İran, parlak bir şekilde Suudi ekonomisini çökertmiş görünüyor – hem de hiçbir şey yapmadan

İran, parlak bir şekilde Suudi ekonomisini çökertmiş görünüyor – hem de hiçbir şey yapmadan
Bu ise Suudi Arabistan’ı sinirlendirdi ve onları, ufukta bir sonu görünmeyen bir çatışmaya çekti (Amerika’nın 1980’lerde Sovyet İmparatorluğu’nu, ordusunu yaklaşık 10 yıl sürecek bir savaş için Afganistan’a çekmek yoluyla çökertme yönündeki örtülü stratejisini düşünün).

 

 

 

Darius Shahtahmasebi

 

 

Anti Media

 

 

 

Suudi Arabistan, Yemen üzerindeki acımasız bombardımanına Mart 2015'te, Yemen'in devrik ve saklanmış devlet başkanı Abdu Rabbu Mansur Hadi'nin talebi üzerine başladı. ABD ve Birleşik Krallık'ın yoğun bir şekilde desteklediği Suudiler öncülüğündeki koalisyonun binlerce sivili öldürdüğü ve bir milyondan fazlasının yer değiştirmesine sebep olduğu aktarılıyor.

 

Suudi Arabistan'ın gaddar hava saldırılarının hedefi, (siviller hedef alınmadığı zaman) Yemen'in eski lideri, 2012'de iktidarı kaybetmiş olan Ali Abdullah Salih'in yanında savaşan Husiler. Salih halen Yemen silahlı kuvvetlerinin önemli bir bölümünün sadakatini elinde tutuyor ve bu durum ayaklanmaya, organik denebilecek bir bileşen kazandırıyor. Örneğin daha birkaç gün önce yüz binlerce Salih destekçisi, Yemen'in başkenti Sana'da yürüyüş düzenledi.

 

Suudiler öncülüğündeki kampanyanın başlamasından bu yana geçen iki yılı aşkın sürenin sonunda Suudi Arabistan, askeri bir zafer kazanmanın epey uzağında. Bloomberg'in bu yılın başında belirttiği gibi:

 

“Suudi Arabistan Yemen'deki düşmanlarından daha iyi silahlara sahip ve bu en zengin Arap ülkelerinden biriyle en yoksul olanını karşı karşıya getiren bir savaşta şaşırtıcı değil.  Buna rağmen Suudiler kendi iradelerini kabul ettirmek için hâlâ çabalıyor.” [vurgu biz ait]

 

Peki, bu müdahalenin petrol zengini krallık için maliyeti nedir?

 

Bloomberg'e göre, bir Suudi Arabistan uzmanı ve Singapur'daki Nanyang Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan James Dorsey, “Savaş, ekonomilerinin yeniden yapılandırılmasına ve çeşitlendirilmesine finansman sağlamaya odaklanmaları gereken bir dönemde onlara finansal açıdan ciddi bir maliyet getiriyor” şeklinde konuştu.

 

Al-Monitor, geçen yılın başlarında şu ilave izahatlarda bulunmuştu:

 

“Suudi Arabistan bir savaşa, özelikle de bitme ihtimali düşük olan ve dev maliyetler getiren bir savaşa öncülük ettiğinden, 2015 yılında, Körfez Savaşı sonrası dönemden beri en yüksek bütçe açığı olan yaklaşık 100 milyar dolarlık bütçe açığı (GSYİH'sinin %15'i) seviyesine ulaştı ve 2016 için açığı kapama amaçlı en yüksek bütçeyi ayırdı (GSYİH'nin %13.5'i).”

 

Çatışmanın başlangıcında Reuters, savaşın Suudi Arabistan'a aylık yaklaşık 175 milyon dolara mal olacağını öngörüyordu. Gerçekte, savaşın birinci yılının sonu itibariyle Krallık, savaşı sürdürebilmek için savunma harcamalarını 5,3 milyar dolar artırmak zorunda kalmıştı. 2016 sonunda ise Suudi Arabistan, bir sonraki yıl için savunma harcamalarını yüzde 6,7 oranında artırmayı planladığını duyurdu ve toplam bütçesini 50,8 milyar dolar seviyesine getirdi.

 

ABD ve Birleşik Krallık, kitle suçlarını işleyebilmesi Suudi Arabistan'a sonu gelmez silah sevkiyatı yapmaktan epey mutluysa da, Suudi Arabistan bu silahların ödemesini yapmak için epey çabalıyor. Brookings Institute'ün izah ettiği gibi:

 

“Dahası düşük petrol fiyatları ve Yemen'deki iki yılı aşan savaş nedeniyle Suudilerin 110 milyar dolarlık anlaşmanın ödemesini yapabilmesi muhtemel değildir. Başkan Obama krallığa sekiz yılda 112 milyar dolarlık silah sattı ve bunların çoğu 2012'te dönemin Savunma Bakanı Bob Gates'in pazarlık ettiği tek ve dev bir anlaşma dâhilindeydi. Gates bu anlaşmanın Kongre'de onaylanması için, İsraillilere telafi sunmak ve onların Arap komşuları üzerindeki nitel üstünlüğünü korumak amacıyla İsrail'le de bir anlaşma pazarlığı yaptı. Petrol fiyatlarının düşmesiyle beraber Suudiler, o zamandan beri ödemelerini yapabilmek için çaba sarf ediyor.” [vurgular biz ait]

 

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde sızdırılmış e-postalar Suudi Arabistan'ın veliaht prensi Muhammed Bin Selman'ın şimdiden, aslında baş kışkırtıcısının kendisi olduğu çatışmadan tamamen çıkmak istediğini gösteriyor.

 

Peki, Suudi Arabistan Krallığı'nın bunca para ve sivil yaşamını feda etme kararına yol açan öncelikli olarak neydi?

 

İran. Suudi Arabistan Husi hareketini İran'ın bir vekil gücü olarak görüyor ve bir İran müttefikinin doğrudan kendi sınırı üzerine yerleşmesini engellemek için her şeyi göze alıyor.  

 

Suudi Arabistan bakımından sorun, İran'ın Yemen'e müdahil olma durumunun büyük ölçüde abartılmış olmasıdır. Bu konu hakkındaki bir yanlış bilgiler sağanağının ardından Washington Post geçen yıl şunlar kabul etmişti:

 

“Evet, [yazarın] Chatham House dergisi International Affairs'in Mayıs 2016 sayısında yer alan bir makalede söylediği gibi, Tahran'ın Husilere verdiği destek sınırlıdır ve Yemen'deki nüfuzu marjinal düzeydedir. Husilerin İran'ın vekil gücü olduğunu ileri sürmek yalın bir şekilde isabetsiz olacaktır.” [vurgular biz ait]

 

Bu daha sonra, bu yılın Ocak ayında BM uzmanları tarafından da doğrulandı. Öncelikli olarak Suudi Arabistan'ın suç teşkil eden davranışları hakkında ikazda bulunan uzmanlar, daha sonra şunları ifade etti:

 

“Her ne kadar Husi veya Salih güçlerine sağlanan güdümlü tanksavar silahlarının İran yapımı olduğuna dair göstergeler bulunsa da, heyet, İran İslam Cumhuriyeti hükümetinden doğrudan ve büyük çaplı silah sevkiyatı geldiğini doğrulayacak yeterli kanıt görmemiştir.” [vurgular bize ait]

 

İran yapımı silahlar Yemen'e Somali üzerinden giriyor gibi görünüyor, ancak bu, büyük çaplı İran müdahalesinin pek de somut bir kanıtı sayılmaz.

 

İran'ın Husi isyancılara verdiği “hayati önemdeki desteği” göstermeye çalışan raporlar bile açıkça, İran'a karşı yöneltilen özgün iddiaların teyit edilemediğini ifade ediyor. Bu hiçbir şekilde İran'ı aklama meselesi değil – bu yalnızca bir kanıt sorunu. Yemen'deki büyük çaplı İran müdahalesinin kanıtı nerede ve bu nereden geliyor?

 

Suudi Arabistan'ın savunma harcamalarıyla karşılaştırıldığında İran'ın askeri bütçesi çok daha düşüktür (ancak 15 milyar dolar seviyesinde). ABD Savunma Bakanlığı'nın İran hakkındaki yıllık değerlendirmesine göre:

 

“İran'ın askeri doktrini savunma amaçlıdır. Bir saldırıyı caydırmak, bir ilk saldırıdan sonra hayatta kalmak, bir saldırgana karşı misilleme yapmak ve çatışmalara diplomatik bir çözüm getirilmesini zorlamak, bu esnada da kendi çekirdek çıkarlarını zora düşürecek her türlü tavizden kaçınmak üzere tasarlanmıştır.”  

 

İster kasıtlı yapılmış olsun isterse Yemen için genel bir strateji olmasın, İran yalnızca, liderleriyle görüşmek ve diplomatik destek sağlamak yoluyla, Husi isyancıları destekliyor gibi görünmek zorundaydı. Bu ise Suudi Arabistan'ı sinirlendirdi ve onları, ufukta bir sonu görünmeyen bir çatışmaya çekti (Amerika'nın 1980'lerde Sovyet İmparatorluğu'nu, ordusunu yaklaşık 10 yıl sürecek bir savaş için Afganistan'a çekmek yoluyla çökertme yönündeki örtülü stratejisini düşünün). İran gerçekten de Husilere silah göndermek istese bile,  bu silahları Suudilerin getirdiği ablukadan nasıl geçirebileceğini kimse açıklayamaz gibi görünüyor.

 

Gerçekte İran bu çatışmaya çok az para harcadı ve kendi askeri personelini buraya taşımadı. Suudi Arabistan ise birliklerini götürdüğü (ve yitirdiği) gibi, krallığın potansiyel bir ekonomik çöküşe doğru gittiği de ileri sürülebilir.

 

 

www.medyasafak.net