Analiz: İsrail Golan Hizbullahı’nın Doğmasına Nasıl Sebep Oldu

Analiz: İsrail Golan Hizbullahı’nın Doğmasına  Nasıl Sebep Oldu
Bu teşkilat, Suriye’deki Şii ve Alevi toplumunun ve İsrail ile çarpışmaya sevdalı her insanın teşkilatıdır. Bu artık, “Golan Hizbullahı" olarak adlandırabileceğimiz bir teşkilattır. Şimdilerde bu örgütün kurulması, Lübnan ve Filistin direnişinin modern silahlarla donatılması aşaması yürürlüktedir, sonraki aşamaları İsrail ve Amerika’nın atacağı adımlar belirleyecektir.

Analiz: İsrail Golan Hizbullahı'nın Doğmasına  Nasıl Sebep Oldu?

Meşrik News 

İsrailli komutanlar bu günden itibaren İran askeri danışmanları heyetinin ve  Hizbullah'ın, belki de Golan Hizbullahı olarak adlandırılabilecek Suriye Halk Direnişi'ni techizatlandırıp eğittiğini farzedebilirler.

Siyonist rejimin Şam etrafındaki Suriye askeri mevzilerine gerçekleştirdiği son hava saldırısı, bu rejimin Suriye'ye karşı daha önce görülmemiş bir hucumu olarak değerlendirilmektedir. Bu eylem zahirde Kusayr'da muhasaraya alınmış teröristlere yardım etmek için düzenlenmişti.

İsrail, Beşşar Esad'a bunun altmış katı daha büyük bir saldırı yapabilir. Amerikalı ve İsrailli stratejistler, Suriye'nin klasik ordusunun, gayri meşru bir komşunun tehditlerine karşı hemen tepki vererek bu yeni bir cephe açacağı ve bu yeni cephenin de Suriye ordusunun dengesini bozacağını öngörmekteydiler.

Karanlık ve puslu Suriye -  İsrail ilişkileri daha önce de bu tür maceraları tecrübe etmişti. Aynı şekilde beklentiler, Suriye'nin herzaman olduğu gibi böyle bir saldırı karşısında da İsrail'e örtük bir karşılıkta bulunacağı şeklindeydi. Siyonist rejim, Suriye ordusunun böylesi bir cevabı verecek güçte olmadığı değerlendirmesini yaptı. Cevap verecek olsa bile gasıp rejim, saldırılarına uluslararası bir meşruiyet kazandırmak ve bu saldırılarını arttırarak yeni cepheyi genişletmek için bir bahane elde edecekti. Eğer Suriye ordusu bu şıkkı tercih etseydi, iki ayrı cephede savaşacak olmanın (biri İsrail diğeri de teröristlerle) zararlarına katlanmak zorunda kalacaktı ki bu da yıkımla sonuçlanacak bir şeydi.

Bu şartlar altındaki Suriye'nin ikinci seçeneği orduyu bu denkleme sokmamaktı ki, bu durumda da İsrail hava kuvvetlerinin  cumhurbaşkanlığı sarayının üzerinde hergün manevra yapmasına davetiye çıkarmış olacaktı. Zira bazı uzmanlar, İsrail ve Amerika'nın böylesi bir baskı bir yöntemi izleyerek Esad'a karşı tehdit oluşturabileceğini varsaymışlardır.

Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Suriye'nin mantıklı muhafızları; İran, bölgenin İslami direnişi ve Rusya, Esad'ın önüne üçüncü bir seçenek koydular. Bu esas üzerine Suriye, resmi kanallar yoluyla yeterli mesajları verdi, yetkililer böylesi bir saldırının savaş ilanı niteliğinde olduğunu, bu eylemin karşılığının verileceğini açıkça ilan ettiler. Ancak Golan sınırındaki askeri mevzilerini güçlendirmekten başka her hangi bir fiili karşılıkta bulunmadılar.

Suriye'nin yerine İslam Cumhuriyeti, Lübnan Hizbullahı ve Rusya, şeffaf ve tamamen operasyonel mesajlarını Obama ve Netanyahu'ya ilettiler. İsrail'in, Suriye ve destekçileri tarafından askeri ve operasyonel bir şekilde tehdit edilerek cevaplanması, çok akıllıca ve etkili bir plandı. Çünkü devamında verdikleri mesajda, Batı'nın silahlı muhalefet cephesine olan desteğinin artmasına karşılık, kendilerinin de Esad'a verecekleri askeri ve operasyonel yardımı arttıracaklarını açıkladılar.

Bahsi geçen bu zekice planda Rusya Federasyonu da Siyonistler aleyhindeki bu psikolojik savaşa destek verdi. Geleneksel olarak Rusya, siyonist rejimin ve onun dünya çapındaki organizasyonlarının taraf olduğu ve menfaatleri bulunan meseleler konusunda zorluk çıkarıyordu. Elbette aynı Rusya SSCB'nin dağılmasından sonraki yıllarda, Yahudi sermayesi için güvenli imkanlar sağlamaktan kaçınmadığını da göstermişti.

Ancak bu kez Putin Suriye konusunda işi ciddi tutmuş ve siyonislere Suriye'de İsrail'in menfaatlerinden önce Rusya'nın menfaatlerini öncelediğini göstermişti. Putin Rusya'nın, Amerika ve İsrail'in de dahil olduğu  bir stratejik oyundan çekilmeyeceğini göstermiş ve Netenyahu'ya önemli bir diplomatik uyarıda bulunmuştu ki bu siyonistlerin asla beklemedikleri bir şeydi. Debka'ya göre (Mossad'ın gayrı resmi sitesi) Putin, Netanyahu'ya gönderdiği mesajda, Rusya'nın İsrail'in Suriye'ye karşı bundan sonra yapacağı saldırılara tahammül etmeyeceği ve karşılık vereceği uyarısında bulunmuştu.

Putin aynı zamanda Suriye ordusuna gönderilecek gelişmiş silahların sevkiyatının hızlandırılması emrini verdiğini açıkladı. Debka'nın askeri kaynaklarının verdiği habere göre Putin,  280 km.lik bir mesafeden 5 ile 7 metrelik bir farkla isabet kaydetme gücüne sahip S-300 savunma sistemlerini ve 9K 720 İskender füze savunma sistemlerini (nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip) işaret ediyordu. Putin Netanyahu'yla yaptığı telefon görüşmesinde Rusya'nın; Amerika, İsrail veya Türkiye ve Katar gibi herhangi bir bölge ülkesinin Beşşar Esad'ı devirmesine izin vermeyeceğini  tekrar hatırlattı.

Debka, İsrail'in son hava saldırısını, siyonist rejimin bütçesine ek yükler getirmekten başka bir işe yaramayan başarısız ve etkisiz bir girişim olarak değerlendiriyordu.

Aynı şekilde bu ayın 24'ünde "Walla" isimli sitede de (siyonist rejimin en çok takip edilen sanal haber merkezlerinden biri) şu konular ifşa edildi: “İsrail ve Amerika S-300 füzelerinin Suriye'ye nakledilmesini engellemek için çaba sarfediyor. Çünkü İsrail hava kuvvetleri bu füzeleri, hava alanından kalktıkları andan itibaren kendi uçakları için bir  tehdit olarak görmektedir."

Ortadoğu'da Askeri Dengeler Projesi ve İsrail Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü Başkanı Yeftah Şamber ise şu açıklamada bulundu: “Eğer bu füze sistemleri Suriye'nin eline geçerse, bu savaş gemilerimizin Ortadoğu'da özgürce faaliyetleri açısından zorluk çıkaracak önemli bir etkendir. Ayrıca bu silahlar, yüzlerce kilometre öteden denizden ve havadan fırlatılan füzeleri takip etme kapasitesine sahiptirler. Örneğin, eğer bu füzeler Şam'a yerleştirilirse Ben Gurion Hava Alanından kalkan uçakları izleyebilir ve bu durum İsrail'in kuzey cephesi ve komşu ülkelere düzenlediği hava saldırılarını ve faaliyetlerini yok edebilir.”

Yapılan uyarılar, Netanyahu'nun Putin'i S-300 lerin gönderilmesinden vazgeçirmek için acilen Rusya'ya gitmesine neden olmuştur. Tarafsız haber kaynaklarının bildirdiğine göre bu oturum, İsrail'in istediği gibi sonuçlanmamıştı. El Alem bu oturumun sonuçlarının tahlilinde şöyle yazdı: “Siyonist rejim başbakanı Putin ile yaptığı görüşmeden eli boş döndü ve onu S-300 füzelerinin Suriye'ye sevkiyatından caydıramadı.”

Bunun da ötesinde Sergei Lavrov, ABD dışişleri bakanıyla yaptığı son görüşmede, Rusya'nın Suriye ile yapmış olduğu savunma işbirliği anlaşmalarına uyacaklarını ve bu sistemlerin savunma amaçlı olmasından dolayı S-300 füzelerinin  Suriye'ye sevkiyatını gerçekleştireceklerini vurgulamıştır.

Rusların, diplomatik ve psikolojik savaş manevralarına paralel olarak, Seyyid Hasan Nasrallah da İsrail'e karşı ikinci bir cephe açmıştır. Bu doğrultuda Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Radyo Nur'un kuruluş yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada İsrail makamlarına şöyle seslenmiştir: "Suriye'ye yapılan saldırının cevabı şudur: Ey İsrail bil ki Suriye Direniş'e silah verecektir ve bu büyük bir stratejik karardır, bunun da ötesinde, Suriye Direniş'e daha büyük ve daha güçlü silahlar verecektir. Bu cevap, işgal edilmiş Filistin topraklarının bombalanmasından daha büyük ve etkili bir tepki olacaktır."

Nasrallah'ın bu konuşmasından sonra, İbranice yayınlanan gazete İsrail el-Yevm'in yayınladığı analizde, Lübnan direniş teşkilatının elde ettiği mevcut askeri gücünü dile getirerek şöyle denmiştir: " İsrail ve Hizbullah arasında bir ön savaş olacaktır, belki bir ay, bir veya bir kaç yıl sonra. O gün geldiğinde İsrail, stratejik derinliği olan bir teşkilatın tehditleriyle karşı karşıya olduğunu anlayacaktır. Hizbullah, milenyumun ilk on yılının yarısından itibaren öylesine değişti ki artık onu tanıyamıyoruz."

Gazetenin analisti daha sonra, bu teşkilatın tanınmaz derecedeki değişimini isbat için Hizbullah'ın askeri gücü hakkındaki tahmin ve tahlillerini yazıyor: “Hizbullah'ın elde ettiği en esaslı gelişmelerden biri 60 bin füzeyi kapsayan gücünü arttırmasıdır ki bu durum İsrail iç cephesi için doğrudan ve ciddi bir tehdit olarak algılanmaktadır.”

Hizbullah 250 kilometre menzile sahip yaklaşık 5000 füzeye daha sahiptir. Bu füzeler Telaviv ve etrafını vurabilecek güçtedirler. 300 adet başka tür uzun menzilli füze de Hizbullah'ın elindedir ki, bunlarla bütün İsrail toprağını baştan başa hedef alabilirler. Ancak İsrail ordu komutanlarının başını asıl ağırtan şey Hizbullah'ın füzelerinin bilinmeyen sayısı değil, onların isabet oranlarının yüksek olmasıdır. Geçmişte İsrailli yetkililer, Hizbullah'ın elinde olan füzelerin isabet oranları çok düşüktür” demekteydiler. Oysa son yıllarda Hizbullah isabet oranı yüksek Rus yapımı M-300 füzelerini ve bundan sadece bir derece aşağı olan Fatih-110'leri elde etmeyi başarmıştır. İsrail geçtiğimiz hafta Şam'ın etrafında bu füzelerin olduğu yerleri bombalamıştır.

Aynı şekilde Hizbullah'ın elinde çok sayıda Scud füzesi de vardır. Bu füzelerin İsrail'in hava alanlarını, askeri karargah, komuta ve operasyon merkezleri gibi ulusal ve askeri alt yapısını hedef alma gücü vardır.

İsrail genel kurmay başkanı bundan birkaç gün önce İsrail Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nde yaptığı konuşmasında: "Hizbullah devlet olmayıp da elinde böylesi büyüklükte silah sistemleri bulunan  tek teşkilattır ve denilebilir ki, hiç bir Arap ülkesinin elinde böylesi bir askeri teçhizat yoktur."

Bazı haber kaynakları Hizbullah'ın Suriye ve İran'dan gelişmiş hava savunma sistemleri, karadan denize füzeler ve diğer modern silahlar alma çabası içinde olduğunu söylemektedirler. İsrailliler diyorlar ki, "Hizbullah hala, Suriyenin elinde olmasına rağmen  Yahont (Rus yapımı) gibi gelişmiş karadan denize füzelere sahip değil. Eğer Hizbullah bu tür füzeleri elde ederse, o zaman İsrail'in stratejik kara suları,  bütün sivil ve savaş gemileri tehdit altında olacaktır ve İsrail bu meseleden dolayı büyük endişe duymaktadır.”

Bütün bunların ışığı altında İsrailli askeri stratejistlerin Suriye ve İran'ın elindeki gelişmiş silahların Hizbullah'ın eline geçmesinden ne kadar korktuklarını kolayca anlayabiliriz. İşte Nasrallah bu son durumu Suriye'nin İsrail'i bombalamasından daha işe yarar olarak görmüştür.

Bütün bunlara ilaveten siyonist rejime karşı İslam Cumhuriyeti vasıtasıyla üçüncü bir cephe daha açılmıştır. Şöyle ki, El Meyadin, Kudüs Ordusu Komutanı General Kasım Süleymani'ye yakın bir kaynağa dayandırdığı bir haber yayınladı. Söz konusu haber, İran'ın resmi medyası ve Devrim Muhafızları tarafından bu konudaki şüphelerin ortadan kalkması için anında teyid edildi.

El Meyadin şöyle yazmıştı: "Kasım Süleymani diyor ki; nasıl ki taşlar yerini 100 kilometre menzilli füzelere bıraktıysa, Allah Tealanın inayetiyle üretilen Direniş füzelerinin gücü,  savaş başlıklı halleriyle 400 kilometre menzile ulaşacaktır."

Bu haber İsrail genel kurmayında hemen deprem etkisi meydana getirdi çünkü, Kudüs Ordusu yetkilileri füzelerin menzilinin arttırılmasına ilaveten,  Direniş'in bizzat bunların üretimi ve montajı gücüne ulaştığını da söylüyordu.

Yukarıdaki haberin doğruluğu tam olarak şu manaya gelmektedir:  İran direniş ortaklarını silahlandırırken, yalnızca Güney Lübnan'daki Şiilerle yetinmemiş, bu projeyi Gazze ve yenilerde Batı Şeria mukavemetine de taşımıştır. Bu esasa göre İsrail, Şam ve çevresine yaptığı boş ve faydasız hava saldırısının kendisi için ne büyük bir stratejik tehlike doğurduğunu anlayacaktır. Çünkü onların asıl düşmanları Şam, Filistin ve Lübnan'da askeri dengelerin değişmesi için İran ve Rusya tarafından himaye edilmektedir.

Ancak Direniş'in hızlı bir şekilde silahlandırılması kibirli ahmak Netanyahu'yu dize getirmenin tek yolu da değildi. İlaveten Beşşar Esad işgal altındaki Golan dosyasını tekrar açmaya söz verdi. Golan Tepelerinin siyonistler için stratejik önemi sadece Suriye toprağını işgal etmiş olmalarından kaynaklanmamakta, bu önem ayrıca, işgalci gasıp rejimin içme suyunun büyük bir bölümünün bu bölgedeki Taberiye Gölü'nden karşılanıyor olmasından mütevellittir.

Esad yıllarca Golan'la ilgili ateşkesi kabul etmeden ve donanımlı İsrail ordusuyla bir savaş ihtimalinden de kaçınarak, sadece bu bölgedeki askeri savunma mevzilerini güçlendirmekle yetindi. Bu ahmaklığıyla Netanyahu, Esad'ın sabrının taşmasına neden olmuş, Golan meselesinde hem nalına hem mıhına vurma politikasını çöpe atma kararı aldırtmıştır.

Suriye, gayrı meşru komşusunun inatçı cumhurbaşkanını nasıl çıldırttığını ve bu gasıp rejimin mevcudiyeti için nasıl yüksek bütçeler oluşturmak zorunda bıraktığını göstermiştir. Şu andan itibaren bu rejimin yöneticilerinin vatandaşlarının susuz kalması kabusu yüzünden uykularının kaçmakta oluşu kuvvetle muhtemeldir. Zira çevre ülkelerden su satın almak İsrail'in özgürlüğüne karşı büyük bir tehdittir ve her yıl büyük miktarlarda para gerektirmektedir.

Bu temelde Esad, devam eden buhran esnasında 50 bin kişilik Halk Ordusu'nu kurmuş ve bu ordu teröristlerin ilerlemesinin durdurulmasında önemli bir rol oynamıştır. En baştan beri söz konusu ettiğimiz üzere, bu halk ordusu kısa bir zaman sonra İsrail karşıtı bir milis teşkilatına dönüşecek, Hamas ve Bedir Tugayları benzeri bir yapı olacaktır.

Bu gün siyonistler hava saldırılarının stratejik öneme sahip olan Golan'da böylesi bir halk direnişinin oluşmasını hızlandırdığını anlamışlardır. Çünkü Seyyid Hasan Nasrallah yukarıda zikrettiğimiz konuşmasının devamında şöyle diyor: "Suriye'nin ikinci cevabı, doğal olarak, Golan'da Halk Direniş Cephesi oluşturmaktır. Suriye'ye saldırdınız, bu durum işgal edilmiş Golan'da artık halk direnişinin mümkün olduğu anlamına gelir. İsrailliler, Suriye'ye güven verici, rahatlatıcı mektuplar yolladılar... Biz Lübnan Direnişi olarak ilan ediyoruz ki, her şekilde silahlanmaya ve bu silahlarla halkımızı, ülkemizi ve mukaddesatımızı savunmaya hazırız. Direniş olarak ilan ediyoruz ki bizler Suriye Halk Direnişi'nin yanındayız ve Suriye Golanı'nın özgürlüğü için onlara yardım ve eğitim veriyoruz"

Buna göre siyonist rejimin komutanları, İran ve Hizbullah'ın, şu an sürmekte olan krize müdahil olmalarının yanında, bu krizin sona ermesinden sonra da -hatta şimdiki Suriye rejiminin düşmesi halinde bile- işgal edilmiş Golan'da operasyon gücü yüksek olan bir halk teşkilatı karargahı olarak Suriye Halk Direnişi'ni silahlandırıp eğittiğinden emin olabilirler.

Bu teşkilat, Suriye'deki Şii ve Alevi toplumunun ve İsrail ile çarpışmaya sevdalı her insanın teşkilatıdır. Bu artık, “Golan Hizbullahı" olarak adlandırabileceğimiz bir teşkilattır.

Şimdilerde Golan Hizbullahı'nın kurulması, Lübnan ve Filistin direnişinin modern silahlarla donatılması aşaması yürürlüktedir, sonraki aşamaları İsrail ve Amerika'nın atacağı adımlar belirleyecektir.

Çev: Ali Naki Dedesoy

medyasafak.com