İsrail El Kaide’nin Suriye koluna niçin ve nasıl kucak açtı?

İsrail  El Kaide’nin Suriye koluna niçin ve nasıl kucak açtı?
Siyonist rejimin El Nusra'ya verdiği desteği ve bu tercihinin nedenlerini ayrıntılarıyla ele alan önemli bir analiz....

 

 

 

Rania Khalek

 

 

Electronic Intifada

 

 

 

2014 yılındaki BM Genel Kurulu konuşmasında Benyamin Netanyahu, “militan İslam'la mücadele bölünmez bir bütündür” demişti.

 

İsrail başbakanının IŞİD ile Hamas'ı aynı kefeye koyma yönündeki kaba girişimlerinin, önemli bir hakikati gizlemesine izin verilmemelidir: İsrail, bunu yapmanın yerinde olduğunu düşündüğünde “militan İslam” güçlerine yardım etmektedir.

 

Yakın zamanlarda bu türden desteğin en dikkat çekici örneği, işgal altındaki  Golan Tepeleri'nde konuşlanmış BM barış gücünün de tanıklık ettiği üzere, İsrail'in El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra Cephesi'ne verdiği destek oldu.

 

İsrail'in El Kaide'yle olan gizli anlaşması, birkaç istisna dışında Amerikan medyası tarafından tamamen görmezden gelindi. Bu istisnalara örnek olarak  Wall Street Journal gazetesi Mart ayında, İsrail'in yaralı El Nusra savaşçılarını tedavi ettiğini ve ardından onları Hizbullah ve Suriye ordusuyla savaşmak üzere Golan'a geri gönderdiğini yazdı.

 

Öteki medya kuruluşları, meselenin etrafında dolandı.

 

Resmi kaynaklardan sıklıkla bilgi alan Washington Post gazetesi köşe yazarı David Ignatius, geçen ay laf arasında, “Ürdün ve İsrail'in sınırlarında El Nusra Cephesi üyeleriyle gizli temaslar kurduğundan” bahsetti, ancak bunu ayrıntılı olarak ele almadı.

 

Aralık ayında Vice News tarafından yayınlanan — ve İsrail askerlerinin yaralı Suriyeli muhalif savaşçıları bir İsrail hastanesine taşıdığı görülen — bir video haberinde anlatıcı, savaşçıların El Kaide ile bağlantılı olabileceğini kabul ediyor.

 

İsrail medyası, İsrail'in El Kaide'ye kucak açması konusunda birazcık daha açık oldu.  Ynet haber sitesi, İsrail ordu doktorlarının yaralı Suriyeli muhalif savaşçıları tedavi ettiğini gösteren görüntüler yayınladı ve “Bu kişilerin çoğunun, hatta belki hepsinin rakip cihadçı İslam Devleti ve El Nusra Cephesi gruplarından isyancılar olması muhtemeldir” diye belirtti.

 

Bu, dünyanın en kötü şöhretli ve aktif aşırıcı gruplarının üyelerinin savaşa geri gönderilmesinin hukukiliği konusunda soruları gündeme getiriyor, zira bu grup, İsrail'in en büyük destekçisi olan Amerika Birleşik Devletleri'nin on yıldan fazla zamandır sürdürdüğü küresel savaşında öncelikli bir hedef olageldi (Tabi hakkaniyetli olmak gerekirse ABD, düşmanlarını güçten düşürmek için El Kaide ve IŞİD'i desteklemeye yabancı da değildir.)

 

ABD Savunma Bakanlığı'nın bir sözcüsü, İsrail'in El Kaide ile olan görünür ittifakı konusunda Electronic Intifada sitesine yorum yapmayı reddetti. ABD Dışişleri Bakanlığı da yorum talebine yanıt vermedi.

 

Maddi yardım

 

İsrail'in komşuları, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'a göre 220 binden fazla insanın ölümüyle sonuçlanan bir savaştan kaçan milyonlarca yer değiştirmiş Suriyeli'yi emerken, İsrail hükümeti Suriye'de yaralananlara verdiği tıbbi desteği fedakarlık olarak resmetti. Fakat Wall Street Journal'da Mart ayında yayınlanan habere göre, İsrail tarafından tedavi edilen 1,500 kişinin yalnızca üçte biri kadın ve çocuk.

 

Geri kalanlar, İsralli yetkililerin taramadan geçirilmediğini ve muhtemelen El Nusra'dan olduğunu kabul ettiği savaşçılar.

 

Durum inkar edilemez hale gelince İsrail önce, savaşçıları tedavi ettiğini kabul etti, ancak bunların ılımlı savaşçılar olduğunu iddia etti.

 

Fakat geçen Ağustos ayında El Nusra'nın Golan Tepeleri'ndeki BM barış gücü askerlerini alıkoyması ve görev yerlerinden uzaklaştırması sonrasında bölgedeki muhalefet savaşçıları arasında El Nusra'nın hakim güç olduğu konusunda herhangi bir şüphe kalmadı.

 

O tarihten beri Ynet sitesi, El Nusra'nın El Kaide ile bağlantılarını örtbas etmeye yöneldi. İsmi açıklanmayan İsrailli yetkililerin açıklamalarına yer veren haber sitesi, El Nusra üyelerinin “kendilerine sunulan lojistik ve mali destekten yararlanmak için örgüte katılmış olan yerel sakinlerden ibaret” olduğunu iddia ediyor.

 

İsrail Savunma Bakanlığı'nın eski personel şefi Emekli Tümgeneral Michael Herzog, Wall Street Journal gazetesine, “Nusra, El Kaide'nin özgün bir versiyonu. Onlar, İslamcı olmayan ve cihadçı olmayan örgütlerle tek bir koalisyon içinde işbirliği yapmayı  başarıyorlar… Tamamen Suriye'deki savaşa odaklanmış durumdalar, bize odaklanmış değiller. Fakat Hizbullah, İran ve ötekiler güneye yöneldikleri zaman, bize odaklanıyorlar ” şeklinde konuştu.

 

İsrail askerlerinin, El Nusra hakimiyetindeki Suriyeli muhalefet savaşçılarına maddi yardım sağladığı da görüldü.

 

Golan Tepeleri'nde İsrail ve Suriye kuvvetleri arasındaki 1974 ateşkes hattını gözlemlemekten sorumlu barış gücü misyonu olan BM Barış Gözlem Gücü (UNDOF) tarafından, 2012 gibi erken bir tarihte, İsrail ile muhalefet savaşçıları arasında gerçekleşen onlarca etkileşim belgelendi.

 

BM'nin bu etkileşimi yakından izlemek için haklı sebepleri var.

 

Geçen yılın Ağustos ayında El Nusra, 43 BM barış gücü askerini alıkoydu ve teçhizatlarına el koydu; bu şekilde BM'nin, ateşkes hattının İsrail işgali altındaki tarafındaki pek çok askerini tahliye etmesine sebep oldu.

 

Geri çekilmeden beri üç ayda bir yayınlanan UNDOF raporları, İsrail'in bu silahlı gruplarla süregiden bir koordinasyon biçiminin olduğunu ortaya çıkarıyor.

 

Aralık 2014 raporuna göre UNDOF, 27 Ekim günü iki İsrail askerinin “teknik sınırı açtığını ve iki kişinin [Suriye] tarafından [İsrail] tarafına geçmesine izin verdiğini” gözlemledi. İsrail tarafına girdiği görülen çoğu savaşçının aksine bu kişiler yaralı değildi ve ziyaretlerinin amacı bir sır olarak kalmaya devam ediyor.  

 

Raporda UNDOF'un, silahlı muhalefet üyelerinin ateşkes hattı üzerinde İsrail ordusuyla “belli aralıklarla etkileşim kurduğunun gözlemlendiği” söyleniyor.

 

Mart ayında yayınlanan bir sonraki UNDOF raporu ise, BM güçlerinin, İsrail askerlerinin silahlı Suriye muhalefeti gruplarına maddi yardım teslim ettiğine tanık olduğunu belirtiyor.

 

Raporda, “20 Ocak akşamı, 54 no'lu gözlem mevkiinin kuzeyindeki bölgede UNDOF, [Suriye] tarafından [İsrail] tarafına iki kamyonun geçtiğini ve bu kamyonların IDF [İsrail ordusu] personeli tarafından karşılandığını gözlemledi. Kamyonlara, [Suriye] tarafına dönmeden önce çuvallar yüklenmişti” ifadelerine yer veriliyor.

 

UNDOF'un Haziran raporuna göre İsrail ve silahlı muhalefet grupları arasındaki koordinasyon, Mayıs ayına kadar devam etti.

 

İsrail bu etkileşimlerin niteliğini mümkün olduğunca bilinmez halde tutmaya kararlı gibi görünüyor. Bu, Golan Tepeleri'nin Dürzi sakinlerinden Sıdkı Makt'ın, pek çok kişiden daha iyi anladığı bir şey.

 

Makt Şubat ayında, İsrail ordusunun silahlı muhalefet gruplarıyla kurduğu etkileşimleri gösteren fotoğrafları ve videoları facebook sayfasında yayınladığı için İsrail istihbaratı tarafından gözaltına alındı. Makt, İsrail ordusunun El Nusra'yla olan ittifakını gösterdiğine inandığı karşılaşmaları belgelemeye özel bir ilgi gösteriyordu.  

 

Golan Tepeleri'ndeki İsrail işgaline karşı silahlı direnişe katıldığı için 37 yıl hapiste kaldıktan sonra 2012 yılında serbest bırakılan Makt, bir kez daha demir parmaklıklar arkasında. El Cezire'ye göre Makt, “casusluk, savaş zamanında düşmana yardım etmek ve yabancı bir ajanla temas kurmak” ile suçlanıyor.

 

İsrail, El Nusra'ya maddi yardım sağlamaya ve bunu ifşa edenleri cezalandırmaya ilave olarak hava saldırıları da düzenledi ve bunlar neredeyse, El Nusra'yla savaşan güçlere karşı düzenlenen hava saldırılarıyla sınırlı kaldı.

 

Örneğin 18 Ocak günü İsrail'in Kuneytra yakınlarında bir konvoya düzenlediği hava saldırısı sonucunda, altı Hizbullah üyesi ve bir İran Devrim Muhafızları üyesi general hayatını kaybetti.

 

UNDOF'a göre birkaç gün sonra, Golan Tepeleri'ne roketler indi. İsrail ordusu, ateşin kaynağı olduğu söylenen bir lokasyona top ateşi açarak misilleme yaptı.

 

Ancak Suriye ordusundan bir yetkili, BM'ye, roketleri ateşleyenlerin “teröristler” olduğunu ve Suriye ordusunun onların mevzilerini hedef almayı planladığını söyledi. BM bu mesajı İsrail ordusuna iletti, İsrail ordusunu yanıtı ise Suriye ordusuna ait iki topçu mevziine hava saldırısı düzenlenmesi oldu.

 

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suriye'de bazı kişilerin şu espriyi yaptığını söylemişti: “El Kaide'nin hava kuvvetlerinin olmadığını nasıl söylersiniz? İsrail hava kuvvetleri var ya.”

 

Her ne kadar, şehirleri ve kasabaları yıkıp milyonlarca kişinin evlerini terk etmesine sebep olan bombardımanlar da dahil olmak üzere Esad'ın politikaları kaosa ve aşırıcı grupların bazı bölgelere akın etmesini sağlayan boşluğa katkı yapmışsa da, İsrail'in bu gruplar adına giriştiği eylemler, Esad'ın iddiasına inandırıcılık kazandırıyor.

 

IŞİD'in yüreklendirilmesi

 

Emekli İsrailli general Amos Yadlin, İsrail'in El Nusra'yla ortaklığına dair açık yürekli bir izahat getirdi.

 

Wall Street Journal gazetesine, “Hizbullah ve İran'ın İsrail'in karşısındaki baş tehdit olduğuna, kendileri de düşman olan radikal Sünni İslamcılardan çok daha büyük tehdit olduğuna şüphe yoktur” şeklinde konuşan Yadlin, gerekçelerini şöyle açıkladı: “Golan sınırının üçte ikisi ila yüzde 90'ı arasındaki bir bölgeyi kontrol eden bu Sünni unsurlar İsrail'e saldırmıyor. Bu, esas düşmanlarının kim olduğunu anladıklarını düşünmeniz için bir temel oluşturuyor – bu düşman İsrail olmasa gerek.”

 

Beşar Esad rejimiyle yan yana hareket eden Hizbullah, İran desteğiyle Golan Tepeleri'nde El-Nusra'ya karşı savaşıyor. Hizbullah'ın artan kapasitesi ve İsrail saldırısına karşı savunma iradesini ortaya koymuş olması sebebiyle İsrail, öyle görünüyor ki kuzey cephesinde El Kaide'yi tercih ediyor ve Suriye'nin yıkılmasını, Hizbullah'ın Suriye'deki kaynaklarını kurutarak Güney Lübnan'da onu güçten düşürme fırsatı olarak görüyor.

 

Bu, İsrail'in Esad'ın düşmesini istediği anlamına gelmez. Aksine İsrail, kendisine karşı birleşemeyecek şekilde birbiriyle savaşmakla meşgul olan, küçük mezhepsel toprak parçalarına ayrılmış bir bölgeyi tercih ediyor.  İşte bu sebeple İsrail Genelkurmay Başkanı Yair Golan kısa süre önce, İsrail'in kuzey sınırındaki koşulların “hiç olmadığı kadar iyi” olduğunu söyleyerek  sevincini ifade etti.

 

Jerusalem Post gazetesinin güvenlik muhabiri Yossi Melman, Golan'dan söz ederken, Suriye'nin kaos ve parçalanmaya sürüklenmesini İsrail için stratejik bir yükseliş olarak betimledi.

 

Eski İsrail başbakanı Ariel Şaron'un oğlu Gilad Şaron ise daha da ileri giderek, IŞİD'in Suriye'yi ele geçirmesinin, İsrail'in Golan Tepeleri'ni daimi olarak elde etmesinin yolunu açacağını savundu.

 

Şaron geçen ay, IŞİD'in Suriye'yi ele geçirmesi halinde “İsrail'in Golan Tepeleri'ni geri vermesi için hiçbir uluslararası baskı olmayacaktır ve bu çok iyi bir şeydir. Golan ebediyen İsrail'in önemli bir parçası olarak kalacaktır” diye yazdı. Gilad Şaron, yan kapısındaki muzaffer bir IŞİD'i yenilgiye uğratma konusunda İsrail'in sözde IŞİD karşıtı Batı koalisyonuna güvenebileceğini, bu koalisyonun İsrail'in kılını kıpırdatmadan yeni ilhak ettiği toprakların tadını çıkarmasını sağlayacağını ekledi.

 

Şaron, “İsrail, sınırımızda İslam Devleti fanatiklerinin varlığını sevinçle karşılamak zorunda değildir, fakat bu, İran rejiminin Lübnanlı vekil gücü Hizbullah'ın oradaki varlığından kesinlikle daha kötü değildir, hatta belki de daha iyidir” diye yazdı.

 

İsrail eğitim bakanı ve aşırı milliyetçi Habeyit Hayehudi (Yahudi Evi) partisi lideri Naftali Bennett, Şaron'un tavsiyesini izliyor gibi görünüyor.

 

Bu ay, İsrail'in siyasi takvimindeki önemli olaylardan olan Herzliya konferansında konuşan Bennett, İsrail'in IŞİD'in genişlemesi tehdidini, dünya çapındaki hükümetleri Golan Tepeleri ilhakını kabul etmeye zorlamak için gündeme getirmesi çağrısında bulundu.

 

“Golan'ı kime vermemizi istiyorlar? Esad'a mı? Açıktır ki, eğer dünyayı dinlemiş olsaydık bugün Golan'ı kaybetmiş olacaktık ve IŞİD Celile Denizi'nde yüzüyor olacaktı. Bu kadar ikiyüzlülük yeter” diye konuşan Bennett, önümüzdeki beş yıl içinde Golan'daki İsrailli yerleşimcilerin sayısının 20 binden 100 bine çıkarılmasını istedi.

 

O halde Suriye'de El Kaide'ye verilen destek, İsrail'in perspektifinden en az iki amaca hizmet ediyor: en çok korktuğu düşmanın – Hizbullah'ın – gücünü kırmak ve Golan Tepeleri'ndeki işgalini sağlamlaştırmak.

 

Kaos ve kan ekmeye ilave olarak, İsrail'in Makyavelci gündemlerinin amaçlarına ulaşma düzeyi – on yıllar boyunca Lübnan'a karışmasının gösterdiği gibi – zayıf olagelmiştir.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net