"Sahabenin Adaleti" görüşünün eleştirisi (3)

"Sahabenin Adaleti" görüşünün eleştirisi (3)
İbn Hazm ‘‘Sahâbenin tümü kesinlikle cennet ehlidir. Onların tümünün cennete gireceği ve hiçbirinin cehennem ateşine girmeyeceği sabittir’’ der. Hz.Ali'yi, Ammâr’ı, Osmân b. Affân’ı öldürse de cennetliktir! Kerbelâ’da İmam Hüseyin’i (a.s.) öldürseler de yine cennetliktirler! Yani “Hasan ve Hüseyin (a.s.) cennet ehli gençlerin iki efendisidir” hadisine rağmen...

 

 

Sunucu: Rahmân Rahîm Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla... Salat ve selâm Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.a.) ve O'nun pak Ehl-i Beyt'inin ve seçkin sahâbesinin üzerine olsun. Değerli izleyiciler, sizleri en içten duygularla selâmlıyoruz. Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhû. İnşallah önceki programda ele aldığımız noktaların bir özetini sunacak, daha sonra da ‘‘Sahâbenin Adaleti Nazariyesi'' ile ilgili yeni konuları ele almaya çalışacağız.  Sahâbenin adaleti nazariyesi ile bağlantılı birtakım önemli ve değişik konulara değineceğiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey'e hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, diyoruz.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Hoş bulduk sayın doktor.

 

Sunucu: Çok yaşayınız Sayın Seyyid! Önceki programın bir özetini sunmanız mümkün mü?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahmân Rahîm olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selâm Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Önceki programda şu iki temel konuyu ele aldık.

 

İlk konu sahâbenin tanımıydı. Sahâbe Okuluna göre sahâbenin tanımı, sahâbî kavramı ve sahâbîlik terimleri hakkında iki nazariyenin olduğu vuzuha kavuşmuştu. Birinci nazariye, ergenlik çağına ulaşmasa dahi Hz. Peygamber ile mülaki olan herkesin sahâbî olduğunu benimseyen görüştü. Önceki programlarda bu konunun üzerinde durduğumuzu hatırlatmak isterim. Bu konuyu uzun uzadıya ele alacak vaktimiz bulunmamaktadır. Bu alanda birçok açıklama yapılmıştır. İşaret kabilinden olsun diye bir bölümüne işaret etmek istiyorum.

 

Suyûtî Tedrîbü'r-Râvî adlı eserinde şöyle der:

 

Sahih görüşe göre sahâbî olabilmek için görme esnasında ergenlik çağında olmak şart değildir. Aksi halde sahâbeden sayılan birçok kişi dışta kalırdı.

 

Buna göre ergenlik çağına ulaşmamış olsa dahi bir kimse Hz. Peygamber'i (s.a.a.) görmüşse sahâbîdir. Bu ilk nazariye idi.

 

İkinci nazariye ise sahâbîlik kavramının alanını daraltan yaklaşımdır. Buna göre sahâbî olabilmek için Peygamber (s.a.a.) ile gazaya çıkmış ve O'nunla sohbet etmiş olmak gibi şartlar ileri sürülür. Bu nazariye sahâbe tanımının alanı daraltan yaklaşımdır.

 

Sahâbenin tanımı ile ilgili ister geniş ister dar tasviri benimsemiş olsunlar sonuçta her iki nazariyenin taraftarları da sahâbenin tamamını adil ve cennet ehli görmektedir. Onlara göre sahâbeden hiçbiri cehennem ateşine girmeyecektir. Sözü makbuldür ve doğru sözlüdür. Asla yalancı muamelesi görmez, her ne davranışta bulunursa bulunsun adaletine hiçbir şekilde halel gelmez. Ondan sadır olan bütün olumsuz ve kötü fiillerin bir şekilde tevil edilmesi gerekir. Bir yanlış yaptığı zaman içtihatta bulunup içtihadında yanıldığını söyleriz. İşte bu nazariyenin bunun gibi sonuçları vardır.

 

İlaveten ahirette de ödüllendirilecek, cennete girecektir! Bir sahâbîyi öldürse bile yine ödül alacaktır. İsterse öldürdüğü Müslümanların halifelerinden biri olsun!

 

İbn Sa´d'ın Tabakât'ında aktardığına göre Amr b. Hamık el-Huzâî, Osmân b. Affân'ı öldürmüştür. Onların nazariyesine göre ise Amr b. Hamık içtihat etmiş ve içtihadında yanılmış biridir. Öyleyse hesaba çekilmesi mümkün değildir. Tabii bu nazariyenin önemli ve garip sonuçları vardır.

 

Sunucu: Gerçi burada ilginç bir çelişki söz konusu. Kişi birini öldürdüğünde müçtehit ve hatalı sayılıyor, ancak sövüp hakaret etmesi durumunda müçtehit olmuyor.

 

Sayın Seyyid önceki programda Şeyh İbn Teymiyye'nin açıklamalarına yer verdiniz. Şeyh İbn Teymiyye'nin yaptığı sahâbî tanımını ve bu konuya yaklaşımını sunabilir misiniz?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Bu oldukça önemli bir konu. Değerli izleyicilere şunu belirtmek istiyorum. Bu akşamki programımızın önemli bir bölümü Şeyh İbn Teymiyye'nin etrafında dönecektir. Sahâbenin adaleti, sahâbenin kim olduğu, sahâbîye ilişkin eleştiriler ve bu türden konuları genelde Şeyh İbn Teymiyye'nin açıklamalarıyla ele alacağız. Şeyh İbn Teymiyye es-Sârimü'l-Meslûl adlı eserinde şöyle der:

 

Berkânî Sahih'inde şöyle rivayet etmektedir: Ashâbıma sövmeyin. Ashâbımı bana bırakın. Sizden birisi Uhud Dağı kadar altın infak edecek olsa bu yaptığı onlardan birisinin bir müdd veya yarım müdd infak etmesine denk gelmez. “Ashâb”, “sâhib” sözcüğünün çoğuludur. Sâhib ise “صحبه / Onunla arkadaşlık etti (veya onunla birlikte bulundu)” “يصبحه / Onunla arkadaşlık ediyor” fiilinin ism-i failidir. Bundan dolayıdır ki bu sözcük birlikteliği az olan kimse için de kullanılır, çok olan kimse için de. “صحبته ساعة / ben onunla bir saat arkadaşlık ettim” denir. Yine “صحبته ساعة وصحبته شهرا وصحبته سنة / Ben onunla bir saat veya bir ay veya bir yıl birlikte bulundum” denir. Allah-u Teâlâ “والصاحب بالجنب / yakın arkadaşa” (Nisâ, 36) buyurmaktadır. Bu kelime grubundan kastın yolculuk arkadaşı veya eş olduğu da söylenmiştir. Malumdur ki birisiyle veya eşle arkadaşlık bir an olabildiği gibi daha fazla da olabilir.[i]

 

İbn Teymiyye'nin sahâbe tanımı ilk nazariye ile -yani sahâbe kuşağını olabildiğince geniş tutan nazariye ile- uyuşmaktadır. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.a.) ile bir müddet birlikte bulunan herkes sahâbîdir. Bu sahâbîliği onu hem dünyada hem de ahirette koruyacaktır. O artık yalan da söylemez! Katil de olsa cennete gidecek ve ahirette cehennem ateşi ona haram olacaktır! İşte bu Ehl-i Sünnet'in genelinin nazariyesidir. 

 

Devamında şöyle der:

 

Allah-u Teâlâ insana birisiyle ile dost olduğu ve birlikte bulunduğu müddetçe iyilikte bulunmayı tavsiye etmiştir.[ii]

 

Bu pasaja göre Şeyh İbn Teymiyye de Hz. Resûlullah (s.a.a.) ile bir saat birlikte bulunmanın, kişiyi dünyada adil, masum ve kasıtlı olarak yalan söylemez kılmaya yeterli geldiğine inananlardandır. Lütfen dikkat ediniz! İnternet kanallarında ve televizyonlarda ‘‘Seyyid Kemâl Haydarî âlimlere söylemedikleri şeyleri nispet etmektedir'' diye bir itirazda bulunulmasın. Asla! Biz onlar ne diyorsa onu dile getiriyoruz. Sahâbe Okulu âlimleri sahâbenin adil olduğuna inanmaktadır. Adil ise bazen yanılır, ama yanılması da sehvendir veya unutkanlığından kaynaklanır.  Bu ise sahâbenin adaletine gölge düşürmez. Bile bile hata işlemez. Sahâbe Okulunun âlimlerine göre ise sahâbî asla adaletini yitirmez. Bakınız, sahâbînin bazen adil bazen de fasık olma gibi bir durumu yoktur.

 

Bizler önceki programlarda İbn Kesîr'in ifadelerini aktardık. İnşallah ilerleyen bölümlerde de aktaracağız.

 

Hz. Peygamber (s.a.a.) Muâviye hakkında onu ve taraftarlarını “fie-i bağîye / azgın topluluk” olarak isimlendirmiş ve “Ey Ammâr! Seni azgın bir topluluk şehid edecektir” demiştir. Sahâbe Okulu âlimleri ‘‘Evet, Hz. Peygamber (s.a.a.) bu hadisi söylemiştir. Fakat Muâviye bağî de olsa müçtehittir ve hata etmiştir. Müçtehit ise yanıldığı zaman bir sevap alır. Eğer doğruya ulaşacak olursa iki sevap alır'' derler.

 

Hz. İmam Hüseyin'i (a.s.) Kerbelâ'da şehid eden kimse hakkında da benzer sözler söyler ve “bir grup, tevile dayalı olarak O'nu öldürmüştür” derler. İbn Kesîr de bu manada laflar eder. Ancak şimdi konumuz bu değildir. İbn Kesîr mealen ‘‘Bir grup tevilde bulundu. Bunlar Hz. Hüseyin'in Müslümanların birlikteliğini ve vahdetini bozmak istediğini düşünüyorlardı. Bundan dolayı da yapacaklarını yaptılar. Yezîd (l.a.) de bu amele razı değildi'' der. Bu konu inşallah ileride gelecektir. Bu ifadeler genel olarak Sahâbe Okulunun sahâbe hakkındaki nazariyesinin özetidir. Ayrıca özelde de İbn Teymiyye'nin nazariyesidir.

 

İbn Hacer, el-İsâbe'de şöyle demektedir:

 

Ebû Muhammed İbn Hazm ‘‘Sahâbenin tümü kesinlikle cennet ehlidir. Onların tümünün cennete gireceği ve hiçbirinin cehennem ateşine girmeyeceği sabittir'' der.[iii]

 

Ali b. Ebî Tâlib'i, Ammâr'ı, Osmân b. Affân'ı öldürse de cennetliktir! Kerbelâ'da İmam Hüseyin'i (a.s.) öldürseler de yine cennetliktirler! Yani “Hasan ve Hüseyin (a.s.) cennet ehli gençlerin iki efendisidir. Otursalar da kıyam etseler de imamdırlar” hadisine rağmen katilleri yine de cennete girer!

 

Sunucu: O ikisi cennette oldukları gibi katilleri de cennettedir!

 

Seyyid Kemal Haydarî: Katilleri de o ikisiyle birlikte cennettedir!

 

Sunucu: Bu nasıl bir dindir!

 

Seyyid Kemal Haydarî: İşte Sahâbe Okulunun mantığı. Sahâbe Okulu demeyelim de en azından bu nazariyeyi benimseyenler diyelim. İbn Hazm'ın bu açıklamaları el-İsâbe'nin “SAHÂBENİN ADALETİNİN BEYANI” başlığı altında geçmektedir. İşte genelde bunların özelde ise Şeyh İbn Teymiyye'nin inanıp benimsediği nazariyenin durumu… 

 

Önceki programlarda da belirttiğimiz gibi Sahâbe Okulunun bütün âlimleri bu nazariyeyi kabul etmemektedir. Sahâbe ve sahâbîlik kavramının alanını daraltan âlimler de vardır. Günümüzde ise bu nazariyeye davet eden, bunu temel görüş olarak sunmaya çalışanlara ve değerli izleyicilerin zihin dünyasında sanki bu meselede icma varmış gibi bir izlenim oluşturmaya çalışanlara rastlıyoruz. Hakikatte ise bu konu onların takdim ettiği şekilde değildir. Bu nazariyeyi aralarında İbn Teymiyye'nin de bulunduğu bir grup âlim benimsemektedir. Günümüzün modern Selefiliği ise bunu esas görüş sayıyor. Hepimiz de biliyoruz ki onlar büyük kesimi temsil etmemektedirler. Müslümanların geneline nispetle azınlıktırlar.

 

Sunucu: Sayın Seyyid bu nazariyeyi benimseyenlere göre bir sahâbîyi şiddetli bir şekilde eleştiren kimsenin hükmü nedir?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Doğaldır ki Sahâbe Okulunda sahâbenin adaleti nazariyesinin çok önemli sonuçları vardır. Bu inancın arkasından ‘‘kim bir sahâbîyi eleştirecek olursa o kimse zındıktır'' derler. Sizler de biliyorsunuz ki zındık, dini olmayan kimsedir. Yani ne ahirete ne de Yaratıcı'ya inananlar... Onların değişik açıklamalarında buna rastlanır. Onlardan bazıları daireyi genişleterek ‘‘Bir sahâbînin bir kusurunu zikreden de zındıktır. Bir sahâbîye buğzeden bir kimse kâfirdir, zındıktır ve öldürülür'' derler. Değerli izleyiciler lütfen bu ibareleri garip karşılamasınlar, bu ifadelerin tamamı mevcuttur. Yani Busr b. Ebî Ertât, Hakem b. el-As hep bu tabakadandır, yani sahâbî kategorisindedir ki bunların bir bölümüne Hz. Resûlullah (s.a.a.) lanet etmiştir! Bu nazariyeye göreyse bir kimse bunlardan birine sadece nefret beslemekle bile zındık oluyor!

 

Sunucu: Yani Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) lanet ettiği bir kişiye biz buğzedecek olursak zındık oluruz!

 

Seyyid Kemal Haydarî: Evet, bu nazariyede aynen buna inanılmaktadır. Gerçekten oldukça tuhaf bir durum! İlim ehlinden olduklarına inanılan hatta kendilerine ‘‘Şeyhü'l-İslam'' denen kişiler bile bunu iddia etmekteler! Bunlar ‘‘Hz. Resûlullah'ın sahih ve sarih rivayetlerle lanetine uğrayan bir şahsı eleştiren zındıktır. O kimseye buğzeden zındıktır. Onu öldüren kimse kâfirdir ve cehennem ateşinde ebedî bir şekilde kalmayı hak etmektedir'' derler. İşte sahâbenin adaleti nazariyesinin en önemli neticelerinden biri budur. Bize‘‘Seyyidim niçin bunlara bu görüşü isnad ediyorsunuz. Bu sözleri nerede söylüyorlar?'' diyebilirler.

 

El-cevap: Değerli izleyiciler bu gece bu konuyu genişçe ele alacağız. Lütfen kulaklarınızı bana veriniz.

 

El-İsâbe ile başlayalım. El-İsâbe'nin bu konudaki ibareleri açık ve nettir. O şöyle diyor:

 

Yani sahâbenin tümü adildir… Hatîb el-Bağdâdî'nin el-Kifâye'de nefis açıklamaları vardır… Âlimlerinin genelinin mezhebi ve Ehl-i Sünnet'ten sözü dayanak olarak alınan kimselerin görüşü budur.

 

Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Zura er-Râzî'ye ulaşan isnad zinciri ile şöyle rivayet etmektedir:

 

Bir kimsenin Allah Resûlünün sahâbîlerinden birisinin ayıbını söylediğini gördüğünde bil ki o zındıktır.[iv]

 

Bakınız, bir sahâbîye buğzeden veya onunla savaşan bir kimseden bahsetmiyor, sadece bir kusurunu söyleyen diyor!

 

Öte yandan, inşallah ileride de okuyacağımız gibi İmam Ali'ye buğzeden kimsenin münafık olduğuna, O'na buğzetmenin nifak alametlerinden olduğuna delalet eden açık ve net hadisler vardır. Bu hadisler Müslümanların ittifakıyla rivayet edilen hadislerdir. Bu ifadeler onların açıklamalarında net bir şekilde görülür. Bu hadisi kabul etmeyen veya bilmeyen ise cahildir. İbn Teymiyye bile bu hadisin sahihliğini itiraf eder.  “O'nu ancak mümin sever, O'na ancak münafık buğzeder” hadisini o da kabul eder.

 

Devamında şöyle der:

 

Bunun nedeni şudur: Hz. Resûlullah (s.a.v.) haktır. Kur'ân haktır. Onun Allah-u Teâlâ'dan getirdikleri haktır. Bütün bunları bize ulaştıran ise sahâbedir. Bunlar Kitabı ve Sünnet'i iptal etmek için bizim şahitlerimizi cerh etmek istiyorlar. Asıl onların cerh edilmesi gerekir. Zira bu kimseler (sahâbîyi eleştirenler, çev.) zındıkların ta kendileridir.[v]

 

Bu pasaja göre biz bir sahâbîyi eleştirdiğimizde Hz. Resûlullah'ı (s.a.a.) eleştirmiş gibi oluruz!

 

‘‘O'ndan bir şey rivayet etmemiş olsa dahi o sahâbîdir'' şeklindeki sözünüz ile ‘‘sahâbîyi eleştiren Hz. Resûlullah'ı eleştirmiştir'' şeklindeki sözlerinizin arasını nasıl buluyorsunuz, bilemiyorum. Çünkü sizler diyorsunuz ki bize Resûlullah'tan (s.a.a.) bir rivayet aktaran kişiyi eleştirecek olursak Hz. Resûlullah'ı (s.a.a.) eleştirmiş oluruz. Ancak sahâbe dairesinin bundan geniş olduğunu siz kendiniz belirttiniz ve ‘‘Hz. Peygamber'den bir hadis aktarmamış olsa da O'nu görmüşse sahâbîdir” dediniz. Oldukça garip bir durum, aradaki çelişkiye ve zifiri karanlığa bakar mısınız lütfen. Bu ilk kaynaktı.

 

Değerli izleyiciler ikinci kaynağa geçmek istiyorum, İmam Zehebî'nin el-Kebâir adlı eseri. O, bu eserinde şöyle diyor:

 

YETMİŞİNCİ GÜNAH: SAHÂBEDEN BİRİSİNE SÖVMEK (ALLAH ONLARDAN RAZI OLSUN)

 

Sahîhü'l-Buhârî ve Sahîhü Müslim de sabit olmuştur ki Hz. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: (Bir kudsî hadiste, çev.)

 

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: Kim benim bir velime düşmanlık edecek olursa ben ona savaş ilan ederim.

 

Hz. Resûlullah da “Benim ashâbıma sövmeyin! Nefsim kudret elinde olana kasem olsun ki…” buyurmuştur. Bu ve benzeri hadisler Hz. Resûlullah'tan sonra onlara karşı garazkâr davranan, onlara söven, iftira eden, onları ayıplayan, küfreden ve onlara karşı cüretli davrananların halini açıklamaktadır… Sahâbeyi sevmek Hz. Resûlullah'ı sevmektir, onlara buğzetmek ise Hz. Resûlullah'a buğzetmek demektir. Nitekim sahih hadiste geçtiği üzere Ensar'ı sevmek imandan, onlara buğzetmek ise nifaktandır. Bu durum onların öncü olmalarından ve cihad etmelerinden ötürüdür.[vi]

 

Ensar ile ilgili zikrettiği hadis sadece onlara özgüdür. Bu programlara başlarken girişte belirttiğimiz gibi bu türden hadisler onlara hüccettir, bize değil.

 

Bizim için asıl önemli olan şu cümledir:

 

Kim onlara taan edecek olur veya söverse dinden çıkar ve Müslümanların milletinden ayrılmış olur (ومرق من ملة المسلمين).[vii]

 

Sunucu: Buna göre sahâbeyi eleştiren kimsenin hükmü dinden çıkan Haricîlerle aynıdır. 

 

Seyyid Kemal Haydarî: Her neyse devamını okuyalım:

 

Çünkü taan etmek ancak onların ayıplı olduklarına inanmak demektir. Onlara karşı gönlünde kin beslemek ve Allah'ın Kur'ân'da onlar hakkında yaptığı övgülerini inkâr etmek demektir. Hz. Resûlullah'ın (s.a.v.) onlara ilişkin övgülerini ve fazilet beyanlarını reddetmektir… Vasıtalara taan etmek asıla taan etmek, aktaranı hor ve hakir görmek kendisinden aktarılan zatı hor ve hakir görmek demektir. Bu durum üzerinde düşünen kimse için açıktır.[viii]

 

Allah-u Teâlâ Kur'ân'da bütün sahâbeyi nerede övmüş, bilemiyorum. Bunu da nereden çıkardı? Evet, Kur'ân Muhacirler ve Ensar'ı ve onlara güzellikle uyanları övmüştür ki bu konuyu da ileride ele alacağız. Her âmm hükmün bir muhassısı vardır. 

 

Pasaja göre bizim bir sahâbî hakkında ‘‘o sika değildir'' deme hakkımız bulunmuyor. Sadece ‘‘sika değildir'' demekle de sahâbîye taan etmiş oluyoruz!

 

“Aktaranı hor ve hakir görmek kendisinden aktarılanı hor ve hakir görmek demektir” cümlesine bir bakar mısınız? Bu cümle bizim defalarca vurguladığımız şu hususu ne kadar da doğruluyor. Bunlar sahâbeye pratik olarak masum hükmünü veriyorlar. Bunlar Hâfız Zehebî'nin el-Kebâir adlı eserinden aktarımlardı.

 

İbn Teymiyye'nin es-Sârimü'l-Meslûl adlı eserine geçelim. Kitap her ne kadar Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) söven ve hakaret eden kimselerle bağlantılı ise de son bölümü sahâbeye söven kimselere ayrılmıştır. Yazar şöyle diyor:

 

FASIL: Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) sahâbesinden birisine -ister Ehl-i Beyt'inden olsun ister diğer sahâbeden olsun- söven bir kimse hakkında İmam Ahmed şöyle der:

 

O kimse şiddetli bir şekilde cezalandırılır. Ancak öldürülmesi ve tekfir edilmesi hususunda tavakkuf etmiştir.

 

Abdullah ‘‘Babama Hz. Peygamber'in (s.a.a.) sahâbesine söven bir kimsenin durumunu sordum'' dedi. Babam ‘‘görüşüme göre dövülmesi gerekir'' dedi. Ben de bunun üzerine ‘‘Had cezasına çarptırılmalı mıdır?'' diye sorunca da had üzerinde durmadı, ancak dövülmesi gerektiğini söyledi ve ‘‘Ben onu İslam dini üzere görmüyorum'' dedi.[ix]

 

Bu pasaj çok da önemli değil. Önemli olan İbn Teymiyye'nin eserin ilerleyen sayfalarında gelen diğer görüşleridir. O bundan sonra diğer görüşleri aktarmaya başlar. Bu konu hakkında iki görüşün mevcut olduğunu söyler ve daha sonra ikinci görüşe geçer. İkinci görüş:

 

(Bir sahâbîye) söven kâfir olur ve öldürülür diyenlerin kanıt olarak kullandıkları pek çok delil vardır.[x]

 

Söven kelimesini konu ‘‘sahâbeye söven'' olduğu için ‘‘sahâbeye söven kimse'' olarak anlamalıyız. Bazen ‘‘Seyyid Kemal lafızları ve cümleleri yarıda kesiyor'' diye bir itiraz geliyor. Hayır, asla! Olduğu gibi okuyoruz. Söven kelimesi, konu başlığı ile değerlendirilir.

 

İbn Teymiyye daha sonra delillere geçer:

 

محمد رسول الله / Muhammed Allah'ın elçisidir” âyeti bu âyetlerdendir. Abdullah b. İdris el-Evdî şöyle der:

 

Onların -yani Râfızîlerin- kâfirlere benzemediklerinden emin değilim. Çünkü Allah-u Teâlâ “لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ / Onlar (müminler) yüzünden kâfirler öfkeden kahrolsunlar diye (böyle olmuştur).” (Fetih, 29) buyuruyor. İmam Ahmed'in, ben onları İslam üzere görmüyorum, sözünün anlamı budur.[xi]

 

Yani bir sahâbîye söveni ben İslam dini üzere görmüyorum.  Değerli izleyiciler lütfen birkaç dakikalığına beni iyice dinleyiniz.

 

Konu buraya gelmişken bu ikinci görüşe delalet eden mübarek âyetleri zikrederek delillendirmeye çalışır. Yani sahâbeye söven kimsenin öldürülüp tekfir edilmesi gerektiği görüşüne delalet eden âyetleri serdettikten sonra şöyle der:

 

Sünnet'te de sahih kanallardan aktarılan hadislerde de buna dair delil vardır.

 

Yahya b. Akil'den rivayet etmiş ve demiştir ki; bize Kesîr rivayet etmiştir; yine İbn Şihâb hadisini Abdurrabbih b. Nafi el-Hayyât, Kesîr en-Nevvâ'dan, o da İbrahim b. Hasan'dan, o da babasından, o da dedesinden merfu olarak şöyle rivayet etmektedir:

 

Kıyametin kopmasından önce bir kavim zuhur edecektir ki bunlara Râfızî denilir. Bunlar İslam'dan beridirler.[xii]

 

Şimdi bir kimse bize ‘‘bu rivayet merfu…'' diyebilir.  Bu önemli değil. Çünkü bu hadisten sonra yazar bu mananın sahihliğine delalet eden pek çok kanıt olduğunu söylüyor. Değerli izleyiciler bu şekilde rivayetler çoktur. Naklettiği rivayetlere not düşmek istemiyorum.

 

Yine o şu hadisi de naklediyor:

 

Ali'den (r.a.) şöyle rivayet edilmektedir:

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali işlemen halinde senin cennete girmeni sağlayacak bir ameli sana göstermeyeyim mi?”, ki sen de cennet ehlindensin. Bizden sonra bir kavim çıkacaktır. Onların lakapları Râfıza'dır. Eğer onlara ulaşacak olursan onları öldür. Çünkü onlar müşriktirler. Ali (r.a.) şöyle dedi: Bizden sonra bizim sevgimizi kendilerine yol edinecek olan bir topluluk çıkacaktır. Bunlar bizim adımıza yalan söyleyeceklerdir. Ancak onlar dinden çıkmış kimselerdir. Bunun delili Ebû Bekir ve Ömer'e sövmeleridir. Ahir zamanda bir kavim çıkacaktır. Bunların Râfıza adında bir lakapları olacaktır ve bu lakap ile tanınacaklardır. Bunlar bizim taraftarımız olmayı din edineceklerdir. Ancak bizim taraftarlarımızdan değildirler. Bunun delili Ebû Bekir ve Ömer'e hakaret etmeleridir. Onları nerede görürseniz öldürün, çünkü onlar müşriktirler.” [xiii]

 

Hz. Resûlullah'a (s.a.a.) salat getirirken “ve Âlihi” ibaresini ben ekliyorum. Çünkü “Bana eksik salat getirmeyin” hadisinin kınadıklarından olmak istemiyorum. Değerli kardeşlerim benden “salat-ı batra”nın (kopuk salatın) nehyinin delilini istediler. İnşallah uygun vakitte bu konuyu da ele alacağım.

 

“Sen cennet ehlindensin” cümlesi ara cümledir. Zira İmam Ali'nin kendisi cennet ehlinden olduğundan Hz. Resûlullah'ın söyleyeceği şeyle amel etme zorunluluğu bulunmamaktadır.

 

Pasajın sonunda geçen iki hadise ilişkin çok kısa bir not düşmek istiyorum. Değerli izleyiciler “Şiîler ve Ehl-i Beyt Okulu takipçileri müşriktirler, onların öldürülmeleri gerekir, cennete ulaşmanın yolu budur! İmam Ali'nin Şiîlerini öldürmekle kişi Allah'a yaklaşabilir”, şeklindeki nazariyenin esası neredeymiş, görsünler.

 

Sunucu: İbn Teymiyye'nin eserlerinde mevcut imiş.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Bu nazariyenin temelleri İbn Teymiyye'de mevcut imiş. Sizler herhangi bir imamın veya Mescid-i Haram'ın imamının Şiîleri öldürmeye davet ederken ve yeryüzünün Ehl-i Beyt taraftarlarından temizlenmesi gerektiğini söylerken gördüğünüzde bilin ki onlar bu sözü bu temele göre söylüyor. İşte biz buna modern Selefîlik diyoruz. Onlara ‘‘işte sizin nazariyeniz budur'' deyiniz. Evet, Şeyh İbn Teymiyye'nin başka açıklamaları da vardır. Onları da aktarıyorsunuz, tamam, ancak bunları da aktarın. “Râfizîleri nerede görürseniz öldürün. Cennete girmek istiyorsanız onları öldürün. Allah'a yaklaşmak ancak Ehl-i Beyt taraftarlarını öldürmekle mümkündür” şeklindeki fikrin sahibinin kim olduğunu da insanlara söyleyin.

 

Her halükârda yazar birtakım rivayetleri serdettikten sonra ikinci görüşü reddetmeksizin görüşlerini şöylece özetler:

 

İki raşid halife Ömer ve Ali, Ali'yi Ebû Bekir ve Ömer'e veya Ömer'i Ebû Bekir'e üstün sayanlara müfteri haddi uygulayarak celde cezasını uyguladıklarına göre -ki üstün kabul etmekte herhangi bir sövme ve kusurlu görme olayı yoktur- onların nazarında sövmenin bundan kat be kat üstün cezayı gerektirdiği bilinir.[xiv]

 

İmam Ali'nin kendisini Ebû Bekir ve Ömer'den üstün tuttuğuna celde cezası uyguladığı sözü uydurmadan başka bir şey değildir. Çünkü bu rivayetler sadece onlar için delildir. Bizim açımızdan ise hiçbir kıymeti haiz değildir.

 

Pasaja göre sadece üstün sayma ile celde cezasına çarptırdıklarına göre sövüp sayanları ise tekfir eder ve öldürülmelerine hükmederlerdi.

 

Sunucu: “Sel benden akar ve hiçbir kuş benim uçtuğum yere uçamazdı” şeklindeki sözüyle İmam Ali (a.s.) kendisini üstün görmekteydi.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Rivayetler “Bu ümmetin hiçbir şahsı Âl-i Muhammed (s.a.a.) ile boy ölçüşemez” demektedir. Her neyse şimdi konumuz bu değildir. Eserin ilerleyen bölümlerinde ise şöyle der:

 

Cimrilik, korkaklık, az bilgi sahibi veya zahit olmamak gibi sözlerden biriyle, adaletleri ve dinlerine zarar vermeyecek bir şekilde onlara söven kimse tedip edilir ve tazir cezasına çarptırılır. Ancak onun küfrüne hükmedemeyiz.[xv]

 

Yani bir sahâbî hakkında ‘‘bu sahâbî zahid değildir'' diyecek olur ve ondaki bir eksikliği, mesela onun aşırı müreffeh bir hayat sürdüğünü söyleyecek olursan…

 

Sunucu: Veya cimri olduğunu söylersen…

 

Seyyid Kemal Haydarî: Tazir cezasına çarptırılırsın! Gerçekten garip ve korkunç bir mantık! Bu düşünsel terör nereden gelmektedir? Yani sen bir sahâbî için ‘‘bu sahâbî zâhid değildir'' deme hakkına bile sahip değilsin!

 

Sunucu: Kur'ân'ın kendisi “İçinizden kimisi cimrilik yapar” (Muhammed, 38) diyor.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Lütfen, ibareyi dikkatlice okuyunuz. “Bir şekilde sövecek olursa…” Sebb / sövmeye yeni bir terim anlamı katıyor.

 

Sunucu: Sıfatlarından bir sıfatı…

 

Seyyid Kemal Haydarî: O bunu da sövme olarak algılıyor. “Cimrilik, korkaklık, az bilgi sahibi veya zahit olmamak gibi sözlerden biriyle…” Kardeşim, bir sahâbî için ‘‘bilgisi azdı” dedin diyelim. Sahâbenin bir bölümü Hz. Resûlullah (s.a.a.) ile sadece bir saat birlikte bulunmuştur. “Şu sahâbî âlimdir, berikinin bilgisi azdır” gibi bir cümle kuracak olursan tazir ve tedip cezasına çarptırılırsın!

 

Evet, bu hastalıklı nazariyenin sahibi halimize acıyıp bir de lütufta bulunuyor! “Onun küfrüne hükmedemeyiz.” Yani bir sahâbîye ‘‘âlim değildir'' diyen kimsenin küfrüne hükmedemeyiz. Bu mantığı kabul edecek akıllı biri var mıdır acaba? Aklı başında hangi insan bu hastalıklı, marazlı ve pörsümüş mantığı kabul eder? Ne oluyor size, nasıl hükmediyorsunuz?

 

Neticede siz ‘‘sahâbe arasında da derece farkı vardır'' demiyor musunuz? Bir sahâbî diğer sahâbîden daha üstün olabilir. Sizler ‘‘birinci ve ikinci halife Osman ve Ali'den (a.s.)  daha üstündür'' demiyor musunuz? Bu ikisinin daha çok ilme sahip olduğunu söylemiyor musunuz? Ben falancanın daha çok ilme, diğerinin ise daha az ilme sahip olduğunu söylediğimde İbn Teymiyye'ye göre tazir edilmem gerekiyor.

 

Tazir edilir, diyor. Korkunç bir mantık! Devamında şöyle diyor:

 

Sahâbeye söven tekfir edilmez şeklindeki sözü buna yorumlanır.

 

Lütfen dikkat ediniz. Yani ‘‘Sahâbeye söveni tekfir etmeyen ilim ehlini gördüğünde onun sözünü buna yorumla'' diyor! Yoksa sahâbeye söven, ona buğz ve lanet eden kimsenin hükmü nedir?

 

Sunucu: Kâfirdir!

 

Seyyid Kemal Haydarî: Sadece kâfir değil! 

 

Sunucu: Devamında şöyle diyor:

 

Hz. Resûlullah'tan sonra sahâbenin bir bölümünün irtidadına hükmeden… Bu kimselerin küfründe de herhangi bir kuşku söz konusu değildir. Çünkü Kur'ân'ın sahâbeyi övdüğüne ve onlardan razı olduğuna dair nassı vardır. Bunların küfründe kuşku duyan kimsenin de kâfir olduğu taayyün eder.[xvi]

 

Sahâbenin bir bölümünün irtidad ettiğine dair hadis Sahîhü'l-Buhârî'de geçmektedir. Biz sadece onlarla kaç sahâbînin irtidat ettiği hususunda ihtilaf halindeyiz. Yani sahâbenin bir bölümünün irtidat ettiği hadisi sadece Ehl-i Beyt Okuluna özgü bir hadis değildir.

 

Pasaja göre Ehl-i Beyt taraftarlarının küfründe şüphe eden kimse de kâfirdir! Ey Müslümanlar işte İbn Teymiyye'nin nazariyesi! Sen Şia'nın kâfir olduğunda kuşku duyuyorsan kâfirsin. Yani Müslümanların geneli ‘‘Ehl-i Beyt Şiası bizim Müslüman kardeşimizdir'' derler. Müslümanların geneli böyle söyler. Bizler de ‘‘Ehl-i Sünnet bizim Müslüman kardeşlerimizdir'' deriz…

 

Vaktimiz biterken şunu da dile getirmek istiyorum. Bizler Selefî kardeşlerimiz hakkında da böyle düşünürüz. Selefî Müslümanların geneli bizim Müslüman kardeşlerimizdir. Biz onların Müslüman ve mümin olduklarına inanırız. Evet, onlarla birtakım ihtilaflı meselelerimiz de vardır. Ancak bunun herhangi bir sakıncası bulunmamaktadır. Zaten ilmî temellere dayalı ihtilaflar da olmalıdır. Tabii birbirimizi itham etmeden ve tekzib etmeden, Mecûsî ve Hıristiyan ve piyon diye damgalamadan, tekfir etmeden, senin müşrik olduğuna inanmadan… Ey kardeşim, sen kendi televizyon kanalında nazariyeni sun, ben de inandığım düşüncelerimi sunayım. İnsanlar özgürdürler, diledikleri görüşleri benimseme hakkına sahiptirler. 

 

Seyyid Kemal Haydarî: Aziz dostlarım, inşallah bu konuyu bir sonraki programda ele alacağız. Ancak şimdi ben konuyu tamamlamak istiyorum.

 

Bir sahâbîye söven dövülmeli, hatta şiddetli bir şekilde cezalandırılmalı, tekfir edilmeli ve öldürülmeli.

 

Minhâcü's-Sünne'den bir pasaj okumak istiyorum:

 

Ancak Ali böyle değildi. Sahâbenin ve Tâbiûnun çoğunluğu O'na buğz eder, hakaretlerde bulunur ve O'nunla savaşırdı.[xvii]

 

İbn Teymiyye'nin bağlılarına bir soru sormak istiyorum. Acaba İbn Teymiyye'nin sahâbeye söven kimse hakkındaki sözlerine katılıyorlar mı?

 

Sunucu: Onun küfründe şüphe eden kimse de kâfir olur.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Her halükârda. Yani sadece O'na sövmüyor ve O'nunla savaşıyorlardı da! İbn Teymiyye'nin es-Sârimü'l-Meslûl adlı eserindeki ifadelerine göre konuyu değerlendirecek olursak bu Sahâbe ve Tâbiûnun çoğunluğu öldürülmeleri vacip kâfirler oluyorlar!

 

Sunucu: Onlar Râfızî ve zındıktırlar!

 

Seyyid Kemal Haydarî: Belki Şeyh İbn Teymiyye şöyle bir tevil yapsa kurtarabilir. Biz sahâbeyi birinci ve ikinci dereceden sahâbîler olmak üzere ikiye ayırıyoruz. 

 

Sunucu: Bu taksime göre ise İmam Ali (a.s.) birinci dereceden bir sahâbî değildir.

 

Seyyid Kemal Haydarî: İbn Teymiyye şöyle diyordur: İmam Ali'nin sahâbî olduğuna inanıyorum ancak birinci dereceden değil. Buna göre birinci, ikinci ve üçüncü halifeye söven bir kimseye Ahmed b. Hanbel'in verdiği hükümler uygulanır. İmam Ahmed b. Hanbel ne diyordu? ‘‘Sahâbeye söven bir kimse dövülür, küfrüne hükmedilir ve ben onu İslam dini üzere görmüyorum.'' Ama İmam Ali'ye, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'e (a.s.) söven ve onları öldürenlere gelince…

 

Müslüman âlimlere göre Hz. İmam Hasan ve Hz. İmam Hüseyin'in (a.s.) sahâbî oluşunda kuşku yoktur. Hangi delile dayanarak sahâbeden olduklarını söylüyoruz? Çünkü onlar da Ehl-i Beyt'tendir. Ancak Hz. Hüseyin'in katiline gelince ‘‘Müminlerin Emiri'' olma niteliğini koruyor! Sahâbenin büyüklerinden olduğunda herhangi bir kuşku bulunmayan Ammâr'ı öldüren Muâviye içtihat etmiştir, sadece hata etmiştir ve cennet ehlidir! Ama sıra Ebû Bekir, Ömer ve Osman'a gelince ise…

 

Sunucu: Veya başka bir sahâbîye gelince…

 

Seyyid Kemal Haydarî: Asıl üzerinde durmak istediğimiz mesele budur. Bu konuyu bir sonraki programda ele alacağız.

 

Sunucu: İnşallah. Ayetullah Seyyid Kemâl Haydarî Bey'e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Siz değerli izleyicilere de teşekkür ediyoruz. Bir sonraki programda görüşmek üzere. Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhû.

 

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

 

Medya Şafak

 

 



[i] İbn Teymiyye, Ahmed b. Abdülhalim Abdüsselâm el-Harrânî ed-Dımaşkî, es-Sârimü'l-Meslûl Ala Şâtimi'r-Rasûl, Tahkik: Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, el-Mektebetü'l-Asriyye, 1415, Sayda, Beyrut.

[ii] A.g.e., a.g.y.

[iii] Askalânî, İbn Hacer el-İsâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, c. 1, s. 163, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Menşuratu Muhammed Ali Baydûn, Beyrut-1423.

[iv] el-İsâbe, c. 1, s. 162.

[v] A.g.e., a.g.y.

[vi] Ez-Zehebî, Hafız Şemsüddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osmân, el-Kebâir, s. 251-252, Tahkik: Muhammed Abdülkadir Ata, Dârü't-Takva.

[vii] A.g.e., a.g.y.

[viii] A.g.e., a.g.y.

[ix] İbn Teymiyye, es-Sârimü'l-Meslûl alâ Şâtimi'r-Rasûl, s. 567.

[x] A.g.e., s. 579.

[xi] A.g.e., a.g.y.

[xii] A.g.e., a.g.y.

[xiii] A.g.e., a.g.y.

[xiv] A.g.e., s. 586.

[xv] A.g.e., s. 586.

[xvi] A.g.e., a.g.y.

[xvii] A.g.e., c. 4 s. 145.