İsrail – El Kaide ittifakı

İsrail – El Kaide ittifakı
"Çünkü eğer bu insani bir rolden ibaret olsaydı, İsrail hem çatışan her iki taraf askerlerini de tedavi ederdi, hem de şüpheli El-Kaide militanlarını tutuklardı. Fakat gerçekte olan ve bütün raporların üzerinde hemfikir olduğu ise, İsrail’in sadece El-Kaide militanlarının liderlik ettiği muhaliflere destek verdiği."

 

 

 

 

Asa Winstanley

 

 

GlobalResearch.ca

 

 

 

Ocak ayından bu yana, bu köşede dünyanın kesinlikle önemine nisbeten çok az haberi yapılan bir konuda yazarak adeta iğneyle kuyu kazıyorum: İsrail'in Suriye Savaşı'na dahli.

 

Golan Tepeleri'ndeki işgalci İsrail kuvvetlerinin, El-Kaide'nin Suriye şubesi olan Nusra Cephesi'yle ittifakı ana akım medyada neredeyse hiç dikkat çekmeyen bir konu olarak beliriyor. Bu ittifak, lojistik destek sağlamaktan, güneybatı Suriye'deki El Kaide mensubu savaşçıları silahlandırmaya uzanan geniş bir yelpazeye sahip.

 

Ocak ayında, Birleşmiş Milletler Barış Gücü raporlarını temel alarak, İsrail işgali atındaki Suriye ile Suriye muhalefetinin düzenli görüşmelerde bulunduklarını göstermiştim. Haziran ayında yayınlanan bir raporun tanıklığına göre ise, İsrailli askerler “Suriye muhalefetine iki partiden de fazla silah ve mühimmat” vermişler.   

 

BM Barışgücü'nün diğer raporlarını da göz önüne alırsak, buna benzer görüşmeler Kuneytra'nın (Golan tepesinde bulunan İsrail işgali altındaki kısım ile Suriye kontrolündeki bölge arasındaki stratejik alan) Nusra Cephesi'nin kontrolüne geçmesinin ardından da devam etmiş.

 

Mart ayında, İsrail Ordu sözcüsünün bahsettiğim ilişkileri doğruladığını yazmıştım. Yetkiliye göre, Al Kaide militanlarına tıbbi destek yoluyla lojistik destek yelpazeleri genişletildi. Wall Street Journal'a konuşan ismi açıklanmayan bir İsrailli askeri yetkili ise, “Biz onların kim olduklarını bilmiyoruz, onlar hakkında bir güvenlik soruşturması yapmıyoruz. Tedavileri tamamlandığında da, onları Suriye'ye, kendi yollarına gitmeleri için tekrar sınırın güvenlikli bir bölümüne bırakıyoruz,” şeklinde açıklamalarda bulundu.

 

Yıllardır İsrail basını tarafından üretilen raporlar, İsrail'in Suriye Savaşı'nda sivillere tıbbi destek verip tekrar onları hayata döndürerek tamamen “insani” bir rol üstlendiği propagandasını işliyorlardı. Fakat bunların artık sadece propagandadan ibaret olduğu belli oldu. Çünkü eğer bu insani bir rolden ibaret olsaydı, İsrail hem çatışan her iki taraf askerlerini de tedavi ederdi, hem de şüpheli El-Kaide militanlarını tutuklardı. Fakat gerçekte olan ve bütün raporların üzerinde hemfikir olduğu ise, İsrail'in sadece El-Kaide militanlarının liderlik ettiği muhaliflere destek verdiği. Propagandayı çürüten ve İsrail-El Kaide ittifakını ele veren asıl nokta ise, tedavilerinin ardından El Kaide militanlarının tutuklanmak şöyle dursun tekrar sınırın güvenli bir noktasına servis edilmeleri. Diğer yandan yaralı ele geçirilen bir Hamas, Hizbullah ya da İran savaşçısının yukarıda değindiğimiz İsrailli yetkilinin deyişiyle “kendi yollarına gitmeleri için” bırakılmaları bahis konusu dahi değil.

 

Her şeyin ötesinde, savaş süresince İsrail savaş uçakları, Suriye'deki Hizbullah hedefleri olduğunu ileri sürdürdükleri birçok noktayı vurdu. Eğer İsrail, El Kaide'ye cidden karşı olsaydı, El Kaide hedeflerini de vururdu. Fakat görünen o ki, İsrail, El Kaide'yi, Hizbullah ve İran'a tercih ediyor.

 

Nisan ayındaki yazımda, İsrail'in El Kaide ile olan ittifakını nasıl gizlemeye çabaladığını yazmıştım. Görünen o ki, birçokları için bahsi geçen “insani amaçlı yardım” propagandası artık pek de inandırıcı gelmemeye başlayınca, İsrail de konuyla ilgili elinden geldiğince az haber sızdırmaya gayret gösteriyor. İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'nde tutuklanan Suriyeli hükümet yanlısı aktivist Sedqi al-Maqet'in davası hakkındaki haberlere basın yasağı getirilmesi örneğinde görüldüğü gibi. Sedqi, Golan Tepeleri bölgesinde kaldığı süre boyunca kendi facebook hesabından bölgeyle ilgili, gördükleri ile ilgili yayınlar yapmış ve İsrail Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye topraklarındaki terörist aktiviteleri hakkındaki şahitliğini aktarmış. Bu videolardan Suriye Televizyonu'nun da yayınlandığı videolardan bir tanesi, kendisi aleyhine “casusluk” suçlamasıyla kullanılıyor.

 

Bu raporlardan sonra ise, İsrail-El Kaide bağlantısının varlığını tasdikleyen başka veriler de yayınlandı. Bunlardan en göze çarpanlardan biri de Washington Post'un deneyimli dış ilişkiler köşe yazarı ve eş-editörü David Ignatius'dan geldi. Bu ayın başlarında, “İsrail ve Ürdün'ün, Nusra Cephesi militanlarıyla sınır boylarında gizli görüşmelerde bulunduklarını” yazdı.

 

Bağlantıyı tasdikleyen ikinci yazı ise, popüler İsrail gazetesi Yediot Ahronot'un savaş muhabirlerinden Ron Ben Yishai'den geldi. Bu haberde yer alan videoda (İsrail Ordusu tarafından yayınlanma vizesi almış bir videoda), yüzü pek seçilemeyen bir Suriye muhalefeti mensubu (El Kaide militanı olması mümkün), ve her zamanki “insani amaçlar” propagandası ile İsrail ordusunun etik değerlerini öven söylemler yer alıyor.

 

Haber görüntülerinde, Yarbay Dr. Itzik Malka, Suriye'den İsrail'e 1600 yaralının geldiğini ve “çoğunluğunun kadın, çocuk, ve yaşlılardan” oluştuğunu söylüyor (vurgular benim). Bu da İsrail Ordusu tarafından, (çoğunluğunu El Kaidelilerin oluşturduğu) Suriyeli militanları tedavi ettiğinin dolaylı bir kabulü. Zaten Ben Yishai kendisi de bu haber görüntülerinin yer aldığı makalesinde “hemen her gün sınır çitlerini geçip tıbbi destek arayan Suriyeliler geliyorlar ve eğer hepsi değilse de bir çoğunu cihatçı İslam Devleti ve Nusra Cephesi militanları oluşturuyor,” diye yazıyor.

 

Eğer bunları, Batı'nın resmi “düşmanı” İran ya da Suriye Hükümeti yapsaydı, yani böylesi belgelerle onların El Kaide gibi bir terörist gruba destek verdikleri sabit olsaydı bu çok büyük bir skandal olarak yankılanırdı. Şimdi IŞİD'in şeytani ve barbarca işlerini her gün manşetlerde gördüğümüz gibi, bu büyük skandal da bir manşet bombardımanı ile duyurulurdu.

 

Fakat neden tüm bunlar ana akım medya tarafından görmezden geliniyor? Geçen ay, bu arap saçına dönmüş durumu biraz olsun çözmek istedim ve İsrail-El Kaide ittifakının ve özellikle son El Kaide hücumlarının, büyük Suriye Savaşı bağlamında nasıl okumamız gerektiğini tartıştım.

 

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Batı medyası İsrail'i destekliyor ve İsrail-El Kaide ittifakını açık eden böylesi bir skandalı haberleştirmeyi de uygun bulmuyor. Bu nokta Batı medyasının kronik bir temayülünü kavramak için önemli bir ipucu: Batı'nın (en yumuşatılmış ifadeyle) ahlaki olarak sorgulanabilir bölgesel aktörlerle işbirliği yapması ya hiç haberleştirilmiyor, ya önemsiz gibi gösteriliyor, ya da yine medya tarafından aktif olarak gizleniyor.

 

El Kaide güçlerinin “İslam Devleti”ne sahip olmalarıyla biten süreçte asıl suçlanmaları gerekenlerin ABD ve İngiltere olduğunu yakınlarda yazdım. Sonradan IŞİD diye bileceğimiz Irak El Kaidesi'nin Irak'ta yuvalanıp gelişecek bir alan bulabilmesinin asıl müsebbibi, işgal güçlerinin 2003 Irak İşgali'nden bu yana bilinçli bir şekilde sürdürdüğü mezhepçi böl ve yönet politikalarıdır.

 

Hatta tecrübeli araştırmacı gazeteci Nafeez Ahmed'in, gizliliği yeni kaldırılmış Pentagon raporlarını temel alarak, Batılı istihbarat örgütlerinin 2012'den bu yana “İslam Devleti”nin yükselişinden haberdar olduklarını ve hatta yükselmesini istediklerini kanıtladı.

 

ABD Savunma Bakanlığı Askeri İstihbaratı'nın raporuna göre “Doğu Suriye'de (Haseke ve Der Zor) ilan edilmiş ya da de facto bir Selefi Emirliği'nin kurulma ihtimali var, ve muhalefeti destekleyen dış güçlerin Suriye rejimini tecrit etmek için tam olarak bunu istiyorlar.” Bugün “İslam Devleti”nin ana karargahı kuzey ve doğu Suriye'de Der Zor etrafında hakimiyet altında bulundurduğu bölgelerden oluşuyor. Şehrin kendisi ise hala rejimle IŞİD arasında bir hakimiyet mücadelesine sahne oluyor.

 

Amerikalı muhafazakar bir grubun bilgi edinme hakkı çerçevesindeki isteklerine cevaben yayınlanan bir raporda, önceki paragrafta geçen “destekleyen dış güçler” ibaresinden niyetin “Batılı ülkeler, Körfez ülkeleri ve Türkiye” olduğu anlaşılıyor. Burada kullanılan “Batılı ülkeler” terimine büyük olasılıkla İsrail de dahil. Zaten büyük ihtimalle, böylesi gelişmeler üzerine edinilen istihbari bilgiler İsrail'le sürekli paylaşılıyor.

 

Dolayısıyla, Batı'nın Irak ve Suriye'de El Kaide tipi örgütlerle sürdürdüğü etik değerleri ikinci plana atan ilişkilerden haberdar olan İsrail, kendisinin de Suriye'de aktif olarak El Kaide ile ittifak kurmasının bir mahsuru olmadığını düşünmüş olmalı.

 

 

Asa Winstanley, The Electronic Intifada'nın yardımcı editörlerinden araştırmacı gazeteci.

 

 

www.medyasafak.net