"Suriye Askeri Muhalefeti: İç Hesaplaşmalar ve Dış Bağlantılar"

"Suriye Askeri Muhalefeti: İç Hesaplaşmalar ve Dış Bağlantılar"
Amerika Suriye muhalefetinin askeri merkezlerini ’tekfirci ekstremistlerden’ izole etmek için çalışmalar yapıyor. Bu noktada Özgür Suriye Ordusunun personelini ve liderliklerini yeniden şekillendirdi. Ama planlarını başarısızlığa sürükleyen iki umutsuz faktör var: 1- İçerdeki muhalefetin; saflarına katılmış olan subayların çıkar tartışmaları. 2-Suriye muhalefetini içerde olduğu gibi bırakan ve yok

Nasır Şarare
 

El Menar
 

Amerika Suriye muhalefetinin askeri merkezlerini 'tekfirci ekstremistlerden' izole etmek için çalışmalar yapıyor. Bu noktada Özgür Suriye Ordusunun personelini ve liderliklerini yeniden şekillendirdi. Ama planlarını başarısızlığa sürükleyen iki umutsuz faktör var: 1- İçerdeki muhalefetin; saflarına katılmış olan subayların çıkar tartışmaları. 2-Suriye muhalefetini içerde olduğu gibi bırakan ve yok olan 'finansman desteği'.
 

Doha ve Marakeş toplantıları arasında Suriye Muhalefetinin askeri kanadını birleştirme çalışmaları yapıldı. Doha toplantısından beri Washington'un; Koalisyonu tanımadan önce gerçekleştirilmesi gereken esas şartları olduğu biliniyordu: Koalisyonun; askeri kanadı tek bir cephede birleştirerek gücünü kanıtlayıp, aşırıcı güçlerin olmadığı bir bayrak altında toplaması gerekiyordu. Batılı istihbaratlar da bu konudaki ayrıntılı raporlarını sunarken bütün savaşçılar arasında 'tekfirci-selefi ideolojide' olanların 3'te birlik bir orana sahip olduğunu diğer savaşçıların ise farklı farklı ideolojilerde savaşçılar olduğunu belirttiler. Washington için bu konuda sorun yok. Talep edilen: Geriye kalan üçte ikilik oranın Koalisyon tarafından tek cephede birleştirilip 'sahadaki mücadelesi ile gerçekten var olan bir hiyerarşi' sağlanması. Koalisyonun Washington'a bu şekilde gücünü ispat etmesi gerekiyordu.
 

Geçen günlerde bu taleplere icabet edildi ve Özgür Ordunun yeni bir Yüksek Meclisi oldu. Bu meclis meydanda savaşan çoğu örgütü içine alırken ekstremist grupları dışladılar ki bu grupların başında gelen ve en tanınanı Ebu Muhammed Colani'nin liderliğini yaptığı Cephet El Nusra var. Meclisin başına da Selim İdris getirildi.

Kâğıt üzerindeki düşüncelere göre yeni oluşum; silahlı muhalefeti uzun süredir içinde bulunduğu çıkmazdan ve ikilemden kurtaracak ve mesela Avrupa Birliğinden ve Washington'dan kaliteli silah yardımının önünü açabilecek iki önemli engeli aşabilecektir: El-Kaide tarafından delinememesi (veya kullanılamaması) ve bu örgüte bağlı olanların işledikleri suçlara karşı olması.
 

Bu Yapı Başarıya Ulaşabilir mi?
 

Bu soruya cevap verebilmek için sahadaki silahlı muhalefetin özellikleri, ilişkileri ve bileşenleri üzerinde çalışmalar yapmak gerekir. En dikkat çekici olan realite, silahlı muhalefetin sonuç alınamayacak şekilde dağınık olmalarıdır. Washington'un «üçte iki» diye sınıflandırdığı silahlı muhaliflerin sadece 'organize olamama, net bir şekilde hizalanamama ve koordinasyonu sağlayamama'gibi sorunları yok. Washington'un sınıflandırıp ekstremist gruplardan ayırdığı «üçte iki» oranındaki grupların içinde 'ideolojik, kişisel ve siyasi' ihtilaflar mevcut.
 

Washington'un kontrol altına alamadığı hesaplaşmalardan ilki; Suriye rejiminin silahlı kuvvetlerinden ayrılıp muhalefete katılmış olan subaylar arasında net bir şekilde açık olan ve keskin tartışmalara varan 'kişisel rekabetlerdir'. Tuğgeneral Mustafa Şeyh ve Albay Riyad Esad'ın yeni oluşumdan uzaklaştırılma sebepleri Suriye muhalefetinin silahlı kanadını yeniden yapılandırıp savaşta ilerletmek ile birlikte; bir tarafın 'hesabını görürken' aynı zamanda diğer bir tarafın pozisyonunu güçlendirmek içindi.


Saf Değiştiren Subaylar
 

Suriye rejiminden ayrılıp saf değiştiren subayların, barışçıl hareketlerin askeri mücadeleye dönüşmesinde önemli bir rolü oldu. Subayların bu hareketleriyle beraber ilk defa 'askeri meclis' oluşturma önerileri de gündeme geldi. Özellikle Humus, Deraa ve İdlip illerinde bu öneriler meydanda açıkça belirdi. Bu illerde 'Suriye devrimi-silahlı kanadı liderliği' ismiyle ve değişik tarzda isimlerle kendilerine bağlı ilk silahlı grupları oluşturmuş oldular. Oluşturulan bu küçük müfrezelerin özel görevi barışçıl protestoları korumaktı.
 

Teğmen Abdülrezzak Talas Humus'taki ilk müfrezeleri kuran subaylardandı. Faruk Müfrezesi ile Humus'tan adını duyuran Talas başka müfrezeler de kuruldu ama “bunların liderliğini daima rejim saflarından ayrılan askerler yapmayacak tabi” dedi. Bu müfrezeler Emin (İdlip'te) ve Sahabe (Şam Rif'i) müfrezeleri idi. Bunların üstüne önemli bir ismin saf değişikliği ile Özgür Suriye Ordusu kuruldu. Bu isim Albay Riyad Eadd idi. Kısa bir sürede bu yapı aktif halde olan silahlı muhalefet üzerinde etkiler bıraktı ve oluşturulan bir sürü farklı müfreze ile birlikte silahlı grupları bünyesinde toplamaya başladı. Bu şekilde gelen yardımlarla birlikte askeri hareketlilik arttı.
 

Bu süre zarfında bir diğer önemli gelişme ise Tuğgeneral Mustafa El Şeyh'in muhalefet katılması ile birlikte Humus'ta Yüksek Askeri Meclisi oluşturması oldu. Esad'in liderliğindeki Özgür Suriye Ordusu ile birlikte operasyonlara katıldı. Ardından birleşerek 'Özgür Ordu'nun Yüksek Askeri Meclisi' adını alan bir yapıyla karşımıza çıktılar. Ama bu meclis Suriye dışından 'basın desteği, uluslararası devletlerden yardım ve dış güçlerle iletişime geçme' gibi faaliyetlerle sınırlı kalmıştı.
 

Saf değiştirmiş birçok subaya göre Riyad Esad ve Mustafa El Şeyh'in arasındaki ihtilafın müsebbibi Suriye Rejiminin askeri idi. Bu subaylar 'Suriye ordusu, kararlı mücadelemizi sabote etmeye ve aramıza nifak tohumları ekerek siyasi gücümüzü kırmaya çalışıyordu' diyordu.
 

Uluslararası Etkilerle Bölünme Haritası
 

Suriye muhalefetinin silahlı gücünün bir başka sorunu şu şekilde dile getirilebilir: Savaşta belli bölgelerde direk etkiye sahip olan ülkeler var. Bu bölgeleri ve diğer bütün bölgeleri kontrol eden müfrezeler ve muhalif askeri güçleri tek bir siyasi yapı altında ve tek bir askeri meclis altında birleştirip silah ve para yardımını bu şekilde yapmak; bazı bölgelerde direk etkisi olan ülkelerin nüfuzunu kırabilir. Bu ülkeler bu nufüzlarından vazgeçecekler mi peki?
 

Kısacası; bu devletler (özellikle Türkiye, Katar, Arabistan, Fransa ve Almanya) nüfuzlarını -Özgür Suriye Ordusu'nun yeni yönetimi üstünde net bir şekilde hegemonyası olan- Washington'a mı bırakacak? Yoksa muhalefetin çeşitli merkezlerini bir şekilde desteklemeye, bağlantılarını devam ettirmeye ve ileride olabilecek herhangi bir çözümde çıkarlarını bu şekilde garantiye almaya mı çalışacak?
 

Geçen iki yıl boyunca, silahlı muhalefetin kontrol ettiği alanlar üzerinde, silahlı muhalefeti destekleyen devletlerin ‘nufuzlu' olduğu bölge haritası kendini gösterdi. Silahlı muhalefetin kontrolü altında olan alanlarda, bu muhalefete silah ve para yardımı yapan ülkelerin artık bu alanlardaki siyasi hareketleri veto hakkına sahip olmaya başladığı çıplak gözle görülmeye başlandı. Bu okuma -devletlerin silahlı muhalefet üzerinde ve alanlardaki nüfuzu- bazı devletlerin de dolaylı yoldan askeri etkilerinin olduğu ortaya çıkıyor. Avrupalılar içinde özellikle Almanya'nın bu konuda önde olduğunu, ardından Fransa, sonra Amerika, Türkiye, Katar ve Arabistan'ı görüyoruz
 

Bu nüfuzların ayrıntılı bilgilerini ise şöyle görebiliyoruz:
 

Kuzeydoğu Suriye'de Kürt bölgelerinin bir kısmı, Güney ve Kuzey Kürdistan bölgeleri askeri kontrol altında. Bazı Avrupa ülkelerinden, özellikle Almanya'dan destekleniyor.
 

Deyr Zor, Lazkiye'den bir kısım, Qamışlo ve Haseke'nin batısı; Körfez ülkelerinden, Türkiye'den ve Libya'dan destek alan Selefi-Cihadi grupların askeri kontrolünde. Ayrıca ‘Ahrar Şam' ve ‘Suriye Devrimcileri Cephesi' adı altında El-Kaide de etkin. Burada karmaşaya yol açan bir sorun var: Bu devletler, önemli bölgelerde olan bu nüfuzlarını ne yapacak? Bırakıp geri mi çekilecekler? Yoksa herkesin çıkarına olmayan bu bağlantılarını korumaya devam mı edecekler?
 

Halep ve Rif'i, Rakka, Hama ve Rif'i askeri meclisin ve Türkiye ile koordineli çalışan İhvan-ı Müslimin'in kontrolünde. Bu coğrafyanın askeri kontrolünde ve güvenliğinde büyük bir oranda Ankara'nın etkisi var. Bu bölgelerin küçük bir kısmında ise Körfez'den desteklenen Selefi-Cihadi grupların etkisi var (Ahrar Şam, Suriyeli Devrimcilerin Cephesi). Bu gruplar arasında hala devam eden bir çeşit ortak yaşam ve yerleşim mevcut. Yeni anlaşmadan sonra, Körfez ülkelerinin ve Türklerin bölgedeki bu nüfuzları konusunda nasıl davranacakları bilinmiyor.
 

Humus ve Rif'i, Albay Kassam Sadeddin liderliğindeki Humus Askeri Meclis kontrolünde bulunuyor. Bu bölgenin bir kısmında ise Lübnan'dan gelen Selefi-Cihadi ideolojideki Ebu Zeyd müfrezesinin kontrolü var. Ve bir diğer kısımda ise teğmen Abdülrezzak Tlass liderliğindeki Faruk müfrezesinin kontrolü var. Bütün bu güçler çeşitli sebeplerden dolayı kurulan yeni yönetimlerden bir şekilde zarar görüyorlar. Bu 3 gücün; Özgür Suriye Ordusunun bölgeyi kontrolü altına alamayacağı ama sağlıklı olmayan bir yöntemle bir araya gelmesi bekleniyor.
 

İdlip veRif'i, Hama'nın Rif'inden bir kısım, Türkiye'deki Yüksek Askeri Meclis'e bağlı olan İdlip Askeri Meclis kontrolünde. Ankra-İhvan ortaklaşmasıyla destekleniyor. İhvan'ın bu bölgeden uzaklaşmayacağı gibi ilerde olası bir çözümde çıkarlarını garanti altına alma adına Ankara'nın da ‘sratejik bölge' diye tanımladığı İdlip'ten uzaklaşmayacaktır.
 

Batı Guta (Şam Rif'i), Kisve, Zekeye, Daraya, Kotna, Kanekir'de, liderliğini Ankara'da bulunan Mahir Naimi'nin yaptığı, sahada Halid Hbos önderliğindeki Şam Askeri Meclisinin askeri kontrolü var. Bu son cezbedici bölgede Türkiye'nin büyük etkisi var. Bu iki subay sahadaki faaliyetlerine rağmen yeni kurulan Özgür Suriye Ordusu yüksek askeri liderliği dışındalar. Naimi'nin Türkiye'ye bağlılığı ise -diğer faktörlerden en ufak bir şekilde etkilenmeden- devam ediyor. Hbos da Naimi'nin sahadaki bu etkisinden yararlanıyor. Tücarlardan, iç ve dış güçlerden gelen bütçelerin ayarlanmasını özgür bir şekilde yapıyor. Bu iki subayın ayrıcalıklarından vazgeçerek bir meclisin gözetimine girmesi de beklenmiyor. Batı Guta'yı ise saf değiştiren İslamcı tayfadan gelen Halit Mütedhel'in kontrolü altında. Yine çeşitli ülkelerden yardımlar alıyor.
 

Deraa, Horan ve Güneyde ise İngiltere'nin önemli bir nüfuzu var. Bölge Ürdün'den gelenlerle ve Ürdün-Suriye İhvanının ortaklaşmasından ortaya çıkan bir yapının kontrolünde. Amman'da oluşturulan iletişim ve koordinasyon için istihbarat merkezinden yönlendiriliyor. Londra'nın bölgedeki bu yapıları çözmesi beklenmiyor. Çünkü Suriye muhalefetinin demografisinden (yapısından, nüfuzundan) geniş ölçüde istihbarat alabiliyor.
 

Savaşçılar İçin İspanyol ‘Koç'
 

Suriye'deki savaşçılara eğitim vermek üzere ülkesini terkeden İspanya eski Hava Kuvvetleri subayı Luis Munar ‘paralı asker' olmadığını söyledi. AFP'ye konuşan Munar ‘Suriye'de çocukların öldürülmesine tahammül edemiyorum' dedi. Suriye'ye ilk defa geldiğini, Halep ve İdlip arasında gidip geldiğini de söyledi. Suriyeli gurbetçilerin oluşturduğu iletişim ağı, 12 bin savaşçısı olan Faruk Tugayı ile Munar arasında bir iletişim kanalı açtılar. Munar ayrıca ‘gururla belirtmek isterim ki bütün eğitim verdiklerim şu an hayatta, özel kuvvetlerle çatışanların aldığı hafif yaralılar var sadece' dedi. Munar ilk geldiğinde Kaleşnikof kullanma dersi verdiklerinin, daha önce hiç silah taşımamış gençler olduklarını da söyledi.
 

Çev: Hasan Sivri
 

medyasafak.com