CIA Silah Kaçakçılığı: Katar-Libya-Suriye

CIA Silah Kaçakçılığı: Katar-Libya-Suriye
ABD Nusra dahil tüm silahlı Selefi unsurlara nasıl destek veriyor? Libya'daki ABD elçiliğine yapılan saldırının arka planında ne vardı?

Phil Greaves 

 

Global Research

 

CNN'den Jake Tapper'ın hazırladığı bir haber, “Bingazi skandalını” bir kez daha ABD medyasının dikkatine taşıdı. Haber, saldırı gecesinde “onlarca” CIA ajanının Bingazi'de sahada olduğunu ve CIA'in buna ilişkin ayrıntıları ve nerede olduklarına dair bilgileri ortadan kaldırmak için elinden geleni yaptığını iddia ediyor. Haber, CIA'in personel sızıntılarını önlemek için “benzeri görülmemiş” girişimlerde bulunduğunu ve CIA ajanlarının ve onların ülke çapına “dağılmalarına” kadar gittiği varsayılan sırlarının saklı tutulması için “gözdağı” verdiğini söylüyor.

 

Bunun tek ve tanımlı bir amacının – CIA'in Libya ve Suriye'de bilinen aşırıcılara silah tedarik etmedeki suç ortaklığını saklamak – olduğu şüphesi oluşuyor. Dahası, CNN'in haberi, CIA'in Bingazi'den Suriye'deki isyancılara “karadan havaya füzeler” tedarik ettiğini ima ediyor, fakat bu buzdağının sadece görünen kısmı olabilir. Haberin ilerleyen kısmında şunlar belirtiliyor: (vurgular bize ait)

Kaynaklar şimdi CNN'e, o gece CIA için çalışan onlarca kişinin sahada olduğunu ve teşkilatın, yaptığı şey her neyse gizli kalması için elinden geleni yapacağını söylüyor. CNN CIA'in, bir kaynak tarafından, casus teşkilatının Bingazi sırlarının sızmasını engellemek için benzeri görülmemiş bir çaba olarak adlandırdığı şeyin içinde olduğunu öğrendi.

 

Teşkilatın çalışmalarına dair derin bilgisi olan bir kaynağa göre Ocak ayından beri, teşkilatın Libya misyonlarının içinde yer alan bazı CIA ajanları sıklıkla, hatta ayda bir defa yalan makinası testine tabi tutuldu. Kaynaklara göre bu sorgulamanın amacı, birilerinin medyaya veya Kongre'ye konuşup konuşmadığını ortaya çıkarmaktı. Bu, tam bir gözdağı olarak tanımlanıyor ve yetkisi haricinde dışarıya bilgi sızdıran herhangi bir CIA personeli, kariyerinin sona ermesiyle tehdit ediliyor.

 

Capitol Hill hakkındaki spekülasyonlardan hareketle, Bingazi'da faaliyet yürüten CIA ajanlarının karadan havaya füzelerin Libya'dan çıkarılıp Türkiye üzerinden Suriyeli isyancılara gizlice gönderilmesine yardım etmesi ihtimali bulunuyor.

 

Her ne kadar yakın zamanda “Suriye kartı” Amerika Birleşik Devletleri tarafından Suudi Arabistan'a verildiyse de – ve Prens Bender bir kez daha “Cihad Prensi” haline geldiyse de - , Suriye krizinin başlangıcından bu yana sözde “muhalefet”in hem siyasi hem de askeri unsurlarına silah ve finansman sağlanmasının başını Katar'ın çektiği herkes tarafından biliniyor. Şüphesiz bu, Suriye'de sahada bulunan bol miktarda tugay arasında hâkim radikal unsurlara yönelik zımni bir desteği de içerdi; El Nusra Cephesi, Katar'ın cömertliğinden en fazla yararlanan grup oldu. Bu yılın başlarında CIA'in, temel olarak Emir'in Doha'daki sarayından yönetilen Katar monarşisi silah kaçakçıları şebekesi ile doğrudan “istişare” içinde olduğu aktarılmıştı. Bu doğrultuda, hem CIA hem de Katar istihbaratının Libya'daki “isyancı”lardan Suriye'deki “isyancı”lara – ki her ikisinin de türevleri El Kaide bağlantılı gruplar ve radikal Selefi-cihadçı militanlardır – cephane sevkiyatı operasyonunun içinde yer aldığı kesin gibi görünüyor.

 

New York Times'ta 30 Mart 2011 tarihinde yayınlanan bir haber, CIA'in Libya'da “[NATO] hava saldırıları için bilgi toplamak ve ‘Kaddafi güçleri' ile savaşan isyancılara temas kurup onları araştırmak üzere bilgi toplamak” için “haftalardır” aktif olduğunu yazıyordu.  New York Times'ın haberi ayrıca Obama'nın önceki haftalarda imzaladığı bir başkanlık kararının CIA'e isyancıları silahlandırma ve finanse etme yetkisi verdiğini ifade ediyordu. Dahası, Independent gazetesi Mart 2011'de Obama'nın Suudi Arabistan'dan Libyalı militanlara silah tedarik etmesini istediğini açığa çıkarmıştı. Obama ayrıca Bingazi'ye silah göndermeleri için Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne onay vermiş, şüpheleri gidermek için ABD yapımı olmayan silahlar göndermelerini istemişti – zira bu, Uçuşa Yasak Bölge kararının ve güçlendirilmesine yardım ettiği silah ambargosunun ihlali ve ABD Anayasası ile Uluslararası Hukuk'un tam ihlali demekti.

 

Şimdiki Libya otoriteleri, Bingazi limanından Suriye'ye giden geniş çaplı silah sevkiyatlarına ilişkin haberlerden kendilerini ayrı tutmak için pek az çaba gösterdi. BM Güvenlik Konseyi'nin bir raporunda belirtildiği gibi, bu tür teslimatların organize edilmesi için gerekli ölçek, para ve lojistik ihtiyaçları, hemen hemen kesin olarak, en azından yerel yönetimin bilgisini gerektirecektir; Libyalı bir milletvekili de bunu açıkça kabul etmiştir. Dahası, Kasım 2011'de Telegraph gazetesinde yayınlanan bir haberde, Kaddafi sonrası Libya ordusunun komutanı – El Kaide bağlantılı Libya İslami Savaş Grubu'nun (LIFG) eski lideri ve Kaddafi karşıtı silahlı ayaklanmanın önde gelen figürlerinden biri olarak görülen – Abdülhakim Bilhac'ın Türkiye'de, “para ve silah” gönderilmesini ve “Libyalı savaşçıların birlikleri eğitmesini tartışmak üzere muhalif “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO) üyelerini ziyaret ettiği yazıldı.

 

2012 tarihli bir Fox News haberine göre  bir “Uluslararası Kargo Gemisi” Libya'dan Suriye'ye silah sevkiyatının “Muammer Kaddafi'nin düşmesinden neredeyse hemen sonra” (Ekim 2011) başladığını ve Mısrata ve Bingazi de dâhil olmak üzere pek çok limandan yapılan sevkiyatların haftalık olarak devam ettiğini açığa çıkardı. Bazı “kaynaklar” sevkiyatlarının 600 tonu aştığı aktarılıyordu. Haber ayrıca Bingazi'de sahada bulunan anonim “kaynakların” şu iddiasını alıntılıyordu: “Amerikan Konsolosluğu'na yönelik saldırıdan bu yana sevkiyatların çoğu durmuş olsa da, silahlar ve savaşçılar kesinlikle Suriye'ye gidiyordu ve ABD kesinlikle buna dair her şeyi biliyordu.”

 

İlave olarak, BM Güvenlik Konseyi'nden bir grup uzmanın hazırladığı Nisan 2013 tarihli bir rapor da, Libya çapında yaygın bir şekilde görülen silah dağıtımını ve bu silahların sınır dışına kaçırılmasını vurguluyor. Rapor, silahların Suriye'den Mali'ye kadar çatışmaları alevlendirdiğini ve Libya'dan “alarm veren bir oranda” dağıtıldığını belirtiyordu. Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin, 2011'de Kaddafi'ye karşı gerçekleşen “ayaklanma” sürecinde silah ambargosunu ağır bir şekilde ihlal ettiklerini özel olarak belirten rapor, Katar'dan gelen pek çok silah sevkiyatının NATO'nun tam bilgisi ve rızası dahilinde Libya'ya girmesine izin verildiğini açığa çıkarmıştı – nihai varış yeri Suriye olacak şekilde, Katar'dan Türkiye'ye silah akışına da aynı şekilde izin verildi.

 

Libyalı “askeri” liderliğin unsurları şüphesiz, eski El Kaide bağlaşıklarıyla güçlü ilişkilere sahip ve bunlar, Katar'ın cömertliği ile özel kuvvetler, CIA koordinasyonu ve NATO hava gücü sayesinde iktidara getirildi. Bunu dikkate aldığımızda, aynı aktörlerin Libya'dan Suriye'ye açık ve devamlı bir silah kaçakçılığı yolu haline getirilen şeyi en azından “görmezlikten gelmeyi” isteyeceğini düşünebiliriz. Reuters'ın 18 Haziran 2013 tarihli ve “Libyalı bir silah tüccarının Suriye'deki maceraları” başlıklı haberinde bu, bir kez daha görülüyordu:

 

Abdülbasit Harun (eski “17 Şubat Tugayı” komutanı), Libya'dan Suriye'ye yapılan en büyük sevkiyatlardan bazılarının arkasında olduğunu söylüyor. Silahlar, özel charter uçaklarıyla komşu ülkelere taşınmış ve arkasından sınırdan kaçırılmış…  Bir Reuters muhabiri, Suriye'ye gönderilmeye hazırlanan bir silah konteynerini görmek için Bingazi'de bulunan gizli bir yere götürüldü. Burada patlayıcı, füze rampası ve çeşitli türden hafif ve orta silah kutuları istiflenmişti.

 

Harun, Libya'daki ve dışarıdaki bağlantıları sayesinde ülke çapından silah toplayabildiğini ve Suriyeli isyancılara gönderilmek üzere bunları düzenleyebildiğini söylüyor. “Suriye'ye silah gönderdiğimizi biliyorlar. Herkes biliyor” diyor. Göründüğü kadarıyla kendinin yaptığı silah ticareti faaliyetleri, en azından Libya'nın doğusunda iyi biliniyor. Libya ordusu ve hükümeti içindeki üst düzey yetkililer Suriye muhalefetine yönelik silah tedarikini desteklediklerini söylerken, Libya parlamentosunu bir üyesi Harun'un Suriyeli isyancılar için büyük bir iş yaptığını söyledi.

 

Dahası,  29 Haziran tarihli bir New York Times haberine göre Katar, en azından Albay Kaddafi'yi devirme “çabalarını hızlandırdıkları” zamandan bu yana Libya'dan Suriye'deki isyancılara silah sevkiyatı gerçekleştiriyor. Buradan çıkabilecek tek sonuç, Katar'ın Suriye'ye – Bingazi'den – silah sevkiyatına Kaddafi öldürülmeden önce, yani Ekim 2011'den önce başladığıdır.

 

Bingazi'nin aslında – daha ilerde bu silahları Suriye'ye gönderme niyetinin “muhtemel” olduğu – CIA'in yönetiminde bir “geri satın alma” programı olması hayli akla yatkın görünüyor. Dışişleri Bakanlığı'nın teyit ettiği üzere, Libya'daki çatışma sırasında kullanılan silahların satın alınması ve toplanması için 40 milyon dolar ayırdı; bunların içinde 20,000 MANPADS'den oluşan “kayıp” bir stok da var ve bunlardan en az 15 bini hâlâ açıklanamadı. Libya'da çalışan eski ABD özel kuvvetler ajanlarının kaleme aldığı “Bingazi: nihai rapor” başlıklı bir rapor, “konsolosluk” ve silah stoğu programının tamamen John Brennan – Obama'nın o dönemdeki Ulusal Güvenlik Danışmanı ve şimdinin CIA Müdürü – tarafından ve CIA'in alışılagelmiş komuta zincirinin dışında yürütüldüğünü ve tek amacın “stoklanan silahların başka bir çatışmaya – muhtemelen Suriye'ye” yönlendirilmesi olduğunu söylüyor. İlave olarak ABD hükümetinin pek çok önde gelen figürünün (Clinton, Brennan, Patreaus, vs) bu özel politika için açıkça lobi faaliyeti yürüttüğü belirtilmelidir; bu, hükümet veya Askeri-Endüstriyel Blok'un çeşitli bileşenlerinden bazı oyuncuların, Obama yönetimlerinin özel rızasının dışında faaliyet yürütmüş olabileceği, yahut gelecekte böyle bir politika izlemek için lojistik inşasında bulunuyor olabileceği ihtimalini arttırmaktadır. Bu yüzden, “konsolosluğa” – ki buranın CIA tarafından işletilen bir silah deposu olduğunu varsayabiliriz – yönelik saldırının nedeninin, Obama yönetimlerinin Suriye'de savaşan isyancılara MANPADS veya başka özel ağır silahların gönderilmesi konusunda kamuoyu nezdindeki isteksizliği olduğu şeklinde bir izahat yapılabilir. Dahası, “Bingazi: nihai rapor”un yazarları, John Brennnan'ın insansız uçak saldırıları ve özel operasyonlarla Libya'daki katı İslamcı milisleri hedef aldığını iddia etmektedir ki bu, saldırı için başka bir bahane olabilir. Bazı isyancı fraksiyonları, onların bölgesel bağışçıları veya Libyalı bağlaşıkları, kendilerini incinmiş hissetmiş ve CIA'e saldırarak kendi iradeleriyle silahlara el koymaya karar vermiş olabilir.  

 

Libya silahlarının Suriye'ye giden yolunun Katarlı (ve Batılı) özel kuvvetlerin ve onların Libya El Kaidesi ile bağlantılı vekil güçlerinin Bingazi'yi ele geçirmesinden bu yana aktif olması hayli muhtemeldir. Kaddafi'nin stokları ele geçirildikten ve Libya içindeki kanunsuz olanaklar arttıktan sonra Suriye'ye giden sevkiyatlar kademeli olarak artmıştır. Bu gelişmeler, muhalefet saflarındaki yabancı savaşçılar içinde Libyalıların büyük bir yüzdeye sahip olmasını da açıklayabilir; yakın zamanda yapılan bir çalışma ölen yabancıların yüzde yirmiden fazlasını Libyalı savaşçıların oluşturduğunu göstermektedir. Eğer Katar Libya'dan Suriye'ye yapılan silah sevkiyatını 2011'de başlayan Suriye krizinin ilk aşamalarında koordine ediyor idiyse ve CIA de Türkiye üzerindeki transit noktalarda Katar sevkiyatlarını “denetliyor” idiyse, Suriye'deki çatışmanın barışçıl göstericilerin öldürülmesiyle başlayıp arkasından tam bir iç savaşa dönüştüğü şeklindeki ana akım anlatının ve zaman çizelgesinin de sorgulanması gerekir.

 

ABD “konsolosluğuna” yönelik saldırıya giden olaylar zinciri ve ABD ile müttefiklerinin Libya'da silahlandırdığı çeşitli milis grupları hakkında örtünün kaldırılması, Obama yönetimlerinin Suriye'deki aşırıcı vekil güçlere verdiği tam desteğin ortaya çıkarılmasını da sağlayabilir. Bu da yönetimlerin, Bingazi çevresindeki olaylara ilişkin her tür tartışmayı veya ciddi sorgulamayı bastırma yönündeki hararetli çabalarını izah edebilir.
 

Çev: Selim Sezer
 

medyasafak.com