

   

Roketleri sevmeyi öğrenmek

 

16 Kasım 2012 tarihini aklınızda tutun. Çocuklarınız ve torunlarınız, o günü Arap-Siyonist çatışmasının tarihinde bir dönüm noktası olarak öğrenecek. O gün Direniş'in tarihte ilk defa Tel Aviv'i vurduğunu öğrenecekler. Bundan sonra herhangi bir çatışmanın ilk gününde Tel Aviv'in vurulması, olağanüstü bir olaydan ziyade, doğal ve beklenen bir olay olacaktı.

 

Onlar 16 Kasım 2012 tarihinde, büyük ve kahraman Gazze'de roketlerin bir silahtan daha fazlası haline geldiğini öğrenecekler. Roketler, tarihin ebesi olmuştur. Bir zamanlar bizim düşündüğümüz gibi Tel Aviv'in vurulmasının uzak bir rüya olduğu, yahut bir zamanlar düşmanın bunu kırmızı çizgi olarak gördüğü günler şimdi çok uzak gibi görünüyor.

 

Pek çok kişinin kirli siyasi sahalarda ihanet gerçekleştirdiği Gazze'de bu roketler, Filistin devriminin tarihinde, hatta belki de modern Arap tarihinde en büyük askeri-lojistik başarının başlığıydı. Bu roketler binlerce kilometre yol alıp sınırları, ülkeleri, hatta kıtaları aştıktan ve casuslar ve casus uyduları devre dışı bıraktıktan sonra Direniş, belirleyici ana hazırlık olarak onlar için siperler kazdı. 16 Kasım'da, vaadedilen gün nihayet geldiği zaman, Filistin toprağı gülümsedi ve Gazze toprağı bağrından bir Fecr-5 çıkardı. O gün gökyüzü alev aldı ve bizimle onlar arasındaki kaçınılmaz destansı muharebenin haberini verdi.

 

Bu harika roket, Gazze'nin kahramanları tarafından üretilen roketler ve Temmuz 2014'te onların izinden giden roketler, adeta bize gelecekten gelmiş bir tarih kitabı gibidir: Biz bu kitabı, şüphesiz Siyonist varlığın çöküşü ve Filistin'in özgürleşmesiyle bitecek olan ana savaşın ancak giriş kısmı olan şimdiki muharebeyi görmek için okuyoruz.

 

Tel Aviv'i vuran ilk rokette İsrai'in sonunu görmeyen, bir zamanlar bir Arap şehri olan bu şehirde çalan ilk sirende nehirden denize bütün Filistin'in özgürlüğünü görmeyen kördür. Gazze'nin rahminden doğan her roketin gövdesi üzerinde yaklaşan büyük savaşın gelecekteki tarihini, Arap Dien Bien Phu'nun Filistin'e gelişini okumayan, tarihin en basit derslerinden bihaberdir.

 

Gazze'ye ihanet etmiş, yahut onun halkına karşı komplo kurmuş olan herkes, pişman olacaktır. Biz, büyük ve kahraman Gazze'nin ve halkının sevdalısı olan insanlar, kaybedilen çocuklar ve siviller için duyduğumuz acının bizi sadece daha da azimli kıldığını ve bizi bu harika roketlere daha da sevdalı hale getirdiğini söylüyoruz.

 

Bu roketlerle konuşup, düşmanla gelecekteki kaçınılmaz muharebeyi nasıl hasretle beklediğimizi keşke söyleyebilseydik. Keşke düşmana bu roketlerin üzerinde şunların yazılı olduğu bir mektup gönderebilseydik: Sizinle savaşacağız – biz, çocuklarımız, torunlarımız ve gerekirse onların çocukları. Sizinle, Filistin'in son karışı geri kazanılıncaya kadar savaşacağız, ve bunu yapmayan her Arap haindir. Dünya ancak bundan sonra değişecektir.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com