"İmparatorluk İran ve Suriye’ye Karşı: Yeni Dünya Düzeni için Yeni Dünya Savaşı mı?"

"İmparatorluk İran ve Suriye’ye Karşı: Yeni Dünya Düzeni için Yeni Dünya Savaşı mı?"
Global Research'da yayınlanan bu analizde, hegemonik Batı sisteminin İran ve Suriye'de peşinde olduğu hedef gözler önüne seriliyor.
İmparatorluk İran ve Suriye’ye Karşı: Yeni Dünya Düzeni için Yeni Dünya Savaşı mı?

 

Jooneed Khan

 

 

Global Research

 

Artık kontrol edilemeyen dünya düzeninin düşüşe geçmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalan Batı, bu kez gerçekten de küresel olacak yeni bir dünya savaşı iradesi mi beyan etmek istiyor?

Suriye ve İran’a karşı tehdit ve baskıların oluşturduğu biteviye bir gerginlikten doğan ürkütücü senaryo, NATO-OECD İmparatorluğu’nun 20 yıl önce soğuk savaşı kazanmasından bu yana ilk kez BM içerisinde veto yetkisine sahip olan üçlüyü (ABD, İngiltere ve Fransa’yı) Batılı olmayan ikiliyle (Rusya ve Çin’le) karşı karşıya getirir mi?

Devasa bir kıta olan Avrasya’yı kapsayan Şangay İşbirliği Örgütü’nün anahtar oyuncuları olan bu iki süper güç, Batılı trio/üçlü Suriye’yi ikinci bir Libya haline getirmeye çalışır ve askeri saldırı seçeneğini halen “masada” tutarken, Batılı ülkelerin petrol ihracatını kesmeyi içerecek şekilde İran’ı bir dizi yaptırımla boğma yönündeki planını engelledi.

Belki de ilk kez Rusya ve Çin birlikte, görünüşe göre durdurulamaz bir şekilde ilerleyen Soğuk Savaş’ın muzafferlerinin ve eski Sovyetler Birliği fatihlerinin yoluna taş koydular. 

NATO-OECD İmparatorluğu’nun ilerleyişi, zafere eskisi kadar yakın değiller. Batı dışı Bağlantısızlar Hareketi ve G7 ülkelerinin desteğiyle Rusya ve Çin, Suriye ve İran meselesinin çözümlenmesinde BM diplomasisi ve uluslararası hukukun üstünlüğü ilkesini bu ülkelerin önüne koyuyorlar. Ayrıca Batı’nın ister gerçek ister uydurma olsun her “kriz”i, herkes için korkunç istenmeyen sonuçları ile savaş meydanına dönüştürdüğü ülkelerde bombalarla, füzelerle bastırma eğilimini tökezletiyorlar.


Coşkudan Bataklığa, Oradan da Çöküşe

Hala eski Sovyetler Birliği zaferinin tadını çıkaran NATO-OECD İmparatorluğu, 1990 yılında eski Yugoslavya’yı parçaladı ve böylelikle NATO, etkinliğini bu aktivitelere karşı askeri bir cevap verme ihtiyacı hissetmeyen Rusya’nın Avrupa sınırlarına kadar genişletmiş oldu. Moskova sadece NATO Gürcistan ve Azerbeycan üzerinden Kafkasları ele geçirmeye çalıştığında tepki verdi.

“Yalnız Kurt” Fransa’nın Ruanda’ki macerasına rağmen İmparatorluk, kıtanın güneyindeki Apartheid rejiminin çöküşünün bir tazminatı olarak Afrika’daki Büyük Göller Bölgesindeki hegemonyasını pekiştirdi. O dönemde ne Rusya ne de Çin, kılını dahi kıpırdatmadı. Ve Çin, İmparatorluğun Tibet, Xinjiang, Burma, Tayvan, Kuzey Kore’de yani sınırlarına yakın bölgelerde gerçekleştirdiği bitmek bilmez provokasyonlarını sineye çekti.

Fakat 21. yüzyıl başladığında, İmparatorluk bocalamaya başladı. 11 Eylül 2001 saldırıları, Geoge W. Bush’un Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nde ifadesini bulan “Ya yanımızdasın ya da karşımızdasın” sloganının somut biçimi olan Yeni Dünya Düzeni’nin hayata geçirilmesini hızlandırdı.  

Tarihte ilk kez NATO, BM’yi by pass ederek Afganistan’a saldırmak ve bu ülkeyi işgal etmek için 5. maddesini yürürlüğe koydu. İki yıl sonra, yine BM’nin onayı olmadan, İmparatorluk Irak’a saldırdı ve burayı işgal etti.

Ancak kısa bir süre sonra bataklığa saplandı. Oakland Enstitüsü’nün verilerine göre 2012 ile birlikte bu savaşlar, OECD ekonomilerinin durgunluk ve gerileme kaydettiği bir dönemde, 4 trilyon dolara mal olacak. Batılı ülkelerde krizler durmayacak, işsizlik artıyor, borçlar ise şişmeye devam ediyor. Öte yandan Çin, Hindistan, Brezilya, İran ve Güney Afrika’nın ağırlığı ve etkisi ise küresel olarak büyümeye devam ediyor.


İmparatorluk BM’yi etkisizleştirip NATO’yu öne sürüyor

Güç dengelerindeki değişim, dünya ekonomisini yönetmek amacıyla eski G7 ülkelerini, G20’ye dönüşmeye mecbur bıraktı. Ancak G7 ülkeleri, daralmakta olan siyasi üstünlüğüne tutunurken, BM reformları ve Güvenlik Konseyi genişlemesi olarak adlandırılan uygulamaları vakit kazanmak için gündemde tutmayı sürdürüyor.

G7, daha da tereddütsüz bir şekilde, askeri üstünlüğünü gündeme getiriyor: OECD üyesi 34 ülkenin 21’i aynı zamanda NATO üyesi. Böylelikle “Kuzey Atlantik”in sınırları, bir taraftan Avustralasya ve Pasifik’i hedeflediği bir ölçekte Hint Okyanusu’na, Orta Asya’ya ve Africom örgütüyle birlikte Afrika’ya uzanıyor.

Batı gerçek anlamda üretkenliği kaybederken, NATO-OECD İmparatorluğu’nun istikrarsız ekonomileri, Dwight Eisenhower’ın hakkında uyarıda bulunduğu “Askeri-Endüstriyel kompleks”e her zamankinden fazla bağımlı olmaktadır. İsveç SIPRI Enstitüsü’ne göre NATO ülkeleri, askeri harcamalara 1 trilyon dolardan fazla para tahsis etmektedir.

Suudi Arabistan (42 milyon dolar, Gayrı Safi Milli Hasılanın %11’ini askeri harcamalara ayırarak 8. sıraya yerleşiyor), Avustralya (20 milyar dolar, GSMH’nin %1,9’unu) ve İsrail (13 milyar dolar, GSMH’nin % 6,3’ünü, 18. sırada) gibi ülkelerle birlikte NATO ve müttefikleri, 2011 yılında dünya çapındaki askeri harcamaların üçte ikisinden fazlasını yapmıştır. ABD, 698 milyar dolarla (GSMH’nin %4,8’ini, 1.sırada), tek başına dünya savunma harcamalarının %43’ünü gerçekleştirmektedir. Kanada (22,8 milyar dolar, GSMH’nin 1,5) ile 13. sırada gelmektedir.

Karşılaştırdığımızda Çin, 120 milyar dolar (GSMH’nin %.2.1, ikinci sırada) Rusya 58 milyar dolar (GSMH’nin %4’ü, 5. sırada), Hindistan 41 milyar dolar (GSMH’nin %2,7’si, 10. sırada), Brezilya 30 milyar dolar (GSMH’nin %1.6’sı 11. sırada), İran 7.7 milyar dolar (GSMH’nin %1.8’i, 25. sırada) ve Suriye 2.2 milyar dolar (GSMH’nin %4’ü ve 53. sırada) harcamaktadır.


İmparatorluk ve İsrail-Petrol Emirlikleri-Türkiye ekseni

İşte NATO-OECD eksininin Suriye ve İran’a karşı savaş başlatılması için tamtamlarını sürekli çalmasının perde arkası budur. Bu ikiz kriz, ayrılması imkânsız şekilde birbirine bağlıdır: Suriye müttefik Arap ülkeleri açısından stratejik bir konumda olup Şii Lübnan Hizbullah’ı ile Sünni Filistinli Hamas’la hedefe konmuş olan 30 yıldan fazla bir süredir İmparatorluktan bağımsızlığını elde etmiş olan İran’ı birbirine bağlar.  

Motivasyonlar çoktur:

1. Suriye-Hizbullah-Hamas-İran ekseni İsrail’i kontrol altında tutmaktadır.

2. Şii uyanışı, açık bir şekilde cumhuriyetçi Arap ve Farslar, başta Suudi Arabistan ve onun İslam fundamentalizminin Vahhabi kolu olmak üzere, Körfez’in feodal Sünni Monarşileri’ni tehdit etmektedir.

3. Saddam Hüseyin’in seküler ve krallık karşıtı Baas rejiminin yıkılmasından sonra Petrol Şeyhlikleri, Türkiye ve İsrail tarafından desteklenen İmparatorluk, histerik bir şekilde Arap Baharı’nı iğdiş etmeye, gasp etmeye çalışmaktadır.

4. NATO VE OECD üyesi olan Türkiye, kendisini İran’ın cumhuriyetçi Sünni rakibi olarak görmekte ve yaklaşık 700 yıldır Arapları yöneten Osmanlı geçmişini ve yeni “ılımlı” İslami rejimini çekim merkezi haline getirmektedir.

5. Arap Baharı ve dostları tarafından çoğulculuğa kendini açması için baskılanan ve bu amaçla 7 Mayıs’ta seçimler yapan Suriye’deki seküler Baas rejimi, yönetimini sürdürmektedir. Ancak İmparatorluk, onu insafsızca dövmektedir, zira bir “rejim değişikliği” istemektedir.

6. Bu arada İmparatorluk, Yemen’de ve ABD’nin Körfez’deki 5. Filo’sunun üssü olan ve aynı zamanda Sünni Krallık ailesinin Şii çoğunluğu yönettiği Bahreyn’de statükonun sürmesi için elinden geleni yapmaktadır.

7. Sünni Petrol Şeyhliği olan Katar, İmparatorluğu desteklemek için başlattığı propaganda savaşını, el-Cezire TV üzerinden sürdürmektedir. Ancak burada stratejik konumda görev yapan birçok gazeteci, Libya ve Suriye hakkında yalan ve yanlış haberlerin yayınlandığı suçlamasıyla işlerini bırakmışlardır. Katar, Hint okyanusu’ndaki Dieo Garcia atoluyla ABD’nin Merkez Komutanlığı’nın (Centcom) merkez karargâhını paylaşmaktadır.
   

Yeni Dünya Düzeni’nin Zaferi mi?

ABD’de Kasım ayındaki başkanlık ve Kongre seçimlerine götüren ve şimdi de Mitt Romney’i Barak Obama’yla karşı karşıya getiren kampanya, NATO-OECD’nin kaçınılmaz düşüşü bağlamında yeni bir dünya düzenine yönelik tehditleri daha da artıran ek bir faktördür.

Romney ve onun Cumhuriyetçi rakipleri açıkça “rejimini yıkmak, tesislerini tahrip etmek ve nükleer fizikçilerini öldürmek de dâhil olmak üzere İran’ı izole etme, istikrarsızlaştırma ve boğmak için örtülü ve inkârı mümkün şekilde her şeyi yapma” çağrısında bulunmuştur.  İran’a yönelik savaşa az kala Demokrat Obama, bütün bunları yapmaktadır, ancak Romney, İsrail ve Washington’daki şahin kanatla birlikte sadece savaşın işe yarayacağını söylemektedir.

Bazı şahinler ile Amerikan televizyonlarında İncil’deki kehanetler hakkında tumturaklı konuşmalar yapan Evanjelik Siyonistler, Güney’in Kralı (İran’a) karşı kaçınılmaz bir şekilde verilmesi gereken Armageddon savaşında Kuzey’in Kralı (İsrail’e) destek verme çağrısında bulunmaktadırlar. Ancak benim okumalarıma göre Güney’in Kralı Suudi Arabistan’dır! Bu tipler için savaş, İsa’nın ikinci gelişi için çok hayati bir şeydir. 

Bu şahinler, İran-Suriye eksenine karşı zaferle sonuçlanacak bir savaşın Batı’ya, Yeni Dünya Düzeni’ne NATO-OECD ülkelerinin çıkarlarını dayatma fırsatı sağladığını düşünmektedir.

Karşı kamp ise Afganistan, Irak ve Pakistan’da olduğu gibi, daha büyük maliyetleri olan bir bataklığa saplanmaktan ve imparatorluğun daha büyük bir çöküşe maruz kalmasından korkmaktadır. Ancak ABD, İngiltere ve Fransa, 1. ve 2. dünya savaşlarından sonra kendi küresel yönetimlerini empoze etmeyi arzularken savaşı cazip bir seçenek olarak görmektedir. Soğuk savaşı kazandılar ancak evrensel ölçekte aşağıladıkları diktatörlüğü kurmak için “sıcak savaş”tan başka araçları bulunmamaktadır.

Askeri üstünlüğünü gösterdikten ve Arap ve İran petrolü üzerindeki demir yumruğunu perçinledikten sonra, hayati enerji ihtiyaçlarını güvenli ve istikrarlı bir şekilde temin edebilmek için Batı; Çin, Hindistan, Japonya, Endonezya ve Güney Afrika gibi ülkeleri kendi hayırseverliğine bağlı kalmak için zorlayabilir. Bunun ardından BM reforme edilebilir ve Güvenlik Konseyi genişletilebilir, ama İmparatorluğun dünya sistemi hiyerarşisi içerisindeki politik gücünü korumasına izin verecek şekilde.   

Dünya tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru değişirken, Batı dışı ülkeler tamamen farklı düşünmektedir. Rusya ve Çin’in başını çektiği karşıt kutup, İmparatorluğun kendisini anlamadığını ve kaba adamlar kulübüne katılmaya çalıştığını söylemektedir. Fakat Batı, daha büyük ve küresel bir güç gösterisinde bulunmak amacıyla provokasyon yapmak için elinden geleni yaparken diğer büyük ülkeler buna yanaşmamaktadır.


Görüşmeler, görüşmelerin askıya alınması, yaptırımlar ve terörist savaşlar

İran-Suriye krizi üzerinde uçuşanlar işte böylesine karanlık tablolar… İran sadece P5+1 (BM Güvenlik Konseyi’nin 5 üyesi+Almanya) ile İstanbul’da bir kez daha nükleer programını açıklamak ve savunmak için buluştu. İran, NPT Anlaşmasına (Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) uygun bir şekilde barışçıl nükleer tesisler kurma hakkına sahip olduğunu bir kez daha gündeme getirdi ve dünya çapında bir nükleer silahsızlanma çağrısında bulunarak engizisyon mahkemesi üyelerine karşı kontra atakta bulundu. Batılı üç büyük ülke buluşmayı “pozitif” olarak niteledi. Görüşmeler Mayıs ayında Bağdat’ta sürecek.

Ancak, İmparatorluk adına Saddam Hüseyin tarafından dayatılan 8 yıllık savaşın sona erdiği İran içindeki gerçeklere bakıldığında Batıyla bağlantılı terörist gruplar, hoyratça operasyonlarını sürdürüyorlar. Temelde bu örgütler, Halkın Mücahitleri, Kürt Komala ve PJAK ile Pakistan’da üslenen Cundullah’tan ibarettir. Nükleer bilimciler suikasta uğruyor. Ayrıca komşu Azerbaycan’ın İran’da yaşamakta olan 16 milyonluk Azeri nüfusun üzerinde gözü bulunmakta.

İran’ın mal varlığı ve hesapları donduruldu ve Batı, sivil havacılık amacıyla kullanılan araç ve makineler başta olmak üzere birçok teknolojinin yedek parçalarının satışını durdurdu. İran’ın petrol ihracatını dünya çapında boykot etmek için yeni bir kampanya başlatıldı. İran, onlardan önce davranarak fiyatlardaki yükselişi ve işsizliği tetikleyecek şekilde bazı Avrupa ülkelerine petrol satışını kesti.

Ancak Hindistan ve Çin, İran petrolünü almayı sürdürüyor. “ABD kanunları” olarak niteledikleri bu kararlara boyun eğmeyi reddediyor ve İran petrolünün kendi kalkınmaları için ne kadar hayati bir şey olduğunu vurguluyorlar. İmparatorluk, Yeni Delhi’ye nükleer teknolojisini kullanma imkânı vererek Hindistan ile Çin’i karşı karşıya getirme oyunu oynuyor ve Çin ile dostluğunu değerlendirme arzusunda görünen ve bu dostluğu Batı’ya eski bağımlılığına tercih eden Pakistan’ı sıkıştırıyor. Kendi çıkarlarını önemseyen Hindistan, İran’la riyal ve rupi ile karşılıklı ticaret yapmayı öngören bir anlaşmayı imzaladı. Bununla birlikte Hindistan, NATO-OECD İmparatorluğu, Pakistan’ın nükleer silah deposunu etkisizleştirir ya da askıya alma kararı verirse,  Batı’nın savaş çığırtkanlığı karşısında direnemeyebilir.


Suriye’den Kafkaslara Savaş Hazırlıkları

Afganistan ve Pakistan’la birlikte Hindistan ve İran’ı tam üyelik statüsüne almaya hazırlanan Şangay İşbirliği Örgütü’ndeki gözlemci statüleri, bu ülkelerin oldukça hoşuna gitti. Ve Şangay İşbirliği Örgütü,  ABD’nin şimdilik elini eteğini çekmiş göründüğü Latin Amerika ve bazı Afrika ve Asya ülkeleriyle birlikte İran’ın arkasında sağlam bir şekilde duruyorlar. Hindistan ve Pakistan’ın İran’la birlikte, komşuları Rusya ve Çin’in ortaklaşa liderlikleri altında ticaret ve güvenlik alanlarında dayanışmada bulundukları Şangay İşbirliği Örgütü’ne tam üye olarak girmeleri, düşüşe geçen NATO -OECD İmparatorluğu için son derece ürkütücü bir kâbus haline gelmektedir.

Gürcistan ve Azerbaycan sınırında Rus birliklerinin hareketliliğine ilişkin haberler çıktı. Gürcistan muhalefet üyeleri, ülkede Amerikan yardımıyla inşa edilen hastanelerin, muhtemel bir savaşın parçası olduğunu söylemekte. Azerbaycan İsrail’den 1,6 milyon dolar değerinde silah satın aldı, İsrail’in de buna karşılık olarak petrol ihtiyacının üçte birini Bakü’den aldığı belirtiliyor. Bölgeyi boydan boya etkisi altına alacak bir ateşin alevlenme riski oldukça yüksek ve sadece Amerikan seçimlerinin yaklaşmasıyla bu ihtimal yükselebilir; zira bütün gözler ABD’nin Afganistan’dan “çekilmesi” üzerinde.

İmparatorluk, BM’nin ve kendi içinde büyük dönüşüm yaşayan Arap Ligi’nin özel temsilcisi olan Kofi Annan’ın arabuluculuk çabalarını desteklediğini söylüyor. Ancak İmparatorluk aynı bağlamda Lübnan ve Türkiye sınırından girerek Suriye içlerinde operasyonlar düzenleyen güçleri silahlandıracağını ve finanse edeceğini duyurdu. İmparatorluk, Suriye’de bir iç savaşı besliyor ve uzlaşmazlığa olan desteğini gösteriyor.


Propaganda ve Polis Devleti Araçları

İran ve Suriye’ye açık bir askeri saldırı, ilan edilmemiş nükleer bir güç olan ve NPT Anlaşması’nı imzalamayı ve tesislerini Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın kontrolüne açmayı reddeden İsrail tarafından ateşli bir şekilde savunuluyor. ABD, Ortadoğu ve dünya üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan askeri saldırı seçeneğinin “gündemde” olduğunu defalarca tekrarladı. 

El Cezire ve el-Arabiye ile birlikte Batılı kanallar, İran ve Suriye’ye NATO  ve müttefikleri tarafından yönetilecek bir saldırıyı meşrulaştırmak amacıyla bu ülkeleri şeytanlaştırmayı sürdürüyor. “Bu, Irak’a saldırı öncesinde işittiğimiz bir propaganda gibi geliyor” diyor, Cumhuriyetçilerin kendisine bel bağladığı siyah koyun Ron Paul. 

Bu esnada aynı medya, İmparatorluk içinde polis devletinin tipik kriterlerine muarız, giderek büyüyen bir eğilim karşısında suskunluğunu koruyor. Bu polis devleti uygulamalarını saymak gerekirse: Hak ve özgürlüklere, kişi mahremiyetine karşı saldırılar; olayların %99’unun vahşi bir şekilde bastırılmasında görüldüğü gibi polisin giderek militarize olması; vatandaşları terör şüphesiyle yakalayarak işkence yapma ve hatta öldürme yetkisine sahip olması. Bütün bunlar, “ulusal güvenlik” bahanesi altında gerçekleştiriliyor.

Nobel ödüllü Alman yazar Günther Grass’ın “Söylenmesi Gerekenler” adlı, İran’a karşı savaş yaygarası patlatan İsrail’i eleştirdiği ve içinde “tek bir atom bombasının mevcudiyeti bile ispatlanmamıştır” ifadesini kullandığı şiiri, “zaten kırılgan olan dünya barışını tehlikeye attığı” gerekçesiyle Batı’da büyük sansüre maruz kaldı. İsrail, alelacele onu istenmeyen adam ilan etti. Rusya ve Çin gibi Batı dışında kalan ülkeler ise Batı’nın İran olayında attığı oltaya takılmayı reddettiler ve bu sayede halen savaştan kaçınabilme şansımız bulunuyor. Ancak yeni ve korkunç savaş başlatılırsa, NATO-OECD İmparatorluğu içerisinde bu savaşa karşı çıkanlar, nasıl bir muameleyle karşılanacaklarını biliyorlar.

 

Dipnotlar

 

[1] http://rabble.ca/taxonomy/term/369

[2] http://rabble.ca/sites/rabble/files/node-images/NATO.jpg

[3] http://rabble.ca/news/2012/03/dont-attack-iran-five-lessons-iraq-war

[4] http://rabble.ca/podcasts/shows/redeye/2012/03/evaluating-pressures-iran

[5]http://rabble.ca/babble/international-news-and-politics/us-israel-european-powers-and-canada-threaten-iran-5

[6] http://rabble.ca/user


Hüseyin Şahin tarafından medyasafak.com için çevrildi.