İmam Hamaneî’nin Nükleer Silahlar ve ABD ile Müzakere Hakkındaki Önemli Konuşması

İmam Hamaneî’nin Nükleer Silahlar ve ABD ile Müzakere Hakkındaki Önemli Konuşması
İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî’nin, İran’ın nükleer silahlarla ilgili tavrı, ABD ile müzakereler ve iç politik tartışmalar hakkında geçenlerde yaptığı önemli konuşmasının çevirisini sunuyoruz.

Aşağıdaki metin İmam Hamaneî'nin konuşmasının metnidir:


Size söylüyorum, ABD yetkilileri mantıksız kişilerdir. Görüşleri mantıksızdır. Amelleri mantıksız ve baskıcıdır.


Amerikalılar diğerlerinin onların yersiz taleplerine ve zorbalıklarına boyun eğmesini umuyorlar. Bazısı öyle yapıyor. Bazı hükümetler ve bazı ülkelerdeki bir kısım siyasi elitler Amerikan yetkililerinin küstahlık ve zorbalığına boyun eğiyorlar. Ama İran halkı ve İslam Cumhuriyeti teslim olmaya zorlanamaz. İslam Cumhuriyeti delil ve mantığa sahip; bu yetenek ve güçtür. Bu yüzden, İran, mantıksız sözleri ve eylemleri kabul etmeyecek. Amerikalı yetkililer nasıl mantıksızdır? Onların mantıksızlığını gösteren bir işaret, sözleri ile eylemleri arasındaki tezattır. Bir şey söylerler ve başka bir şekilde davranırlar.


İnsan haklarına adandıklarını iddia ederler. Evet,  Amerikalılar insan hakları bayrağını taşıdıklarını ve insan haklarına adandıklarını söylüyorlar, hem de sadece kendi ülkelerinde, ABD'de değil,  bilakis bütün dünyada. Bu ancak bir iddiadır. Pratikte nasıl peki? Pratikte, onlar en ağır ihlalleri işlerler ve diğer milletlerin insan haklarına karşı en ağır saygısızlığı gösterirler; gizli hapishaneleri Guantanamo'dan Irak'taki Ebu Garib'e kadar bütün dünyaya yayılmıştır; sivillere yönelik saldırıları Afganistan'da, Pakistan'da ve diğer ülkelerde devam etmektedir. İnsansız hava araçları diğer ülkelerin semalarında uçmaktadır ve insanlar üzerinde güç kullanmaktadır. Afganistan ve Pakistan'dan günlük olarak insansız hava aracı saldırısı haberleri duymaktasınız. Bununla birlikte, bu insansız hava araçları, geçenlerde bir Amerikan dergisinin yazdığı gibi, gelecekte Amerikalıların kendileri için sıkıntı sebebi olacaktır.


Amerikalı yetkililer on bir yıl evvel Irak'ı işgal etmeleri için bir bahane olarak kullandıkları nükleer silahların yayılmasının önlenmesine adandıklarını iddia ediyorlar. Irak'taki Saddam rejimi nükleer bombalar geliştiriyordu, dediler. O ülkede silah bulunmadı ve bu açıkça gösterdi ki, iddiaları bir yalandı. Onlar nükleer silahların önlenmesine adandıklarını söylüyorlar. Bir taraftan da, nükleer bombalarla silahlanmış ve diğerlerine karşı bu silahlarla tehdit oluşturan şeytani bir rejimi, Siyonist rejimi destekliyorlar. İşte, onların vaaz ettikleri şey budur ve yaptıkları şey de bu!


Demokrasiyi dünyada yükseltmeye adandıklarını iddia ediyorlar. Bu onların söylediğidir. Ben ABD demokrasisinin kendi tabiatı üzerinde durmayacağım. Bunu tartışmayacağım. Bu iddiaya dayanarak onlar İran İslam Cumhuriyeti gibi bölgedeki en şeffaf ve temiz demokrasiye sahip olan bir ülkeye daima muhalif ve karşıdırlar. Bir taraftan da, aynı bölgede demokrasi hakkında hiçbir şey bilmeyen, halkları hiçbir seçime veya oy sandığına şahit olmamış bazı ülkelerin arkasında ağırlıklarını hissettirirler ve bu gibi hükümetleri utanmazca desteklerler. Onların demokrasiye adanmışlıkları budur!


İran ile farklılıklarını halletmek istediklerini iddia ediyorlar. Bu iddiayı birçok kez ileri sürdüler ve şu an daha da ilerisine gidiyorlar. “İran ile anlaşmazlıklarımızı çözmek istiyoruz.” Bu onların söylediğidir. Pratikte, yaptırımlara ve kara propagandaya başvuruyorlar. Münasebetsiz açıklamalar yapıyorlar. İslam Cumhuriyeti ve İran halkına karşı iftiralarının seviyesini sürekli yükseltiyorlar.

Birkaç gün evvel, ABD Başkanı İran'ın nükleer programı hakkında bir konuşma yaptı ve Tahran nükleer silahlar üretmek istediğinden İran ile ABD arasında anlaşmazlık bulunuyormuş gibi konuştu. İran'ı bir atom silahı geliştirmekten alıkoyacak ellerinden gelen tüm çabayı göstereceklerini söylüyorlar. Şayet biz nükleer silahlar üretmek istesek, bizi nasıl durdurabilirsiniz ki? Eğer İran nükleer silahlar üretmeye niyetlenseydi, ABD asla bunu durduramazdı. Nükleer silahlar üretmek istemememizin sebebi ABD'nin bundan memnun olmaması değildir. Bu bizim inancımızdır.


Biz inanıyoruz ki, nükleer silah insanlığa karşı bir suçtur ve üretilmemelidir. Biz yine inanıyoruz ki, dünya çapında bütün nükleer silahlar imha edilmelidir. Bu bizim kendi inancımızdır. Sizinle bir ilgisi yok. Eğer buna inanmasaydık ve bir nükleer silah üretmeye karar verseydik, hiçbir kuvvet bizi engelleyemezdi, tıpkı dünyanın diğer bölgelerindeki diğer ülkelerin nükleer silahlar üretmelerine engel olmada başarısız oldukları gibi. Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore'de nükleer silahların üretilmesini önlemede başarısız oldular. Buna karşı çıktılar ama bu ülkeler nükleer bombalar ürettiler. İran'a nükleer silahlar üretme izni vermeyecekleri iddiası dikkatleri ana tartışmadan çevirmek içindir. Bu anlaşmazlık nükleer silahlar hakkında mıdır?


Nükleer meselede, problem nükleer silahlar değildir. Mesele, İran halkını devredilemez ve inkâr edilemez bir hakkından, ülkelerin nükleer zenginleştirme ve kendi iç kapasitelerinde barışçıl kullanım hakkından mahrum etmek istemenizdir. Elbette, bunu yapamayacaksınız ve İran halkı hakkını kullanacak. Görüyorsunuz, onlar mantıktan yoksunlar. ABD yetkilileri mantıksız konuşuyorlar. Kimse mantıksız bir tarafla mantık temelinde konuşamaz. Onlar mantıksızdır. Mantıksızlık zorbalık anlamına gelir ve böyle birisi boş konuşur. Şurası bir gerçektir ki, geçmiş 30 yılda farklı uluslararası meselelerle açıkça uğraştık. Kiminle yüzleştiğimizi ve onlarla nasıl ilişki kurmamız gerektiğini biliyoruz.


İkinci nokta ABD'nin müzakere meselesini ortaya atmasıdır. İran'ı müzakereye davet ediyorlar. Onların mantıksız tavrı müzakere davetinde de görülüyor. Problemleri ve meseleleri çözme niyetleri yok. Bunu daha sonra açıklayacağım. İran'ı müzakereye davet etme amaçları propaganda yapmaktır. Müslüman halklara, “Bakın! İnat ve direnişine rağmen sonunda uysal bir yaklaşıma ve bizimle müzakerelere başlamaya zorlanan işte bu İslam Cumhuriyeti'dir. İran haklı böyle olduğunda, siz ne diyeceksiniz ki?”, demek istiyorlar. Bugün uyanış esintilerinin olduğu Müslüman ülkelerdeki yükselen halklara bunu söylemek istiyorlar.

Ve bu halklar muazzez İslam'a teşekkür ediyorlar. ABD onları susturmak ve hayal kırıklığına uğratma ihtiyacındadır. İslam İnkılâbı'nın zaferinden bu yana, bu, onların amaçlarından birisiydi. İslam İnkılâbı'nı takip eden ilk yıllardan beri amaçlarından birisi İran'ı müzakere masasına getirmek ve daha sonra, “Söylemiştim size! Bağımsız, kararlı ve cesur olduğunu iddia eden İran sonunda müzakere masasına gelmeye zorlandı”, demek için bir taviz koparmaktı.
 

Bu amaç bugün de devam ediyor. Bu önemli bir meseledir. Müzakereler temel meselelerde bir şeyleri ortaya çıkarmayı amaçladığında veya yalnızca propagandayı amaçladığında (başkadır), şurası açıktır ki, diğer taraf, İslam Cumhuriyeti tecrübesiz değildir, kör değildir ve gerçek amacın ne olduğunu bilir. İran size niyetinize uygun bir karşılık verir. Bu başka bir noktadır. Üçüncüsü, Amerikalılar ve diğer egemen güçler için müzakereler, “Siz bizim taleplerimizi kabul edinceye kadar müzakere edelim”, anlamına gelir. Müzakerelerin amacı budur. “Müzakere edelim öyle ki, müzakerelerin sonucu evvelden reddettiğinizi kabule razı olacağınız şekilde olsun.”


Şimdi, kesinlikle duydunuz ki Amerikalılar İran ile müzakereler hakkındaki propagandalarında “İran'la müzakere edelim; İran ile doğrudan müzakereleri devreye alalım”, diyerek, bir sansasyon yarattılar. Bu, bugünkü açıklamalarında da açıkça görülür. “İran'ı (uranyum) zenginleştirmeyi durdurmaya ve nükleer enerjiden vazgeçmeye ikna etmek için müzakerelere oturalım”, diyorlar. Bu, onların amacı. Onlar, “Müzakere edelim ve böylelikle İran delillerini sunsun ve biz nükleer mesele hakkındaki baskıları kaldıralım, yaptırımları kaldıralım, İran içindeki güvenlik, politik ve diğer müdahaleleri durduralım”, demiyorlar. Onlar bunu söylemiyorlar.

Batılı ülkeler, “Müzakere edelim, öyle ki, İran taleplerimize boyun eğsin.”, diyorlar.


Peki, bu gibi müzakereler beyhudedir.


İran hükümeti teklifi kabul edip Amerikalılarla müzakere masasına otursa bile, bu gibi müzakereler bir neticeye ulaşmaz. Amaç bu olduğunda, bu nasıl bir diyalog olacaktır? Şurası açıktır ki, İran haklarından vazgeçmeyecektir.


Propagandalarında, eğer İran ABD ile müzakere masasına oturursa yaptırımları kaldıracaklarmış gibi göründüler. Bu da bir yalandır. Yaptırımları kaldırmaya söz verme yoluyla İran halkını ABD ile müzakereye başlamaya hevesli göstermeyi amaçlıyorlar. Onların anlayışı İran halkına yaptırımlar sebebiyle bıkkınlık geldiği, çok acı çektikleri ve her şeyin darmadağın olduğu şeklindedir. Amerikalılar kendi kendilerine, “İran'a, tamam, müzakere edelim o zaman yaptırımları kaldıracağız”, diyorlar. Ve sanıyorlar ki, İran halkı yürüyecek ve ABD ile müzakerelere çağıracak. Bu da ABD tarafının aldatıcı ve zorbalık için bir araç olan mantıksız açıklamalarının bir diğeridir.


İlkin, dediğim gibi, İran'ı müzakerelere çağırdıklarında adalet ve mantık kavramları üzerinde bir diyalogu kast etmiyorlar. Müzakerelerden kasıtları “Bizim taleplerimize teslim olmak, boyun eğmek zorundasınız ve bundan sonra biz yaptırımları kaldıracağız”dır. Şayet İslam Cumhuriyeti ve İran halkı boyun eğmeyi isteseydi, niçin bir inkılâp başlattılar? ABD İslam İnkılâbı öncesi İran'a hükmediyordu ve her istediğini yapmıştı. İran halkı ABD boyunduruğundan özgürleşmek için bir ayaklanma başlattı. Onların tekrar boyun eğmelerini mi bekliyorsunuz?


Evet, yaptırımlar baskı anlamına gelir. Bunda şüphe yok. Bunlar meşakkatlidir. Ama bu sıkıntıyı hafifletmek için iki yol var. Zayıf halklar baskı altına alındığında, düşmana boyun eğerler; bükülür; pişman olurlar. Fakat İran halkı gibi cesur bir halk, düşmanın baskı uyguladığını fark ettiğinde, iç kuvvetlerini faal hale getirmeyi deneyecek ve tehlikeli bölgeyi güçlüce ve yiğitçe geçecektir. Ve kesinlikle bunu yapacaktır.


Amerikalılar İran'a zorbalık yapmadıklarını ispat etmeliler; fesatçılık yapmadıklarını ispatlamalılar; mantıksızca konuşmadıklarını ve hareket etmediklerini göstermeliler; İran halkının haklarına saygı duyduklarını ispatlamalılar; bölgedeki yangını ateşlemediklerini göstermeliler; İran halkının işlerine, 2009 fitnesi boyunca fitnecileri destekleyip onlara sosyal ağ siteleri sağladıkları gibi karışmayacaklarını ispatlamalılar; o günlerde bu sitelerden birisinin bakım için kapatılması planlandığında Amerikalı yetkililer, bu fitneyi ve fitne alevini etkilemek amacıyla  “Kapatmayın”, dediler; eğer bu gibi şeyleri durdururlarsa, görecekler ki, İslam Cumhuriyeti iyi niyetli bir sistemdir ve İran halkı gerçekçidir.


Yakın zaman evvel Meclis'te bir şeyler oldu. Bu, müessif bir olaydı. Yakışıksızdı. Halkı ve benzer şekilde seçkin kişileri üzdü. Ben iki sebepten dolayı üzüldüm. Bu mesele üzerine üzüldüm. Her hangi birisi de bu meselede halkı mutsuz gördüğünde üzülür. Peki, hükümetin başı, mahkemede ispatlanmamış bir iddiada bulundu, diğer iki erke karşı suçlamalar yükseltti. Bu kötü bir işti, üzücü bir hareketti. Bu gibi hareketler dine karşı (işler) hükmündedir; gayrı meşru ve gayrı ahlakidir de. Aynı zamanda,  bu işler halkın haklarına tecavüzdür. Psikolojik güvenlik olduğu kadar ülkedeki ahlaki güvenlik de halkın temel haklarından birisidir.

Birisi yolsuzlukla itham edildiğinde, yolsuzluk davası mahkemede ispatlanmış olsa bile insan diğerlerini suçlayamaz, bu durumda bırakın iddiaların ispatlanmasını, bu kişi ne mahkeme önüne çıkarılmıştır ne de bunun öncesinde hakkında yasal bir işlem vardır. Bir başkasına karşı iddialar temelinde, bir kişi geliyor ve Meclis ve Yargı'ya karşı suçlamalar yükseltiyor. Bu doğru değildir. Bu yanlıştır. Şimdilik, bir parça öğüt vermekle iktifa edeceğim. İslam Cumhuriyeti bunu hak etmiyor.

Diğer taraftan,  eski çalışma bakanı hakkında Meclis'teki görevi kötüye kullanma suçlaması önergesinin kendisi yanlış bir harekettir. Önerge/ itham bir kazanç getirmeli. Bu hükümetin süresinin bitmesinden birkaç ay evvel bir bakan kendisiyle ilişkisi olmayan gerekçelerle suçlandı. Bu ne anlama gelir? Niçin? Bu da yanlıştır. Yine ben bazı kişilerin Meclis'te müessif açıklamalar yaptıklarını duydum. Bu da yanlıştır. Tüm bu hareketler İslam Cumhuriyeti'ne ait değildir; ne bu iddialar ne de cevaplar ve bu itham. Meclis Başkanı da tepkisinde çok ileri gitti. Bu gereksizdi. Hepimiz kardeşler olduğumuzda, ortak düşman ile yüzleştiğimizde, bu komploya şahit olduğumuzda, ne yapacağız?


Bugüne kadar, yetkililer düşman tuzaklarıyla yüzleşmede birlik halinde kaldılar. Böyle yapmaya devam etmeliler. Her zaman böyle olmalı. Ben her zaman hükümetin organlarının başkanlarını ve yetkililerini destekledim. Sorumluluğu omuzlayan herkesi desteklemeye devam edeceğim ve onlara yardım edeceğim. Fakat bu gibi davranışları onaylamıyorum. Bu gibi davranışlar yükümlülüklerle ve edilen yemin ile uyumlu değildir. Onlar bu büyük halka bakmalılar.


Bu halk başka bir davranışı hak ediyor. Bugün, yetkililer ekonomik düğümleri çözmek için en iyisini yapmaya çalışmalılar; problemleri çözmek için. Hükümet ve Meclis'in her ikisi de, bütün enerjilerini ve gayretlerini ekonomik politikaları araştırmaya odaklamalılar. Birkaç yıl evvel, hükümet organlarının başkanlarına ekonomik yolsuzluk hakkında bir mektup yolladım. Peki, ekonomik yolsuzlukla mücadele edin. Lafla peynir gemisi yürümez. Yolsuzlukla mücadele eylemle olur. Sürekli ekonomik yolsuzluk hakkında konuşmamız faydasızdır. Peki, hangi önlemler alındı? Ne yaptınız? Bunlar insanı üzen şeylerdir. Ben yetkililerin dostluklarını canlandıracaklarını umuyorum zira düşmanlar İran halkına karşı tutumlarını şiddetlendirdiler. Ben onları safları çok daha sıkı tutmaya çağırıyorum.


medyasafak.com