"Suriye’deki Filistin Kamplarında Ne Oluyor?"

"Suriye’deki Filistin Kamplarında Ne Oluyor?"
Franklin Lamb'tan önemli bir analiz..."Suriye’deki on üç Filistin kampından yedisi şimdi Selefi cihadçıların kontrolünde..."

Suriye'deki Filistin Kamplarında Ne Oluyor?

Franklin Lamb

Suriye'deki on üç Filistin kampından yedisi şimdi Selefi cihadçıların kontrolünde

Humus Filistin kampı, Suriye

UNRWA'ya, Suriyeli ve Filistinli yetkililere ve buradaki mülteci kamplarının sakinlerine göre cihadçılar, giderek artan bir tempoyla Suriye'ye giriş yapıyorlar. Şu an sayılarının 7 bin civarında olduğu tahmin edilen ithal edilmiş yabancı savaşçılar için Filistin kampları, Suriye çapında üsler kurmak için en uygun yerler olarak görülüyor.

UNWRA temsilcisi Filippo Grandi, “Suriye'deki Filistin kampları savaşın sahneleri haline geldi” dedi.

Suriye halkı merhametli bir şekilde, gayri resmi kampların yanında 10 adet resmi, BM himayesinde Filistin kampına ev sahipliği yapıyor ve bunların toplam nüfusu en az 230 bin. Bu kamplardan sekizi, Filistinlilerin 1948'de evlerinde sürülmesinden kısa süre sonra organize edilmiş olan “Nakba (“felaket”) kampları” iken iki tanesi, Kabr Essit ve Deraa (acil durum kampı), “Naksa (“yenilgi günü”) kampları”. Bu ikinciler 1967 yılında, iki kardeş Arap milliyetçi bölgeye – Filistin'deki Batı Şeria ve Suriye'deki Golan Tepeleri – yönelik, uluslararası düzeyde kınanan Siyonist-sömürgeci saldırganlığın sonucu olarak kuruldu.

Ve 2011 yılının Mart ayının ortasında bu kamplardan birinin, güneyde, Ürdün sınırı yakınlarındaki, 1950 yılında kurulmuş Deraa kampının yakınlarında şiddetin patladığını gördük.

Ama belki önce burada, nüfusları ve kurulma tarihleriyle birlikte bu kampların bir listesini vermek gerekebilir:

1950, Deraaa, 5,916
1967, Deraa (Acil durum), 5,536
1950, Hama, 7,597
1949, Humus, 13,825
1948, Ceramana, 5,007
1950, Han Dunun, 8,603
1949, Han Eşiye, 15,731
1948, Neyrab, 17,994
1967, Kabr Essit, 16,016
1948, Sbeyne, 19,624
1955-6, Lazkiye kamp, 6,534 kayıtlı mülteci
1957, Yermuk kampı, 112,550 kayıtlı mülteci
1962, Ayn El-Tal, 4,329 kayıtlı mülteci

8 Ağustos 2013 tarihi itibariyle bu kamplardan yedisi – ikisi kuzeyde ve beşi Şam bölgesinde ve Suriye'nin güneyinde – yabancı Selefi-cihadçıların çizmeleri altında. Bu cihadçı hücreler şu andaki krizin ilk dönemlerinde zorla istihdam amacıyla, savaş dışı insani kalkanların sağlanmasından yararlanmak için, sakinlere şantaj yapmak ve UNRWA tesislerini ele geçirmek için ve bir zamanların “mülteci kampı güvenlik bölgelerini” kullanmak için kamplara doğru yöneldi. Tüm bu adımlar, Suriye Arap Cumhuriyeti hükümetini devirme amaçlı operasyonlar gerçekleştirmek üzere askeri üsler kurulmasının habercisiydi.

Cihadçılar kamplara nasıl sızıyor?

Nasıl oldu da Suriye'deki Filistin kamplarının, maalesef ciddi bir direniş de olmadan düştüğünü ve şimdi bu kamplara, geniş ölçüde ilerici seküler çizgide olan Filistin topluluğuna istemedikleri aşırıcı dini görüşlerini empoze etmeye devam eden, çoğu yabancı olan cihadçıların hâkim olduğunu görüyoruz? Bu, burada çokça tartışılan bir konu.

Bu gözlemci, - eski ve yeni kamp sakinleriyle, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık üyeleriyle, Filistinli STK'larla ve beraberinde akademisyenlerle yapılan – bir dizi görüşmeden hareketle, altı yıl önce Lübnan'da Trablusşam yakınlarındaki Nehrü'l-Barid Filistin kampında gördüklerimize çarpıcı derecede benzeyen şekilde, Suriye'ye bulaşan bir “işgal modeli” olduğu sonucuna varmıştır.  Bugün duyduğumuz hikayeler, bu gözlemciye Mayıs 2007'deki Nehrü'l-Barid ziyaretleri sırasında aktarıldığına göre bu kamptan yakınlardaki Bedevi kampına veya Lübnan'ın diğer on kampına kaçmaya zorlanan yaklaşık 30 bin mültecinin hikayelerine hayli benziyor.

Bugün Suriye'de duyduklarımız esrarengiz denebilecek bir benzerlik taşıyor. Örneğin ailesi işgal altındaki Filistin'deki Safad'dan olan bir kadın şunları söyledi: “Onlar (mütecavizler) önce çok az sayıda ortaya çıktı. Onları, bazılarının ‘yabancı' aksanlı olduğunu ve muhafazakâr kıyafetler giydiklerini, çoğunun sakallı olduğunu fark ettik. Nazik ve dostça davranışlılardı. Arkasından daha fazlası geldi, az sayıda insanı kadınlar ve çocuklar izledi. Başlangıçta kendi başlarına durdular ve yerel camiyi kullandılar – hatta başta yerel şeyhler tarafından karşılanıyorlardı ve bu şeyhler onların dürüstlüğüne ve dindarlığına hayran olduklarını ifade ediyorlardı.  Arkasından içlerinden bazıları Kuran'ı kendilerince tefsir ederek vaaz etmeye başladı ve bir noktada onların nazik dersleri daha keskin hale geldi. Kısa süre sonra bu adamlar, bazı Filistinli kadınların nasıl da İslami olmayan bir tarzda giyindiklerine dair yorumlar yapmaya ve hatta genç kadınlara iffet hakkında dersler vermeye, yaşam tarzlarını değiştirmeleri, sigara içmeyi bırakmaları, eğer kendilerinden başka kadın yoksa kamuya açık yerlerdeki topluluklardan ayrılmaları ve tam hicab giymeleri gerektiğini söylemeye başladı.”

Kadının kız kardeşi araya girerek şunları anlattı: “Bundan sonra silahlar ortaya çıktı ve adamlardan bazıları, eğitim için örneğin bir okulu veya oyun alanını kullandığı zaman hayli yetenekli oldukları görüldü. Çok ciddilerdi ve bir tür trans halinde görünüyorlardı. Onlarla konuşmanın veya ikna etmenin hiçbir imkanı yoktu. Görünüşte tek istedikleri şehadetti! Bazıları gerçekten de Suriye'nin Filistin olduğuna ve Kudüs'ü özgürleştirmek için burada olduklarına inanıyorlardı!”

Kamptaki bazı kişilere göre, yeni gelenlerin kendi fikirlerini empoze etmeye niyetli oldukları ve kamp sakinlerinin, kendi bakışlarına göre “saf İslam”a tabi olmasını hedefledikleri ortaya çıkmaya başladı. Kamp sakinlerinden bir düzeyde direniş gelmeye başladı, ancak kamptaki halk komiteleri onlarla karşı gelebilecek güçte değildi ve az sayıda insan gerçekten onlara katıldı. Suriye hükümet askerleriyle çatışma, kampı ele geçirme sürecini hızlandırdı ve kısa süre sonra kamp sakinleri bir taleple karşılaştı: silahlı adamlara katılmaları ve kampları “özgürleştirmeleri”. 

Bir kez daha söylemek gerekirse, bu olaylar zinciri Lübnan'daki Nehrü'l-Barid kampında (olup bittikten sonra) gördüklerimizle birebir aynıdır. Bu süreç, tıpkı şimdi Suriye'de baş gösteren süreç gibi, şiddetlenen iç savaşla hızlandı.

Burada bir kez daha akla aynı klişe geliyor: “Arap Birliği, İslam Konseyi Teşkilatı, AB veya BM nerede? Waldo nerede?

El Kaide bağlaşıklarının Suriye'deki kampların kontrolünü ele geçirmek için iki süreci kullandığı görülüyor. Bunlardan biri, bu gözlemcinin “Nehrü'l-Barid modeli” olarak adlandırdığı şey. Yermuk'tan, evi doğrudan bir havan topu tarafından yıkılmadan kısa süre önce kamptan kaçmış olan bir Halk Komitesi üyesi, bunu şöyle izah ediyor:

“Bazıları hediyelerle geliyor. Genellikle küçük sorun çözme merkezleri kuruyorlar. Belki bir miktar para, tıbbi destek temini, ekmek dağıtımı, kamp güvenliği teminatları, bu tür, şu anda var olmayan sosyal hizmetler.”

Fakat kamplar hızlı bir şekilde bakteri kutularına dönüştü ve dışarıdan gelen aşılamaların devasa boyuttaki büyümesi bazen gözleri kamaştırıyor. Hükümet destekçileri kamp mütecavizlerini haber verdiği zaman artık çok geç oluyor. Her durumda, hükümet ne yapabilir ki? Silahlar her yerde görünüyor ve birden bire artık İslami kardeşlerin ‘çok hoş' nazik muamelelerinden bir şey kalmıyor. Sakinlere kampı Esad rejiminden özgürleştirmeleri gerektiği, aksi halde Allah'ın gazabına uğrayacakları anlatılıyor. Sonuç olarak, sniper'lar ortaya çıkıp yoğun çatışmalar ve çatılardan açılan ateşler birbiri ardınca gelirken, hayatta kalmak için kaçmak çoğu zaman gerçekten de son çare oluyor.

Sniper'lardan kaçış

O halde bir sonraki aşamada Suriye'deki Filistin kamplarına ne olacak? Umutlu, pozitif ve barışçıl bir çözüm mümkün mü? Bu gözlemcinin iki kuruş değerindeki analizi, yanıtın “hayır” olduğunu iddia ediyor. Askeri ve sosyal bakımdan kamplar, büyük ölçüde, takviyelere ve “toprağı kazmaya” devam eden cihadçı unsurların hâkimiyetinde kalacaktır. Yaşanmakta olan şey, tek duaları ve dilekleri Suriye'den gidip evlerine geri dönmek ve çalınan topraklarına yeniden sahip çıkmak olan insanların üzerine yıkılan korkunç bir afettir.

Temel önemde bir soru, Yermuk'taki belirsiz durum ve nüfusun hâlâ orada olan yüzde 18-20'lik kısmının kaderidir. Bunlar, her gün sniper'lardan kaçmaya çalışarak hayatını riske atan insanlardır. Suriye Ordusu'nun Yermuk'a yürüyerek isyancı milisleri kamptan kovmaya çalışabileceği ihtimaliyle ilgili spekülasyonlar duymak mümkün. Yermuk mahallesi içinde ofisleri bulunan bazı FKÖ yetkilileri, Ahmed Cibril'in FHKC-GK'sının AK47'ler ve RPG'lerden fazlasıyla uğraştığını iddia ediyor. Geçtiğimiz kış Cibril'in güçleri yabancı milisleri defetmeye çalışırken kamptan kovulmuş ve yukarıda söylendiği gibi muhalefet tarafına katılan insanlar olmuştu. Eş zamanlı olarak üç FHKC-GK komutanı, Cibril'in, Yermuk'ın bazı kısımlarının yıkılmasına yol açacak şekilde kampın tarafsızlığını ihlal etme kararını sorgulamış ve taktikleri bırakmıştı.

Suriye hükümetinin kampa girerek yabancı güçleri Yermuk'tan kovabileceğine dair spekülasyona gelince, bu gözlemci bunlara çok itibar etmiyor. Suriye Ordusu bugün daha acil ve daha öncelikli çatışmalar yürütüyor ve yenileri de planlanıyor. Dahası, bir Filistin kampına giren herhangi bir güç, ev sahibi hükümetlerin UNRWA mülteci kamplarına girmesini yasaklayan Kahire anlaşmasının ihlali nedeniyle kınanmayla karşı karşıya kalabilir.

Bu gözlemci ve onun Filistin topluluğundan bir araya geldiği bağlantıları, bir yabancı medya kuruluşunun El Nusra'nın Yermuk'tan çıktığı ve kaçtığı yönündeki haberini teyit edemedi. Kimden kaçış? Bugün ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya değiller. Tersine, El Kaide bağlaşıkları, silahları saklamak ve serbestçe hareket etmek için kampların altında daha fazla tünel kazıyor. Safları küçülmüyor, büyüyor.

Kulağa korkunç gelen şey şu ki, dünya çapındaki 12 milyon Filistinli mülteci arasında Suriye'deki kamplarda kalanlar, meydana gelmesinde bir rollerinin olmadığı olayların merhametine kalmaya devam edecekler. Bu, tam şu anda Suriye nüfusunun geri kalanının önemli bir bölümüyle paylaştıkları bir yazgıdır ve meseleler kısa vadede iyileşecek gibi durmuyor.

Fakat daha pozitif bir nokta olarak, Suriye'deki Filistinliler direniş çizgisine ve ülkelerindeki yasadışı işgale karşı durmaya devam ediyorlar. Anayurtlarına dönüşe olan bağlılıkları kolayca solmayacak ve bozulmayacaktır ve geride kalan günlerde Şam ve Humus'taki Filistinli mültecilerle konuşmak bu gözlemciyi hiç olmadığı kadar, onların bundan tek adım geri gitmeyeceklerine – ve günü gelince ülkelerini özgürleştireceklerine – ikna etmiştir.

Çev: Selim Sezer

medyasafak.com