TV Savaşları: Lübnan Hükümeti “Anayurt”a Karşı Hukuki Yollar Arıyor

TV Savaşları: Lübnan Hükümeti “Anayurt”a Karşı Hukuki Yollar Arıyor
“Homeland” (“Anayurt”) isimli Amerikan TV şovunu daha bir ay önce değerlendirmiştik. Bu şov, Başkan Obama çok sevdiğini söylediğinde haber olmuştu. “Homeland”in Tel Aviv’de çekilen ve geçen hafta yayınlanan bölümü, Lübnan’ı silahlı insanların kol gezdiği, kanunsuz, ilkel derecede barbar bir ülke olarak gösteriyordu.
TV savaşları: Lübnan hükümeti “Anayurt”a karşı hukuki eylem yolları arıyor

Gordon Duff
 


Press TV

 

Homeland” (“Anayurt”) isimli Amerikan TV şovunu daha bir ay önce değerlendirmiştik. Bu şov, Başkan Obama çok sevdiğini söylediğinde haber olmuştu. “Homeland”in Tel Aviv’de çekilen ve geçen hafta yayınlanan bölümü, Lübnan’ı silahlı insanların kol gezdiği, kanunsuz, ilkel derecede barbar bir ülke olarak gösteriyordu.

Tuhaf bir tesadüf sonucunda, “Homeland”’in sahnelerinin çekildiği, Beyrut’un tipik barışçıl bir Hristiyan mahallesinde, İsrailli Mossad teşkilatının sembol silahı olan bir araç bombalaması gerçekleşti.  

Cuma günü Beyrut’ta, 2010’da Mısır’ın İskenderiye şehrindeki bir kilisede gerçekleşen ve İsrail ajanlarına atfedilen bombalamayla önemli ölçüde paralellikler gösteren bir bombalama gerçekleşti. Bu patlama, aralarında, fazlasıyla tartışmalı olan eski Başbakan Refik Hariri suikastını araştıran başlıca kişi olan Vissam el Hasan’ın da bulunduğu sekiz kişinin ölümüne neden oldu. 

Hiçbir cinayet Lübnan’daki mezhep ayrışmalarını bu kadar körükleyemezdi, hiçbir cinayet bu kadar şaibeli olamazdı ve hiçbir şiddet eylemi bir İsrail-Amerikan televizyonu tarafından bu kadar isabetli bir şekilde öngörülemezdi.

Homeland” adeta bir bilmece gibi. Şu andaki tartışma, “saldırının yeri” ile ilgili. Lübnanlı yetkililer, İsrailli aktörlerin kullanılmasının, Tel Aviv lokasyonlarının ve Lübnan’daki hayata dair bütünüyle yanlış ve karalama amaçlı tasvirlerin kasıtlı bir saldırı ve aşağılama olduğu kanaatinde.

Diğer taraftan İsrail, “ülkelerinin güzelliklerinin”, “Arap görünümü” verilmesi nedeniyle saldırıya uğradığını iddia ediyor ve Amerika’nın İslam’la savaşına destek olarak yapılan dış yardımlar ve dev silah anlaşmalarıyla zenginleşmiş Tel Aviv’in yeni binalarından ve modern tuzaklardan söz etmiyor. 

Ne Tel Aviv’in üzerine kurulduğu topraklara ve etrafındaki bölgelere sahip olan dört milyon Filistinliden bahsediliyor ne de Gazze’de hapishane koşullarında yaşayan 800,000 kişiden.

Tel Aviv ve Güney Afrika’daki Johannesburg arasında bir karşılaştırma da yapılmıyor. Güney Afrika’daki apartheid döneminde “tamamen beyaz” caddelerde film çekmek, hem tartışmalı bir şey, hem de insan haklarına karşı kayıtsızlığın bir göstergesi olarak kabul edilirdi. 

Bu çelişkili durum, Huffington Post’un, aynı zamanda Times of Israel için de yazı kaleme alan yazarları Bassem Mroue ve Elizabeth Kennedy’nin dikkatini çektiğinde ne çalınan topraklardan, yerinden edilen milyonlardan, apartehid vahşiliğinden, ne de İsrail’de tüm bedensel emek gerektiren işleri yapan ve çoğu açlık seviyesinde ücretler alan bir milyon Asyalı “misafir işçi”ye dair tek kelimelik bir betimleme yapıldı: 

“Arap teröristler ve Amerikalı dönekler hakkındaki şov, farkında olmadan iki şehrin hikâyesine dönüştü. Bazı Beyrutlular, şehirlerinin milislerin cirit attığı bir yer olarak gösterilmesinden yanıltıcı olması nedeniyle ve İsrail’i düşman olarak görmeleri nedeniyle kızgınlar. İsrail’de ise bazıları Hayfa’nın ve hatta Tel Aviv’in – kendine özgü, gece hayatı hareketli başkentin ve gelişkin teknoloji merkezinin – en azından dışarıdan bakanlar için Ortadoğu şehri gibi görünmesine kızdı.

Lübnan Turizm Bakanı Fadi Ebud Perşembe günü Associated Press ajansına, çizilen Beyrut portresinin kendisinde yarattığı şok nedeniyle dava açmayı düşündüğünü söyledi. 

\"Enformasyon bakanı, neler yapılabileceğini görmek için medya yasalarını inceliyor” dedi.  

Ebud, sniper’ların olduğu sahneye dikkat çekti. Batı Beyrut’taki Hamra Caddesi’nin bir şiddet yuvası olarak gösterildiğini, fakat gerçekte kafelerin, kitapçıların ve barların olduğu canlı bir mahalle olduğunu söyledi. 

\"Hamra Caddesi, milisler gezer halde gösterildi” dedi ve ekledi: “Bu sahneler Beyrut’ta çekilmedi ve Beyrut’un gerçek imajını yansıtmıyor.” 

Yirminci Yüzyıl Fox Televizyonu yorum yapmaktan kaçındı.”


20. Yüzyıl Fox Televizyonu, sahip olduğu medya imparatorluğu İngiltere’de telefon dinleme, şantaj ve casuslukla, Amerika Birleşik Devletleri’nde “sarı gazetecilik”le ünlü olan, İsrailli Likud hareketi liderlerinden Rupert Murdoch’un kontrolü altında. 

Bir ay kadar önce Murdoch’un “gazetecilerinden” 47’si İngiltere’de Murdoch ve oğlu James adına suç şüphesiyle gözaltına alınmıştı, ancak dava açılması beklenmiyor. 

Amerikan şovu, değersiz değil. Pek çok İsraillinin kendilerini tanımlama eğilimi taşıdığı ifadeyle “Kainatın Efendileri”nin komploları gibi, araç bombalamaları bazen insanları birleştiriyor. 

Ön yargı ve bağnazlığa bulanmış ucuz psikolojik savaş yürüten televizyon şovlarının yaptığı betimlemeler Müslümanlar hakkında değil de Yahudiler hakkında olsaydı, Kanada, İngiltere, Almanya, Avusturya, Avustralya ve şovun gerçekleştirildiği pek çok başka ülke yasaları uyarınca yapımcılar hakkında ağır hapis cezaları verilirdi. 

Açıkça bir dini ve etnik gruba hakaret ettiği düşünüldüğünde, bu yapılanlar yasadışı nitelik taşıyor ve bu aslında çok net.

Evet, “Homeland” değersiz değil. 

Homeland”in temel unsuru, sekiz yıl esir kalan bir Amerikan deniz piyadesinin hikâyesi. Bu kişi bu süre zarfında Müslüman olmuş, Arapça öğrenmiş ve “serbest kalıp” ABD’ye döndüğü zaman Kongre üyeliğine seçilmiş ve hatta ABD Başkan Yardımcısı seçilme potansiyeli taşıyor. 

Sorun şu ki, Çavuş Nicholas Brody’yi oynayan İngiliz aktör Damien Lewis, istenenden çok daha karizmatik ve yetenekli bir aktör. Karakteri, beklenmedik bir şekilde İslam davası nedeniyle büyük sempati topladı ve milyonlarca Amerikalı şimdi bir “terörist”i alkışlıyor.  

İsrailli-Amerikalı aktör Mandy Patinkin, son bölüm itibariyle Brody’nin terör eylemi hakkındaki planlarını öğrenen orta düzeyli bir CIA yetkilisini oynuyor. Diğer yandan Patinkin, saygı gören bir aktör ve müzisyen ve yapımcıların istediği iki boyutlu “çizgi roman” karakterini oynama konusundaki isteksizliğini ortaya koydu.   

Bu nedenle, İslamofobik saçmalıkların bir parçası olarak tasarlanan şey, beklenmedik bir durum nedeniyle – yetenekli aktörlerin kullanılmayı ve aşağılanmayı reddetmesi nedeniyle – beklenmeyen sonuçları beraberinde getirdi.

Bununla birlikte, programın, İsraillilerin istediği şekilde parçalı yapısı içinde Lübnan’ın dramatik şekilde betimlenmesi, programın altında yatan ırkçı unsurları ortaya koydu. Buna yanıt olarak ise Lübnan Turizm Bakanı Fadi Ebud gazetecilere, hukuki eyleme girişmeyi düşündüğünü söyledi: 

“Enformasyon Bakanı, neler yapılabileceğini görmek için medya yasalarını inceliyor. Program (Homeland) Hamra Caddesi’ni milisler dolanır halde gösterdi. Bu, gerçeği yansıtmıyor. Beyrut’ta çekilmedi ve Beyrut’un gerçek imajını yansıtmıyor.”

Gerçekte Hamra Caddesi, kozmopolit yapısıyla bilinen bir bölge içinde. Dahası Beyrut on yıllardan beri Ortadoğu’nun Paris’i olarak bilinen, dünyanın en güzel şehirleri arasında yer alan bir şehir. 

Beyrut, 1982’de İsrail’in ağır silahları ve bombalarıyla dümdüz edilmişti.  

O tarihten bu yana Beyrut büyük ölçüde yeniden inşa edildi, ancak Suriye’de süregiden savaş ve Suriye’ye yönelik geniş çaplı uluslararası müdahalenin Lübnan’a sıçraması ihtimali nedeniyle 1982’deki yıkımın yeniden yaşanması korkusu, Cuma günkü araç bombalamasının gösterdiği gibi, geri geliyor olabilir. 

Lübnan ve İran’ın Dışişleri Bakanları Adnan Mansur ve Ali Ekber Salihi, ortak açıklamalarıyla saldırıyı kınadı. 

Salihi, İran’ın bölgesel gerilimi azaltmaya ve Lübnan’ın başka saldırılardan korunmasına nasıl yardımcı olabileceğine dair istişarelerde bulunmak üzere Lübnan’a gelecek. 

Gordon Duff, Vietnam savaşında yer almış bir eski deniz piyade eri ve “Veterans Today”de baş editör.  Kariyerinde uluslararası bankacılıktan isyanlara karşı danışmanlığa, savunma teknolojilerinden BM insani ve ekonomik kalkınma temsilciğine kadar çok çeşitli alanlarda geniş deneyimler bulunuyor. Gordon Duff, 80’dan fazla ülkeye seyahat etti. Makaleleri dünya çapında yayınlandı ve bir dizi dile çevrildi. TV ve radyo programlarına sık sık, popüler bir konuk, bazen ise münakaşacı bir konuk olarak çıkıyor.

medyaşafak