"Fars Körfezi’nde Güç Gösterisi: Suudi Arabistan, Katar ve İhvan"

"Fars Körfezi’nde Güç Gösterisi: Suudi Arabistan, Katar ve İhvan"
Katar Suriye’deki isyancıların önde gelen silah tedarikçisi. CIA’in himayesinde ve Türkiye’nin nezaretinde silah yüklü 85 uçak Doha’dan Ankara’ya geldi ve bu silahlar kamyonlarla Suriye’ye sokularak isyancı gruplar arasında dağıtıldı. Suudi Arabistan ise 37 uçakla hayli uzak arayla ikinci sırada geliyor.

Yuram Abdullah Weiler

 

Press TV

 

“Katar'ın Müslüman Kardeşler'i kucaklama ve kendisini bölgedeki başka herhangi bir yerde değişimin bıçak ağzına yerleştirme stratejisi ve de izlediği yumuşak diplomasi, Suudi Arabistan'ın bütün bunları sömürmesi riskini getiriyor.” James M. Dorsey, S. Rajaratnam Uluslararası Etüdler Okulu Öğretim Üyesi.


Fars Körfezi'nin petrol iktidarları Suudi Arabistan ve Katar, Sünni İslam dünyasında ideolojik ve jeopolitik üstünlük mücadelesi içindeler. Her iki ülke de 2011 baharından beri Ortadoğu'da ortaya çıkan ve Arap Baharı denilen devrimci hareketlere aktif bir şekilde müdahil oldu, fakat bir taraftan kendi monarşileri içindeki statükoyu korurken diğer taraftan bölgede gerçekleşen kaçınılmaz geçişin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda farklı sosyo-politik görüşlere sahipler. İki ülke arasındaki farklılıklar listesinin en başında, Müslüman Kardeşler hakkındaki taban tabana zıt görüşler geliyor.  

Sufi ruhaniliği, Selefi dogma ve siyasi reform unsurlarını bir araya getiren Müslüman Kardeşler, yahut bilinen adıyla İhvan, 1928 yılında Mısır'da ilkokul öğretmeni Hasan el-Benna tarafından kuruldu, fakat hareket kısa zaman içinde Filistin, Sudan, Irak, Suriye ve ötesine yayıldı. 

Amacı, yabancıların tecavüzlerini ortadan kaldırmak ve bir İslam devleti kurmak olan Müslüman Kardeşler, 1939 yılı itibariyle Mısır'ın en büyük ve en etkili örgütlerinden biri haline geldi. Bir tehdit olarak görülen İhvan, Mısır hükümeti tarafından 1948 yılında yasaklandı ve lideri el-Benna 12 Şubat 1949'da Kahire'de öldürüldü.  

Müslüman Kardeşler, başlangıçta İngiliz destekli Kral Faruk monarşisini deviren Hür Subaylar Hareketi'nin Temmuz 1952 darbesini desteklemesine rağmen, Cemal Abdül Nasır'a yönelik bir suikast girişimiyle suçlanmasının ardından Ocak 1954'te yeniden yasaklandı.

Bu süreçten sonra Nasır, İhvan'a zulmetmeye başladı ve binlerce üyesinin, aralarında Suudi Arabistan'ın da bulunduğu Fars Körfezi devletlerine kaçmasına neden oldu. Ortadoğu araştırmacısı Alain Gresh'e göre, “İhvan'ın Körfez devletlerine yerleşmesi ve birinci Körfez savaşından beri krallığı etkileyen protestolara müdahil olması” Suudileri alarma geçirdi. Gresh'e göre “Onların siyasi vizyonu – bir İslam devleti, fakat demokratik yollardan seçilmiş bir İslam devleti – kraliyet ailesine sorgusuz sualsiz bağlılık üzerine kurulu Suudi Arabistan'ın vizyonundan farklılaşıyor”.

 
Tunus, Sudan, Yemen ve Türkiye'deki Müslüman Kardeşler liderlerinin hepsi, 1990-91 Fars Körfezi Savaşı süresince Irak diktatörü Saddam'ı desteklerken, Suudi Arabistan Batı'nın ve George H.W. Bush'un koalisyonunun yanında yer aldı. Suudi Arabistan Müslüman Kardeşler'in eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'i devirme çabalarına da karşı çıktı.

Müslüman Kardeşler hakkındaki farklılaşan görüşleri izah eden Woodrow Wilson Merkezi'nden kıdemli araştırmacı David Ottaway şunları yazmaktadır: “Geçmişte Suudiler Müslüman Kardeşler'i, İslam'ın Vehhabizm olarak bilinen Suudi kolunu politize etmekle ve Vehhabileri siyasi aktivistlere çevirmekle suçluyordu. Bu, Usame bin Ladin'in (bir Suudi vatandaşıdır) ve El Kaide'nin, Suud Hanedanı'nı devirme çağrılarını da içine alacak şekilde aşırıcılığı yaymasına yol açtı. Bu arka plan, Suudi yöneticiler ile Mısırlı Müslüman Kardeşler arasındaki gerginliklerde çok önemli bir faktördür”. 

2007-2011 yılları arasındaki yumuşuma dönemi istisna olmak üzere, iki krallık arasındaki tarihsel ilişkiler genellikle soğuk oldu. İki devlet arasında Yemen'de petrol üzerinde bir ihtilaf söz konusu olsa da, siyasi ihtiyatların kökeninde, her iki devletin kendi monarşilerini sürdürme konusunda farklı perspektiflerinin olması bulunuyor: Katar “demokratik” siyasal İslamcı hareketleri desteklemeye açık iken, Suudiler her tür siyasi muhalefeti ortadan kaldırmak için hızla harekete geçiyor.


Dorsey şunları yazıyor: “Suudi Arabistan ve Katar arasındaki bölgesel rekabetin kökeninde, kendi kendisini koruma konusundaki temelden farklı stratejiler bulunuyor. Her iki kraliyet ailesi de bolca sosyal harcamalar yaparak kendilerini korumaya çalışsa da, Suudi Arabistan, derin bir güvensizlik taşıdığı Mısır ve Suriye'deki Müslüman Kardeşler'e karşı sınırlı sözlerin verildiği statükonun sürdürülmesini seçti.”  

Müslüman Kardeşler'e tam destek veren Katar, Gresh'in “Mısır'da ve daha sınırlı bir ölçekte Tunus'ta Müslüman Kardeşler'in sözcüsü” olarak tanımladığı popüler El Cezire medya ağını da finanse ediyor.   

Katar Suriye'deki isyancıların önde gelen silah tedarikçisi. CIA'in himayesinde ve Türkiye'nin nezaretinde silah yüklü 85 uçak Doha'dan Ankara'ya geldi ve bu silahlar kamyonlarla Suriye'ye sokularak isyancı gruplar arasında dağıtıldı. Suudi Arabistan ise 37 uçakla hayli uzak arayla ikinci sırada geliyor; onu hemen arkasından da Mart 2013 itibariyle 36 askeri kargo uçuşuyla Zagreb-Hırvatistan izliyor.


Dr. İbrahim Kazeruni ve Rob Prince'e göre bu gürültülü saldırının nedeni “Suriye'nin bölge devletlerinin İran'a ve Lübnan'daki Hizbullah'a karşı birleşmesinin önündeki en büyük engel olarak görülmesi.” Suudi Arabistan ve Katar, Suriye'deki Beşar Esad hükümetini devirme amacını paylaşsalar da, arkasından gelecek rejimin niteliği konusunda ayrılık içindeler.  Dr. Mesud Esadullahi bunu şöyle izah ediyor: “Katarlılar Suriye'de Müslüman Kardeşler'i desrekliyor ve rejimin düşmesinin arkasından Müslüman Kardeşler'in iktidara gelmesini istiyor. Fakat Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler'le olan eski düşmanlığı nedeniyle, böyle bir gelişmeyi hedeflemiyor”. 

Açıktır ki, İhvan'ın ifade edilen duruşu onu, bölgedeki temel güvenlik çıkarlarından biri Siyonist rejimin korunması olan Amerika Birleşik Devletleri'yle de anlaşmazlık konumuna getiriyor. Müslüman Kardeşler'in birinci başkan yardımcısı Dr. Muhammed El-Sayid Habib, şunları söylemişti: “Siyonist topluluk Filistin toprağına, Arapların ve Müslümanların toprağına el koydu. Hiçbir gururlu insan, toprakları işgal edilirken ve kutsal mekanları saldırıya uğrarken kıpırdamadan durmayı kabul etmez. İşgale karşı direnmek İslam'ın emridir ve uluslararası hukuk, anlaşmalar ve görenekler tarafından da tasdik edilmiştir… Holokost'u bir mit olarak tarif eden açıklamaya gelince, bunun amacı olayı inkar etmek değil, Yahudilerin abartmalarını reddetmekti”.

ABD, İran etkisini “çembere alma” çabasının içinde, Irak'taki Junior Bush yönetimi için işlerin kötü gidiyor gibi göründüğü bir zamanda, 2007'de, Sünni aşırıcı örgütleri desteklemek üzere stratejik bir kayış yaptı. Gazeteci Seymour Hersh'in aktardığına göre Dış İlişkiler Konseyi'ndeki araştırmacı Vali Nasr, “Öyle görünüyor ki hükümet içinde en büyük tehlikenin İran mı yoksa Sünni radikaller mi olduğu konusunda bir tartışma” oldu diyordu ve göründüğü kadarıyla, en büyük tehdidin İran olduğunu iddia eden taraf galip gelmişti. Müslüman Kardeşler de denkleme, Suudi Arabistan'ın tarafında girmişti, zira Nasr'a göre “Suudiler kaydadeğer mali araçlara ve Müslüman Kardeşler ve Selefilerle derin ilişkilere sahipler”di.
 

Dolayısıyla Suudi monarşisi, İhvan'ı finanse ederek gerçekte kendi çıkarlarına karşı çalışıyor gibi görünebilir, ancak Sultan Suud Al Kasımi, görünüşte çelişkili olan bu davranışa dair bir izahat getiriyor ve şunları söylüyor: “Suudi mali desteği ilişkileri görece sıcak tutma ve Arap devletlerinin en önemlisinin [Mısır] İran yörüngesine girmesine izin vermeme çabası olarak okunabilir”.

 

Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin Suudi Arabistan'la daha sıcak ilişkiler kurma girişimlerine rağmen İhvan, onarılması imkansız bir fay hattı haline geldi. Katarlılar Mursi yönetimine güçlü bir destek verdi, ancak Suudiler krallığa bir demokratik halk devriminin gelmesi korkusuyla ona karşı çıktı ve onu devirmek için devasa miktarlarda para harcadı. Ottaway'in işaret ettiği gibi: “Suudi Arabistan Arap dünyasındaki [ultra-muhafazakâr] Selefi gruplar arasında en muhafazakâr İslami mezhep tarafından yönetiliyor ve Suudiler, demokrasinin hiçbir biçimine sempati duymazlar.”


Gresh, eski Suudi içişleri bakanı Prens Nayef'in “Müslüman Kardeşler Arap dünyasındaki sorunların çoğunun nedenidir ve Suudi Arabistan'da devasa miktarda hasara yol açmıştır” sözlerini alıntılıyor ve Mursi'nin gitmesi için Kahire sokaklarını dolduran rekor kalabalıklardan hareketle, Mısırlıların ezici çoğunluğunun Prens Nayef'le aynı fikirde olduğu kanaatine varıyor.   

General Abdülfettah el-Sisi komutasındaki ordusunun eyleme geçmekten başka pek bir seçeneği yoktu ve öğretim üyeleri İbrahim Kazeruni ve Rob Prince'in yazdığı gibi, “Şüphesiz, kinik bir oyuncu olan Mısır ordusu, 32 milyon protestocuyu bastırmanın Mursi'yi iktidardan uzaklaştırıp Müslüman Kardeşler'i sindirmekten çok daha kötü olacağını anlayarak, ‘halkın' yanında durmak için uygun bir zaman olduğunu düşündü”.

Mursi'nin devrilmesinden kısa süre sonra Müslüman Kardeşler'in hasar kontrol birimi, bir sonraki adımlarını planlamak üzere Ankara'da bir toplantı yapmış görünüyor. Bu adım, En-Nahda Partisi'nin ve lideri Raşid El Gannuşi'nin Katar'la yakın bağlarının bulunduğu Tunus'taki çabalarının yenilenmesi gibi görünüyordu. Gannuşi Mursi'nin devrilmesini kınadı ve yurttaşlarına “Mısır ulusu tarafından serbest seçimlerle seçilen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin meşruiyetinin” geri verilmesini isteme çağrısı yaptı.

Anlaşmazlıklarına rağmen her iki ülke de, özellikle ABD'de şu anda var olan ekonomik krizi ve bütçe kesintilerini düşünerek, ihtiyaç ortaya çıkması durumunda kurtarıcı olarak Washington yardımlarının gelip gelemeyeceğini sorguluyor. Bu nedenle Katar yumuşak diplomasiye odaklandı ve Müslüman Kardeşler'le ilişkili muhaliflerin desteklenmesi de bu stratejinin parçası. Suudi Arabistan ise tersine, Müslüman Kardeşler'le ilişkisini mesafeli bir şekilde sürdürürken her türlü isyan belirtisini vahşi bir şekilde ortadan kaldırarak statükoyu koruma çabalarını sürdürüyor.  

O halde bu krallık rekabetinden muzaffer olarak kim çıkacak? Dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz ihracatçısı, devasa Güney Pars kıyı doğalgaz sahasında İran'ın partneri ve dünyanın bilinen gaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 60'ını elinde bulunduran “doğalgaz üçlüsü”nün İran ve Rusya'yla birlikte üyesi olarak Katar, bir enerji lideri konumuna gelmiş gibi görünüyor. Ancak Suudi Arabistan'ın gerici yöneticileri, ABD'nin Mısır ve Suriye'deki desteği nedeniyle jeopolitik bakımdan önde. Bununla birlikte, daha pragmatik dış politika yaklaşımıyla Katar, son kertede baskın çıkabilir.


Çev: Selim Sezer
 

medyasafak.com