Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (8)

Dr. İsam el-İmad: Selefiliğe 100 soru (8)
"Öyleyse, bu toprak üzerine secde etme konusu, Ehl-i Sünnet kitaplarında mevcut olan kanıtlanmış bir meseledir. Gerçek şu ki, Şia kardeşlerimizin toprağa secde etmesi, kanıtlanmış ve sorgulanmaya ihtiyacı olmayan bir iştir."

 

 

Nasrtv.com

 

 

1968'de Yemen'de dünyaya gelen İsam el-İmad, Suudi Arabistan üniversitelerinde tahsil görmüş ve Bin Baz gibi önde gelen Selefi ulemasından ders almış bir Vahhabi âlimi iken, Şia ile tanışmasının ardından bu mezhebe geçmişti. 1989 yılından beri Kum'da tahsilini sürdüren Dr. İsam el-İmad pek çok kitap kaleme almış önemli bir muhakkiktir.

 

Medya Şafak olarak, Nasr TV'de yayınlanmış olan "Selefiliğe 100 Soru" programlarının tam çevirisini sırayla sunuyoruz.

 

 

 

27. mesele: Sakladıkları gerçek iyice açığa çıktı!

 

Vehhabi olduğum günlere dair hatırımda kalan önemli bir mevzu daha var. Dünyanın her yerinden  Vehhabi âlimler bir araya geliyor ve Fatıma (a.s.) ve Ebubekir'in arasındaki husumet konusu ile nasıl mücadele edeceklerini konuşuyorlardı. Zira bu husumet, Vehhabilerin evlatlarını kaybettikleri (mezhebi terk etmelerine sebep olan) bir mevzu halini almaya başlamıştı. Öyle ki, Vehhabiler bazı teravih namazları sonrasında, Ebubekir ve Fatıma (a.s.) arasında geçenleri zikrediyordu. Bu sohbetlerin akabinde pek çok Vehhabi, Şia mezhebine yönelmiştir.

 

Durum karşısında bir araya gelerek çözüm yolları araştıran Vehhabi âlimler, Fatıma (a.s.) ve Ebubekir arasında geçenleri şeffaf bir şekilde açıklama kararı aldılar. Nitekim bu olayın kendi deyişleri ile "Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatten -kastettikleri Selefilerdir sadece- duyulmasının, Rafızi uydu ve internet kanallarından duyulmasından daha iyi olduğu" düşünüldü. Ardından Fatıma (a.s.) ve Ebubekir arasında geçenlerin, Ebubekir lehine meylettirildiği açıklamalarla doldurulan kasetler dağıtılmaya başlandı. Ancak Vehhabiler, beklediklerinin aksi yönünde bir netice ile karşı karşıya kaldılar.

 

Dağıtılan kasetlerin sonucunda yüzlerce kişi Şii oldu. Amaçlarının geri tepmesine neden olan kasetleri toplamak istediler, ancak bir problem ile daha karşılaştılar. Fatıma (a.s.) ve Ebubekir hadisesi, Vehhabi âlimler, tarihçiler ve kadınlar dahil halkın büyük kesimi tarafından öğrenilmişti artık. İbn Teymiyye'nin dönemindeki gibi konu örtbas edilemedi.

 

Vehhabi alimler ne yapacaklarını bilemediler. Hadiseyi halka açıkladıklarında, insanlar Şia mezhebine yöneliyordu, sakladıklarında ise insanlar yine Şia mezhebine meylediyordu. Vehhabi alimlerine bakış açılarını yenilemeleri gerektiğini söylemem gerekiyor. Yüce Allah'a yemin olsun ki, sizin evlatlarınız, torunlarınız ve onların çocukları Şia mezhebine yönelecek. Muhammed bin Abdullah'ın (s.a.a.) kızı Hz. Fatıma'ya (a.s.) saygı duyacaklar. Hz. Fatıma'nın anlatıldığı gibi biri olmadığını, aklının ve dininin noksan olmadığını öğrenecekler.

 

Sizin anlattığınızın aksine, bilakis Fatıma (a.s.) Ebubekir'in karşısında durdu, çünkü bu Yüce Allah'ın ve Rasulünün (s.a.a.) emrinin gereği idi. Fatıma'nın kıyamı, emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker idi (İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak). Fatıma'nın (a.s.) Ebubekir'e karşı kıyamı, İmam Hüseyin'in (a.s.) Yezid'e karşı kıyamından küçük görülemez. Ben burada tabiî ki Yezid ile Ebubekir'i karşılaştırmıyorum, bundan Allah'a sığınırım, ikisinin arasında elbette büyük fark vardır. Ancak Fatıma'nın (a.s) kıyamı, İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı ile aynıdır. Çünkü Fatıma babasının, Hüseyin ise de dedesinin dinini yaşatmak için otoriteye karşı çıktı. Bu karşı çıkış, emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker kıyamıdır.

 

İşte bundan dolayı siz (Vehhabiler) İmam Hüseyin'in (a.s.) kıyamının doğru bir çıkış olduğunu kabul etmiyor ve Yezid'in haklı olduğunu savunuyorsunuz. Hz. Fatıma'nın da Ebubekir karşısında doğru bir çıkış yaptığını kabul etmiyorsunuz. Hüseyin'in kıyamını daha iyi okuyup bakış açınızı yenilerseniz, Fatıma'nın kıyamını da daha iyi anlayacaksınız.

 

 

28. mesele: Hz. Fatıma'nın evine saldırılmasına hangi grup razı oldu?

 

Ebubekir ve Fatıma (a.s.) arasında yaşananlar, gerçekten mühim ve çok büyük bir meseledir. Çok teessüf ediyoruz ki Vahhabi metodu bu olayları bize sığ bir açıklama ile öğretti. Örneğin, Ümmü'l-Müminin Aişe ve Ebubekir ile İmam Ali ve Fatıma (a.s.) arasında yaşananların, Rasulullah'ın (s.a.a.) çok eşli olmasından kaynaklandığını düşünüyorduk. Hz. Fatıma'nın annesi Hatice'nin (a.s.), Aişe için bir rakip olduğundan ve kadınların doğası gereği üzerlerine evlenildiğinde bunun problemler doğuracağını düşünüyorduk. Hz. Aişe ve Hz. Fatıma (a.s.) arasında yaşananların tamamıyla kadınsal meseleler olduğunu savunuyorduk.

 

Vehhabi kardeşlerime hatırlatmak istediğim bir nokta var. Kutub-i Sitte'de yer alan Sahih-i Buhari'de ve diğer yerlerde Hz. Aişe'nin şu sözleri naklediliyor: "Biz Rasulullah'ın (s.a.a) zamanında, onun kadınları olarak iki guruptuk. Hatice ve Ümmü Seleme'nin grubu ile Aişe ve Hafsa'nın grubu olarak ayrılmıştık." Bu sözler, bize Peygamber (s.a.a) eşlerinden bir grubun, Sakife'de seçilen halifenin tarafında olduğunu, diğer grubun ise Muhammed bin Abdullah'ın (s.a.a.) kızı Fatıma'nın (a.s.) yanında olduğunu gösteriyor.

 

Bu noktada mesele Hz. Fatıma'nın evine düzenlenen saldırıya bağlanıyor. Aişe, Hz. Fatıma'nın evine saldırılmasını destekleyenlerdendi. Hz. Ümmü Seleme ise, saldırıya karşı çıkanlar arasındaydı. Öyleyse bu konu, Vehhabilik yolunun göstermeye çalıştığı gibi, kadınlar arasındaki bir çekişme meselesi değildir. Hz. Hüseyin'in şehadeti, Cemel Savaşı, Hz. Fatıma Zehra'nın evine saldırılması, tüm bunlar Hatice'nin hizbi ve Aişe'nin hizbi arasındaki mücadeledir. Bu olayı kadın çekişmesi gibi göstermek, gerçeği gizleyerek insanları aldatmaktır.

 

Ne var ki, artık aldatma devri kapandı. Yaşadığımız çağda, tarihî gerçekleri inkar ve tahrif etmek artık mümkün değil. İnternetin hayata girmesi ile küreselleşen dünyada, insanlar bilinç ve basiret sahibi bireyler olarak, tarihi gerçekleri tahrife ve sahteciliğe izin vermiyorlar.

 

 

29. mesele: Ehl-i Sünnet kitapları toprağa secde etmeyi sahih saymaktadır

 

Vehhabi dünyasında büyük yaygara koparılan, önemli bir mesele de Şii kardeşlerin toprağa secde etmesi konusudur. Bu konu, Vehhabi olduğum günlerde beni de etkisi altında bırakmıştı. Ancak hakiki bir Müslüman'ın yapması gereken şey, meseleleri hadis kitaplarından araştırmak olmalıdır. Vehhabi kardeşlerimden, hadis kitaplarını incelemelerini rica ediyorum. Bunu yaptıklarında, şu hadis-i şerif ile karşılaşacaklar: “Yeryüzü bana secde mahalli ve temizleyici kılındı.”

 

Rasulullah (s.a.a.) bu hadiste, su bulunmadığı yerde toprak ile teyemmüm yoluyla insanın temizlendiğini  açıklıyor. Yeryüzünün bize secde edilen bir mescit kılındığını haber veren Rasulullah (s.a.a.) secde yerimizin de (toprak) teyemmüm gibi aynı şekilde temiz olduğunu bildiriyor. Bu sarih (açık) hadis, zaruret halinde toprağın temizleyici olduğunu bize anlatıyor.

 

Ehl-i Sünnet kitaplarında, konu ile ilintili farklı sarih hadisler de mevcut. Rasulullah (s.a.a.) şiddetli sıcakların olduğu bir gün mescide girdi. O dönemde mescitler şimdiki gibi halı ve kilimlerle döşeli değildi. O sırada mescitte namaz kılan Bilal, sıcak yüzünden secde ederken gömleğinin kolunu alnı ile yerin arasına koyuyordu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.a.) ona dedi ki, "Allah için yüzünü toprağa koy ey Bilal." Bunun açıklaması şudur: "Ey Bilal, alnın ile toprak arasını ayıracak bir şey koyma."

 

Konu hakkında aynı şekilde başka rivayetler de bulunuyor. "Biz gemi ile yolculuk ederken, yanımıza bir parça kerpiç alırdık."

 

"Kerpiç" Arap dilinde su ile karışmış çamurun, güneşte kurutulması ile elde edilen toprağa denir. Yani aynı toprak hükmündedir. Öyleyse, bu mühre secde etme konusu, Ehl-i Sünnet kitaplarında mevcut olan kanıtlanmış bir meseledir. Gerçek şu ki, Şia kardeşlerimizin toprağa secde etmesi, kanıtlanmış ve sorgulanmaya ihtiyacı olmayan bir iştir.

 

Günümüzde artık camilerde toprak zemin üzerinde namaz kılmak mümkün değil. Bunun yerine halılar örtülmüş durumda. Peki Şiiler ne yapıyor? Sahabenin bulduğu çözüm yoluna giderek toprak parçası kullanıyorlar. Güneş altında çamuru kurutarak elde ettikleri toprak parçası olan mühürleri, mescitlerinde alınlarının altına koyarak üzerine secde etmek için kullanıyorlar. Öyleyse, bu konu niçin gürültü koparıyor? Ben Vehhabi kardeşlerimden, medya yoluyla duyurulmuş bilgilerden uzaklaşarak, meseleleri ilmî bir yaklaşım ile çözmelerini ve zayıflatıcı propagandalara meydan vermemelerini istiyorum.

 

 

Devam edecek...

 

 

Çev: Merve Soydaş Gök

 

 

www.medyasafak.net