Cartalucci: Umutsuz Batı’dan Suriye İçin Zayıf Bahane

Cartalucci: Umutsuz Batı’dan Suriye İçin Zayıf Bahane
"Bugün artık, Suriye ve müttefikleri her zamankinden daha çok, provokasyonlara karşı askeri ve diplomatik olarak savunmaya geçmeye hazır olmalıdırlar."

Tony Cartalucci

Press TV

2007 gibi yakın bir tarihte, ABD dahil Batı ve Suudi Arabistan ve İsrail gibi müttefiklerinin İran ve Suriye rejimlerini devirmek amacıyla  El Kaide içersinden devşirilen teröristlerin kullanılacağı bir komplo kurdukları gerçeği belgelenmişti.

Politzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh 2007'de New Yorker'da yayınlanan “Yeni Yönelim” (Redirection) (http://medyasafak.com/haber/552/yeni-yonelim-redirection) başlıklı makalesinde şöyle diyordu:

“Ağırlıklı olarak Şii olan İran'ı zayıflatmak için Bush yönetimi Ortadoğu'daki önceliklerini yeniden değerlendirme kararı aldı. Yönetim, Lübnan'da, İran tarafından desteklenen Şii örgüt Hizbullah'ı zayıflatmak için yürütülen gizli operasyonlarda Sünni olan Suudi Arabistan ile işbirliğine gitti. ABD aynı zamanda İran'ı ve müttefiki Suriye'yi hedef alan gizli operasyonlarda da yer aldı. Bu işin yan etkilerinden biri de İslam'ın militan bir yorumunu sunan, Amerika'ya düşman olup El Kaide'ye sempati besleyen Sünni grupların güçlendirilmesi olmuştur.”

2011'de başlayan bu komplo, güya demokrasi yanlısı aktivistler ve Suriye sınırları içinde ve sınır boyunca “özgürlük” için savaşan sözde “Özgür Suriye Ordusu” ile tam ayar bir savaşla patlak verdi.

Bu komplo açığa çıkmakla kalmadı, kati suretle iflasla da sonuçlandı. Suriye hükümeti apaçık şekilde tükenen bir düşmana karşı kesin zaferler elde ederek  en gizli terörist taşeronların bile izini sürebildi.

ABD sürekli olarak “muhalefeti silahlandırma” tehdidinde bulunmasına rağmen, şu bir gerçek ki bu ülke her çeşit silah, nakit ve desteği 3 senedir göndermeye zaten devam ediyor. Bu, bahsi geçmeyen milyon dolarları ve ABD ve İngiltere tarafından hava yoluyla gönderilen tam tamına binlerce tonluk silahı da içeriyor.

ABD ve bölgesel müttefikleri, bu yolda, on yıllar boyunca oluşturdukları tüm küresel aşırılıkçı grupları son savaşçısına kadar tarayıp istihdam ettiler.

Geriye doğrudan askeri müdahaleden başka birşey kalmadı ki bunu da El Kaide olduğu şimdilerde apaçık ifşa olan bir muhalefete yardım olarak pazarlamak mümkün değildi. Bu, NATO'nun Libya'daki tüm yalanlarını ve cinayetlerini silip Suriye müdahelesi için hazırlanması gereken yeni bir “insani müdahale” ve “koruma hakkı” şart anlamına geliyor. Batı, Suriye rejimine, Suriye'de on binlerce sivile bizzat Batı'nın ve müttefiklerinin yaptığından daha korkunç neyi nispet edip müdahaleye bahane sayabilir ki?

NATO'nun terörist vekillerinin tozunu atan ve halihazırda Şam'da BM kimyasal silah denetçilerini ağarlayan bir Suriye'nin kimyasal silah kullanması taktik, stratejik ve politik açıdan tüm mantığa meydan okumaktır. ABD ordusunun, kimyasal silahların Bağdat tarafından 1980'lerde İran-Irak savaşındaki pahalıya mal olan bolca kullanışına dair değerlendirmeleri, kimyasal savaşın gerçek tabiatını zaten açığa çıkarmakta. Bu, Batı medyasının iddia edilen hadisenin spekülatif ve kasıtlı olarak manüpilatif sunumunda tamamen gözden kaçırılan bir gerçektir.

ABD Deniz Kuvvetleri tarafından “İran-Irak Savaşı: Öğrenilen Dersler” ve “Ek B: Kimyasal Silahlar” başlığı altında hazırlanan bir belge, Irak'ın 8 senelik tüketici İran-Irak Savaşı'ndaki kimyasal silah kullanımına geniş bir bakışa imkan sağlamaktadır. Pek çok çatışma ayrıntılı bir şekilde inceleniyor ve pek çok kimyasal maddenin ilerde inkara imkan verecek ölçüde kullanıldığı ve kitlesel kayıpların hedeflenmediği açığa çıkarılıyor. Sonuç olarak, konvansiyonel silahların (kimyasal silahlardan) çok daha etkili ve tercih edilir olduğu sonucuna varılıyor.

Belgede kimyasal silahların etkisi ve ölümcüllüğü aşağıdaki gibi özetleniyor:

“Kimyasal silahlar en iyi etkililiği sağlayabilmek için özel hava ve coğrafi koşulları gerektirir. Bu savaşta kullanılan maddelerin, hardal dahil, göreceli dayanaksızlığı göz önüne alındığında, bu maddelerin kullanımı, günlük ve mevsimlik bazda, sadece kısa bir müddet mümkün olabiliyordu. Iraklılar hardal gazını yağmurlu mevsimde ve ayrıca bataklıklıklarda kullandıklarında ise, etkisi dikkate değer oranda azalmaktaydı. Iraklılar düş kırıklığı pahasına şunu öğrenmişlerdi, düşmanınız aşağı vadilerde olmadıkça, hardal gazı kullanmak için iyi bir kimyasal silah değildi.

Sinir gazlarına gelince, bizler bunların etkisi konusunda da emin değiliz, zira bunlar hardaldan da daha az dayanıklıdır. Bu gazların öldürücü yoğunlukta olması için, şafağın sökmesinden önce ve sabah esintisinin dost mevzilerinden karşıya estiği yerlerde kullanılması en uygun yoldur.

Kimyasal silahların düşük bir öldürme oranı var. Daha 1. Dünya Savaşı'nda, kimyasal silahlardan ölüm oranı % 2-3 oranındaydı. Her ne kadar kayıp sayısı hakkında güvenilir bilgi edinmek zor olsa da bu savaşta da aynı oranlar ortaya çıkacak gibi gözüküyor. Sinir gazının kullanımına rağmen ölüm oranının böyle az olmasını dikkate değer buluyoruz. Eğer bu oranlar doğruysa, kimyasal silahları yoksulun nükleer silahı olarak düşünmememiz gerekliliği güçlenmektedir. Bu tarz silahlar, büyük bir psikolojik potansiye sahip olmakla birlikte, nükleer ve biyolojik silahlar ölçüsünde öldürücü ve tahrip edici değiller.”

Bundan dolayı, eğer Suriye devleti kimyasal silah kullanmış ve bir şekilde kitlesel ölümlere yol açabilecek şartları da yaratabilmişse, bunu sadece korkunç oranda sivil ölümüne yol açabilmek ve Batılı müdahaleye mükemmel bir neden yaratabilmek için yapmış olmalıdır. Zira bu türden silahların silahlı çatışmada faydasız olduğunu çok iyi biliyorlar.

Suriye'nin kimyasal silahları büyük ihtimalle kilit altında ve anahtarları da en elit güçlerin elinde olduğundan, bu durum onların kullanımının Suriye rejimi ve ordusunun en üst düzey rütbeli üyeleri tarafından onaylandığı anlamına gelir. Bu da, NATO üyesi Türkiye ve bölgesel partneri İsrail tarafından yapılan kasti ve koordineli pek çok provokasyona karşı, Batı'ya istediği doğrudan askeri müdahale fırsatını vermemek için sınırsız bir çekince gösteren  aynı ordu ve rejimden başkası olmayacaktır.

Öyleyse, Suriye devleti,  Batı'ya tam aradığı o fırsatı vermek için tam da bu zamanı niye seçsin, üstelik Batı'nın Suriye karşısındaki hedeflerine ulaşmasının üzerine pencereler kapanırken?

Bunun cevabı şudur, Suriye hükümeti ne Şam'da, ne de başka yerde kimyasal silah kullanmamıştır. Ve ortalama insan Batı medyası tarafından acaba saldırılar doğru mu sahte mi diye ayartılırken, yakıcı gerçek NATO ve onun terörist vekillerinin, son bir çaba olarak, büyük kitlesel kayıplara yol açacak şekilde geniş yığınlar üstünde birşey denemiş olmaları ihtimalidir.

Daha önce de belirtildiği gibi NATO ve Suriye'deki vekillerinin kimyasal saldırı gerçekleştirmek için hem araçları hem de motivasyonları var. Bu, Libya'daki kimyasal silah yığınağına erişimi ve NATO üyesi Türkiye yoluyla Libya'dan Suriye'ye sokulacak NATO'nun sağladığı savaşçı, para ve silah stoğunu da içeriyor.

Aynı şekilde ABD'nin Suriye'de savaşacak terörist birimlerin seçimi ve kimyasal silah teslimi için eğitildikleri de doğrulanmıştı. CNN'in Aralık 2012'de yayınladığı haberindeki başlık “Kaynaklar: ABD Suriyeli İsyancıları Kimyasal Silahların Güvenliğini Sağlamak İçin Eğitiyor” şeklindeydi.

Haber şöyleydi: “Üst düzey bir Amerikalı yetkili ve pek çok üst düzey diplomatın Pazar günü CNN'e bildirdikleri üzere, ABD ve bazı Avrupalı müttefikleri savunma taşeronları kullanmak suretiyle Suriyeli isyancıları, Suriye'deki kimyasal silahların nasıl korunacağı konusunda eğitiyor. Kaynaklara göre Ürdün ve Türkiye'de gerçekleştirilen bu eğitim kimyasal yığınakların nasıl gözlenip korunacağı ve taşınacağı üzerineydi. Yetkililerden birinin bildirdiğine göre, sahadaki taşeronlardan biri Suriye'deki isyancılarla birlikte bazı kimyasal silah tesislerini izlemekle meşgul.”

NATO, Libya'daki kimyasal silahların, Suriye'deki teröristlere yardım amacıyla buraya savaşçı gönderen, onları açıkça silahlandıran ve yardım eden vekaletçi bir rejimin elinde kalmasını sağlamakla kalmadı, aynı şekilde bu teröristlere bu silahları koruyup kullanacak know-how'u da sağlamış gözüküyor.

Batı'daki tekelci medya şebekesinde mantıklı birşeye rastlanmaz iken, tek akla yakın açıklama, Suriye ordusu tarafından yapılan, kimyasal maddeler içeren terörist tünellerin bulunduğunun ilanıydı. Reuters'deki makalede yazıldığı üzere: “Suriye askerleri isyancı tünellerine girdi ve kimyasal silah maddeleri buldu: Devlet Televizyonu”

Şu an tanık olduğumuz şey, Batı'nın tekelci finans düzeninin Şam çevresinde tam olarak ne olduğuna dair gerçeklerin yayılmasından önce, doğrudan bir müdahale için hızlıca itiklemesinden ibarettir.

Tıpkı Afganistan, Irak ve Libya'da olduğu gibi Batı, ilk adım olarak yine halkın yeterince histerik ve yorgun olmasını umuyor, ta ki böylece bombalar düşmeye başlayabilsin. Bu kritik eşikte bunu yapamamaları demek, Batı'nın İran ve Suriye karşısındaki halihazırda yürürlükte olan planlarının mutlak sonu anlamına gelecektir. Bu nedenle, bu son komplo ne kadar zayıf ve inanılmaz gözükse de, Batı'dan tehlikeli bir gözüdönmüşlük beklemek mümkündür.

Bugün artık, Suriye ve müttefikleri her zamankinden daha çok, provokasyonlara karşı askeri ve diplomatik olarak savunmaya geçmeye hazır olmalıdırlar.

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

medyasafak.com